İç savaşın yıprattığı Libya’da BM öncülüğünde geçici yönetim oluştu.
Ama daha oluşur oluşmaz, soruları da beraberinde getirdi;
Acaba yeni yönetim fiilen ikiye bölünmüş durumdaki Libya’yı aralık ayında seçime götürebilecek mi?
Yeni yönetime seçilen isimler, Libya’ya müdahil olan Rusya, Fransa, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır ya da Türkiye gibi dış güçlerden hangilerine yakın duracak?
Yeni yönetime seçilemeyenler, ya da yeni yönetimde “temsil edilmediğini düşünen” Libya savaş baronlarının tavrı ne olacak?
Çok bilinmeyenli denklem kıvamındaki Libya’da, bu soruların hiçbirinin net yanıtı yok. Ancak ipuçları mevcut;
Seçilenler kimler? Kime yakın duruyorlar?
Geçici yönetim dört kişiden oluşuyor: Üç kişilik Başkanlık Konseyi’nin Başkanı Yunus el Menfi, üyeleri Musa El Koni ve Abdullah el Lafi, Başbakan ise Abdülhamid Dibeybe oldu.
Yönetimdeki kilit isimler Başbakan ve Başkanlık Konseyi Başkanı. Diğer iki ismin çok da etkili olmayacakları görüşü hakim.
Uluslararası alanda en çok tanınan -ve en çok tartışılan- isim Başbakan Dibeybe;
Kaddafi döneminin etkili adamı. O dönemde Libya Kalkınma ve Yatırım Şirketi’nin başında olan Dibeybe’nin adı yolsuzluklarla anılıyor. Türkiye açısından bakıldığında ise, Kaddafi döneminde Türk şirketlerine verdiği çok sayıda iş ve ihale nedeniyle Ankara’ya yakın duran bir isim olarak biliniyor. Nitekim göreve seçildikten hemen sonra yaptığı açıklamada da “Türkiye gerçek ortağımızdır” diyerek hakkındaki bu görüşü pekiştirdi.
Dibeybe konusundaki bir başka not ise adının Müslüman Kardeşler ile birlikte anılması; Dibeybe’nin akrabası Ali Dibeybe’nin Müslüman Kardeşler’in en büyük finansörlerinden biri olduğu yazılıp çizilmeye başlandı bile.
Başbakan Dibeybe, daha seçimler yapılmadan önce oluşan mutabakat çerçevesinde -Türkiye’nin desteklediği- ülkenin Batı bölümünden geliyor.
Mutabakat çerçevesinde Başkanlık Konseyi Başkanı’nın ise, Hafter güçleri kontrolündeki ülkenin doğusundan gelmesi gerekiyordu. Resmen öyle de oldu; El Menfi kağıt üzerinde Hafter’in kontrol ettiği bölgeden olmakla birlikte, siyasi anlamda Hafter’e karşı çıkan bir isim. Dolayısıyla daha şimdiden uluslararası basında “yeni yönetimde Hafter’i temsil eden kimsenin olmadığı”, bunun da sıkıntı yaratma ihtimali üzerinde durulmaya başlandı.
El Menfi’nin Ankara ile dolaylı diyebileceğimiz bir başka ilişkisi ise, Türkiye ile Trablus hükümeti arasında imzalanan Deniz Yetki Mutabakat Muhtırası sırasında Libya’nın Atina Büyükelçisi olması, Yunan hükümetinin anlaşma nedeniyle kendisini “istenmeyen adam” ilan edip, ülkeden kovmasıydı.
(İlginçtir; Yunanistan Libya’da yeni yönetimin seçilmesiyle birlikte, hem Trablus’taki Yunan Büyükelçiliğinin, hem Bingazi’deki Başkonsolosluğun yeniden açılacağını ilan eden ilk ülke oluverdi. Belli ki Libya’daki yeni yönetimle, özellikle de bir dönem ülkeden kovdukları Menfi ile beyaz sayfa açmaya çalışıyor, meydanı Türkiye’ye bırakmak istemiyorlar.)
Hafter destekçisi Fransa’nın ise seçilir seçilmez Hafter karşıtı politikalarıyla tanınan Başkanlık Konseyi Başkanı Menfi’yi Paris’e davet etmesi de not etmeye değer.
Ülkedeki yabancı güçlerin akıbeti ne olacak?
Libya’da yeni kurulan yönetimin ülkeyi seçime götürmek kadar kritik bir görevi daha var; Libya’daki yabancı askeri güçlerin ülkeden ayrılmasını sağlamak.
Ancak bu görev, Libya’da Birleşik Arap Emirlikleri’nin parasını verip getirttiği Rus Wagner Şirketi milisleri ve Suriye’den taşınan silahlı savaşçılar düşünüldüğünde çok zor görünüyor.
Bir de elbette Libya’nın batı bölgesinde, Trablus’taki bir önceki hükümetin imzaladığı anlaşma çerçevesinde bulunan Türk askerleri var; Türkiye’yle imzalanan askeri eğitim anlaşması yeni dönemde de geçerli olacak mı, yoksa yeni bir anlaşma mı imzalanacak? Türkiye, anlaşmanın devam edeceğini, karşı cephe ise yeni yönetimle birlikte tüm askeri anlaşmaların geçersiz kılındığını savunuyor. Ankara açısından işin kötüsü, ortada bir de ülkedeki tüm yabancı askerlerin geri çekilmesini öngören bir BM kararı var. Ciddi bir diplomasi savaşı yaşanacak gibi bu konuda.
BM gözlem gücü kurulacak mı, NATO mu AB mi destekleyecek?
Libya’da yeni yönetime destek olmak için uluslararası camianın nasıl bir yol izleyeceği de ciddi bir tartışma konusu. Daha şimdiden Libya’daki yabancı milislerin ve askerlerin ülkeden ayrılışını gözlemlemek için bir BM gücü kurulması tartışılmaya başlandı. Ancak BM gücünün tek başına etkili olmayacağı, mutlaka NATO ya da AB gibi oluşumlardan askeri (lojistik, istihbarat gibi) yardım alması gerektiği hesaplanıyor. Destekleyen NATO olursa, karar mekanizmasında kendisi de bulunacağından Türkiye açısından rahatlatıcı bir unsur olacak. Ancak ibre -halen Libya açıklarında devam eden IRINI deniz operasyonu gibi-AB’ye doğru kayarsa, Türkiye için sıkıntılı; Yunanistan ve Fransa’nın içinde olduğu AB’nin Türkiye’nin Libya politikalarını zora sokması mümkün. - Ankara’da hiç kimse IRINI operasyonu çerçevesinde bir Türk kargo gemisinin zorla durdurulup, Türkiye’nin resmi itirazına rağmen arandığını unutmadı.-
Kısacası Libya’da yeni yönetim göreve başladı ama kargaşa henüz bitmiş değil;
Bir önceki Trablus hükümeti de 2015 yılında BM öncülüğünde sadece iki yıl için oluşturulmuştu, ama beş yıldan fazla görevde kaldı. Resmen en fazla 18 ay görev süresi öngörülen yeni yönetimin bu süre içinde ülkeyi seçime götürüp götüremeyeceği çok tartışmalı.
Libya daha uzun süre hem dünyanın, hem Ankara’nın gündeminde kalacak gibi...