Paris Anlaşması hedeflerini karşılamak için gereken tüm elektrikli araçları ve batarya depolama ünitelerini üretmek amacıyla, 2020-2040 yılları arasında enerji geçiş mineralleri için 12,2 milyon tonluk bir talep artışı öngörülüyor.
Bugün iş dünyasının önceliği, net sıfır emisyona ulaşmak. Endüstri liderleri ve politika yapıcılarının bu sorumluluğu, her sektörde kendini gösteriyor. Madencilik, piller ve yenilenebilir enerji gibi yeşil teknoloji için gerekli olan kritik minerallerin çıkarılmasındaki rolü nedeniyle net sıfıra geçişte kritik bir öneme sahip. Mevcut madenler, 2030 yılına kadar ihtiyaç duyulan kobalt ve lityumun yalnızca yarısını, bakırın ise yaklaşık yüzde 80’ini üretecek. Üretimdeki bu açığı kapatmak için madencilik sektörünün her şeyden önce, çalışanlarına ve yeni teknolojilere yatırım yapması gerekiyor. Yapılan tahminler, dünyanın net sıfır ekonomiye geçiş yarışını kazanabilmesi için madencilik şirketlerinin kendilerinden beklenenin ötesine geçmeleri gerektiğini ortaya koyuyor. Bugün, bataryaların üretiminde kobalt, lityum ve bakır kullanılıyor. Rüzgar türbinleri, güneş panelleri ve jeotermal santraller büyük ölçüde demirin çıkarılması ve işlenmesine dayanan çelikten yapılıyor. Bu liste uzayıp gidiyor. Paris Anlaşması hedefl erini karşılamak için gereken tüm elektrikli araçları ve batarya depolama ünitelerini üretmek amacıyla, 2020-2040 yılları arasında enerji geçiş mineralleri için 12,2 milyon tonluk bir talep artışı öngörülüyor.
Kritik mineral açığı
Şu anda, elektrikli araç üretimi için gerekli kritik hammaddelerin büyük çoğunluğu Afrika›dan geliyor. Kıta, dünyadaki kobalt ve manganez stoklarının neredeyse yarısını oluşturuyor. Geçen yıl dünyadaki kobaltın yüzde 70’i Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde üretildi. Uluslararası Enerji Ajansı (UEA), 2030 gibi erken bir tarihte mevcut ve inşa halindeki madenlerin ihtiyaç duyulan kobalt ve lityumun sadece yarısını, bakırın ise yaklaşık yüzde 80’ini üreteceğini öngörüyor. Çoğu Afrika’da bulunan ülkelerin, hızla artan talebi karşılamakta zorlanacağı ve arzın azaldığı yerlerde, malzemelerin kalitesinin de zarar görebileceği ifade ediliyor. UEA’ya göre, dünyaya bu ürünleri tedarik etmek için birkaç seçkin bölgeye bel bağlamak oldukça riskli. Öte yandan, Zambiya, Mali veya Kenya gibi ülkelerde madencilik için önemli olan çok sayıda bölge, güvenilmez su ve elektrik tedarikinin yanı sıra karmaşık siyasi gerçeklerle de mücadele ediyor.
Sektörün yeniden yapılanması gerekiyor
Madencilik sektörünün önündeki en önemli sorun ise, kritik hammadde talebindeki artışı karşılamaya çalışırken, çevreye ve insana zarar vermemeyi başarmak, ve bazı bölgelerde “aşırı kullanıma” yol açmamak. Bu nedenle sektörün faaliyetlerinin sınırlarını yeniden düşünmesi gerekiyor. Tam da bu noktada yeni teknolojiler devreye giriyor. Örneğin, Eurasian Resources Group, uzaktan kumandalı bir toprak örnekleme robotu olan NOMAD’ı kısa süre önce tanıttı. Suudi Arabistan çölünün karmaşık arazilerinde kritik metaller için keşif yapabilen bu robot, günde 120’den fazla numune alabiliyor. Bu, manuel olarak alınabilen maksimum 30 numuneye kıyasla büyük bir gelişme. Doğru teknolojilerin kullanımı, keşifleri daha hızlı, daha güvenli, daha az kaynak yoğun hale getiriyor; ve çevreye verilen zararı önemli ölçüde azaltıyor. Tabi ki yeni teknolojilerin tedariki ve yaygınlaştırılması için finansman kaynaklarının geliştirilmesi çok önemli; çünkü yeşil dönüşüm ancak “daha iyi” bir madencilik ile mümkün olacak. Madencilik şirketlerinin yeni bir çağa girebilmeleri için de, yenilikçi teknolojiler ve beceri kazandırılmış işgücü ile donatılmaları gerekiyor.