Aile hekimleriyle ilgili 2023 yılında yayımlanan bir raporun bulgularını okuyalım:
· Gençler Über çağırır gibi aile hekiminden hemen randevu alabilmek istiyor. Halbuki aile hekimliğinin esas amacı erişimin kolay olması değil, aynı hekimle sürekli, düzenli ve uzun vadeli ilişki kurulmasıdır. Amaçlar karışınca sistem tıkanıyor.
· Sağlık Bakanlığı, aile hekimlerinin davranışlarını izin ve ceza gibi belli bazı yöntemlerle mikro yönetime tabi tutuyor. Bu durum aile hekimlerinin kendi bütçesini kendisinin yönettiği bağımsız ortaklık sistemi ile çelişiyor.
· Aile hekimleri, tedavi ve takip işlerinin yanı sıra rutin raporların verilmesi, sağlık eğitimleri, aile planlaması, aşı soğuk zincir yönetimi gibi birçok idari işle meşgul oldukları için esas işlerine zaman ayıramıyor.
· Aile hekimlerinin içinde olduğu koşullar yurdun her yerinde farklı. Bazı büyük şehirlerde aile hekimleri kiralarını ödeyemedikleri için işlerini yapamaz hale geldiler.
Yukarıdaki çıktıları okuduğunuzda bu tespitlerin, Türkiye’deki aile hekimlerinin sorunları üzerine yazılan bir rapordan alındığını düşünmüş olabilirsiniz. Ama aslında bu rapor, İngiltere Parlamentosu’nun yüksek kanadı olan Lordlar Kamarası tarafından yayımlanmış. Mukayese etmek için Türkiye’deki aile hekimi derneklerinin benzer raporlarını da inceledim. Aşağı yukarı aynı sorunlar var. Bizimkilerde dikkatimi çeken ek bir önemli sorun “aile hekimlerine yönelik şiddet” oldu. Belki İngiltere’de de doktorlar dayak yiyordur. Ama biz, “Koskoca Lordlar utanıp yazamamıştır”, diyelim.
Dünya çapında aile hekimliği sistemlerinin benzer sıkıntılar yaşamasının birkaç nedeni var. Birincisi, dünya değiştikçe sağlık sistemlerinin de değişmesi gerekiyor. Peki, dünyada ne değişiyor? Nüfus yaşlanıyor. Yaşlandıkça da sağlık sisteminin üzerindeki esas yük, bulaşıcı hastalıklar ve anlık sorunlar yerine kalp rahatsızlıkları ve diyabet gibi kronik hastalıklar haline geliyor. Ancak bu rahatsızlıklar kronikleşmeden önce öngörüp tedbir almak gerekiyor. Böyle bir yaklaşım, insanımızın hayat kalitesi kadar kronikleşen hastalıkların neden olduğu iktisadi etkilerin yönetilmesi açısından da önemli. Çünkü bugün alacağınız tedbirin maliyeti 10 liraysa, kronikleşen bir hastalığın tedavi maliyeti bunun onlarca katını aşan rakamlara ulaşıyor. Ancak aile hekimleri bu hastalıkların testlerini bile yazamadığı zaman gerekli tedbirleri zamanında alamıyorsunuz. Sağlık sisteminin geleceğine yatırım yapamamış oluyorsunız.
İkincisi, günümüzdeki dijital teknolojiler sayesinde kişinin daha hastalanmadan aile hekimiyle kurduğu ilişkiden -Allah korusun- durumu kötüleşip hastaneye yatıncaya kadar geçirdiği zamana ve sonraki kontrollere kadarki sağlık sistemi üzerine getirdiği maliyeti ölçüp yönetebiliyorsunuz. Buna “değer bazlı sağlık” deniyor. Bu verilere bakınca görüyorsunuz ki, dünyada sağlık harcamalarının beşte biri lüzumsuz işler için yapılıyor. Bu işleri yapan sağlık personeli de akıl sağlığını yitiriyor. Geçen hafta Dünya Ekonomik Forumu tarafından Davos’ta açıklanan rapora göre dünya çapında sağlık personelinin %25’i depresyon, %44’ü uyku bozukluğundan şikayetçiymiş. %32’si de yakında işi bırakmayı düşündüğünü söylemiş. Mesela, silah ruhsatı raporu neden aile hekiminden alınır? (ya da yeni işe girerken neden akciğer filmi istenir?).
Ekonomideki genel dengesizlikler de sağlık sistemine yansıyor. Aynı İngiltere’nin büyük şehirlerinde olduğu gibi yakında İstanbul’da da artan kiralar nedeniyle aile hekimleri kenar mahallelere sürülecek. Aile hekimleri, işyeri işlettiği için kiralara getirilen %25 artış sınırından da faydalanamıyor. O zaman mutena semtlerimizde oturan yaşlılar kime ilaç yazdıracak? Lordlar Kamarası’nın raporuna göre İskoçya’da devlet, kiraların çok arttığı yerlerdeki aile hekimlerine kira desteği başlatmış. Benzer uygulamalara ihtiyacımız var.
Son olarak, sağlık sistemindeki esas problemin piyasada menfaatleri birbirinden farklı üç ana oyuncu olmasından kaynaklandığını unutmayalım: Hizmeti veren doktor, hizmeti alan hasta, doktorun hizmetine veya ilaç/tıbbi cihaz tedarikçisinin ürününe karşılık ücretini ödeyen devlet. Kronik hastalıklara karşı gerekli tedbirler alınmayınca can yakması on yıllar sürüyor. Devleti yöneten politikacılar beş yılda bir seçime gidiyor. Doktorların maaşlarını, ilaç ve testlerin ücretlerini her ay ödemeniz gerekiyor. Her ayki bütçe dengesi bundan etkileniyor. O zaman kronik hastalığı bu ay tespit edip belki 10 yıl sonraki tedavi masrafının önüne geçebilecek bir testi bugün ödemek yerine, ödemeleri zamana yayılan taahhütler halinde olduğu için bugün bütçeye yük getirmeyen ve seçmenin gözüne “büyük” görünüp beş yıl sonra oy getirecek şehir hastanesi inşaatına bütçe ayırmanız normal oluyor. Demokratik sistemin cilveleri!