Libya’da sular durulmuyor. Kaddafi döneminden sonra iç savaş yaşayan, Türkiye dahil pek çok ülkenin kavgaya bir şekilde dahil olduğu Libya’da, yeni sayfa bir türlü açılamıyor.
Yönetimsel anlamda fiilen doğu ve batı olarak ikiye ayrılmış Libya’da, şimdi de iki ayrı başbakan var;
Oysa uluslararası camianın planı, Libya’da Aralık 2021’de seçimleri yapıp, ülkenin tek bir yönetim çatısı altında birleşmesini sağlamaktı, olmadı.
Hem doğu/batı rekabeti, hem de siyasetçilerin kişisel hırsları seçimlerin yine “başka bahara” kalmasına yol açtı.
KİMSE KOLTUĞU BIRAKMAK İSTEMİYOR
Libya’daki kargaşanın temelinde, siyasetçilerin bir şekilde elde ettikleri koltuğu bırakmamak için ayak sürümeleri yatıyor. Bu kimi zaman Başbakanlık, kimi zaman Meclis Başkanlığı, konsey üyeliği ya da bakanlık koltuğu olarak karşımıza çıkabiliyor. Koltuk o kadar “kıymetli” ki, Hafter gibi kendi kendini “cumhurbaşkanı” tayin etmeye kalkan da var, Dibeybe gibi, Meclis’in yeni atadığı Başbakan’ı tanımayıp, görevi sürdürmeye çalışan da.
Meclis’in durumu hepten karışık; Ülkede seçim olmadıkça eski Meclis göreve devam ediyor. Hemen hemen hiçbir “vekil” koltuğu kaybetmek istemediği için de seçimlerin yapılması siyasi ayak oyunları ile sürekli erteleniyor.
Üstelik bu Meclis’in de bir “alternatifi” var ülkede; Uluslararası camianın Libya’yı seçimlere götürmek üzere ite-kaka kurduğu Libya Siyasi Diyalog Forumu. Nitekim Dibeybe Başbakanlık görevine bu Forum’da yapılan seçim sonucunda seçilmiş, Tobruk’taki Meclis sadece güvenoyu mercii olarak görev yapmıştı. Dibeybe’nin şimdilerde “Libya’yı seçimlere götürmek üzere Başbakan seçildim. Seçim olmadığına göre, hala Başbakanım. Seçime kadar da görevden ayrılmam” demesinin nedeni bu çift başlılık.
DİBEYBE’NİN HÜKÜMETİNİN YARISI YOLSUZLUKTAN HAPİSTE
Dibeybe’nin koltuğu bırakmak istememesi de kendine göre anlaşılır; Hem kendisini, hem de kurduğu hükümette yer alan bakanların neredeyse yarısını bekleyen yolsuzluk davaları var;
İşadamı kökenli Dibeybe hakkında üniversite diplomasının sahne olmasından, Başbakan seçilebilmek için Libya Siyasi Diyalog Forumu üyelerine rüşvet dağıtmaya kadar pek çok iddia bulunuyor. Başbakanlık görevine getirildiğinde “yapılacak seçimlerde Cumhurbaşkanı adayı olmayacağım” deyip de, sonradan adaylığını açıklaması da cabası.
Dibeybe’nin bir yıllık hükümetinde yer alan dört bakan da halen yolsuzluk suçlamasıyla hapse atılmış durumda. Son örnek, COVID-19 hastaları için kullanılmak üzere oksijen tüplerini piyasa değerinden yüzde 1000 (evet yüzde bin) fazla fiyata satın almakla suçlanan Sağlık Bakanı Ali Al Zanati ve yardımcısı Samir Koko. Bu ikili hakkında Rusya’dan COVID-19 aşılarını piyasa değerinden en az iki kat fazlaya satın aldıklarına ilişkin de suçlamalar var.
BAŞ DÖNDÜREN İTTİFAK DEĞİŞİMLERİ
Dibeybe’nin yerine merkezi Tobruk’ta olan parlamentonun Başbakan olarak Fethi Başağa’yı ataması ise siyaseten ayrıca incelenmeye değer;
Libya’nın Kaddafi sonrasındaki iç savaş döneminde Başağa ve Tobruk’taki Meclis ve onun Başkanı Akila Salih birbiriyle savaşan cephelerde yer almışlardı. Başağa, Batı’daki Trablus merkezli hükümetin İçişleri Bakanı olarak görev yaparken, Salih’in başında olduğu Doğu’da/Tobruk’ta kurulu Meclis’in atadığı ordu komutanı Hafter, Trablus’u askeri olarak kuşatma altına almış, hükümeti düşürmeye çalışıyordu. Mısır/Fransa/Rusya destekli Hafter’in Trablus’u almasına, Türkiye’nin müdahalesi engel oldu. Başağa da İçişleri Bakanı olarak o dönemde Türkiye ile çok yakın ilişki içinde çalıştı.
Sadece bir buçuk yıl önce yaşanan bu tablo, bugün tümden değişmiş görünüyor.
Başağa önce Mısır’la, ardından Fransa’yla ilişkileri düzeltti. Türkiye ile arasına biraz mesafe koydu. Seçimlerde de aday olduğunu açıkladı.
Ancak seçimlerin yapılamayacağı ortaya çıkınca Tobruk’a gitti, bir zamanlar “can düşmanı” konumundaki Hafter’le samimi pozlar verdi.
Bu “kıvraklığının” da meyvelerini topladı; Başağa, sadece bir yıl önce kendisinin de içinde bulunduğu hükümeti “yok sayan” Tobruk’taki Meclis tarafından, Dibeybe’nin yerine “Başbakan” ilan edildi.
TÜRKİYE NASIL ETKİLENİR ?
Türkiye Libya denklemine Trablus’ta içinde Başağa’nın da yer aldığı hükümete destek vererek girdi.
Uluslararası camianın ittirmesiyle başlatılan siyasi süreçle birlikte ise, genele uyup, ülkeyi seçime götürmek için atanan Başbakan Dibeybe’nin yanında yer aldı.
Şimdilerde ise Ankara’nın Libya’daki “iki Başbakan” arasından hangisini seçeceği meçhul;
Bir yanda sonradan taraf değiştirme emareleri gösteren eski yakın müttefik Başağa;
Diğer yanda son bir yıldır kendisine yatırım yapılmakta olan Dibeybe.
AK Parti hükümeti, Libya gibi siyasi görüş/ideoloji, etnik ya da dini çekişmeden çok, “aşiretçilik” ya da “hemşehriciliğin” geçerli olduğu Libya’da hep Misrata bölgesinden siyasetçilerle yakın durmuştu. İşin ilginci, hem Başağa, hem de Dibeybe aynı bölgeden; Misrata’dan.
Arap işlerine/çekişmelerine doğrudan karışmanın, -deyim yerindeyse- tüm yumurtaları aynı kefeye koymanın sonucu bu;
AK Parti hükümetinin bugüne kadar izlediği Libya politikasının tümden çökmüş durumda. İşin kötüsü, AK Parti hükümetinin yeni strateji kurmak için ne mecali –ekonomik krizi unutmayın-, ne de vakti –seçimler yaklaşıyor- var…