Libya’da işler karıştı

Zeynep GÜRCANLI Yedi Düvel

“Her tarakta bezi olmak” zor zanaat…

Türkiye Karabağ kriziyle ilgilenirken, Libya karışıverdi.

Libya’da, sahada olmasına rağmen, masada olmaması nedeniyle Türkiye’nin aleyhine hükümler içeren ateşkes anlaşması malum;

Birleşmiş Milletler (BM) gözetiminde Libya’da savaşan taraflarca imzalanan anlaşma, tüm askeri eğitim anlaşmalarının askıya alınmasını, bu anlaşmalar gereğince Libya’da bulunan yabancı askeri personelin de ülkeden ayrılmasını öngörüyor. Adı belirtilmese de, işaret edilen ülkelerin başında Türkiye geliyor.

Şimdi bir de bunun üzerine, AK Parti hükümetinin Libya’da üzerine en büyük siyasi yatırımı yaptığı kişi, İçişleri Bakanı Adnan Başağa’nın Kahire ve Paris ziyaretlerini ekleyin.

Mısır ve Fransa, Libya krizinde Türkiye’nin karşı cephesinde yer alıyorlar. Trablus hükümetinde “Müslüman Kardeşler” kontenjanından sandalye sahibi olduğu söylenen Başağa, Kahire ve Paris’te neyin pazarlığını yapıyor olabilir? AK Parti hükümetinin bu pazarlıklardan haberi var mı, yoksa Başağa eliyle yeni bir “kandırıldık” vakasına mı ilerliyor Türkiye?

Bir garip gemi arama hikayesi

Libya’da “Türkiye’nin adamı” olarak bilinen Başağa, Türkiye’nin rekabet içinde olduğu ülkeleri gezedursun, bir de garip gemi durdurma olayı yaşandı Libya açıklarında.

Türkiye bandıralı bir yük gemisi, Avrupa Birliği’nin (AB) Doğu Akdeniz’de Libya’ya yönelik silah ambargosunu denetlemek üzere başlattığı IRINI operasyonu kapsamında durduruldu ve arandı.

Arama kararını IRINI’nin Roma’daki karargahı verdi, arama işlemini devriyedeki Alman firkateynindeki askerler gerçekleştirdi. Ve tam da AB ile “barışıyoruz” derken, nur topu gibi yeni bir krizimiz daha oldu.

Ankara, Türk bandıralı bir yük gemisinin izin almadan aranmasını resmen “korsanlık” olarak nitelendirdi, en üst düzeyde sert tepki gösterdi. Türk basınında da AK Parti hükümet yetkililerinin sert açıklamalarıyla paralel olarak, Almanya başta olmak üzere, AB’ye yönelik manşetlerden yeni bir kınama furyası başladı.

Kimsenin aklına da –Türkiye’de gazeteciliğin can çekişmesi nedeniyle olabilir- acaba karşı taraf ne diyor diye sormak gelmedi.

Oysa AB’nin Dış İlişkiler Sözcüsü Peter Stano yaptığı açıklamayla çok farklı bir tablo çizdi.

AB sözcüsü, Türkiye’nin de tarafı olduğu anlaşmalar uyarınca, gemide arama yapılmak istendiğinin bandıra ülkesi Türkiye’ye aramadan önce bildirildiğini, yine aynı anlaşmalarda yer alan 4 saatlik bekleme süresine de riayet edildiğini açıkladı. Sözcü Stano’nun açıklamasında, sadece bu 4 saatle yetinilmediği, IRINI karargahının bulunduğu Roma’daki Türkiye Büyükelçiliği’nin isteğiyle, ekstra bir saat daha beklenildiğini, ancak yanıt gelmemesi üzerine Alman askerlerinin gemiye çıkıp aramaya başladıkları yer aldı.

Gemideki arama sürerken Türkiye Dışişleri Bakanlığı’ndan “arama izni vermiyoruz” yanıtının geldiğini anlatan sözcü, bu yanıt üzerine derhal incelemenin durdurulduğunu da vurguladı. Bu açıklama, ortaya pek çok soru da çıkarmış oldu;

● AB’nin arama izni isteğine, 4 artı 1 saat boyunca neden Türkiye’den hiçbir yanıt verilmedi?

● Arama izni isteği Ankara’ya ulaştırılmadı mı? Ulaştırıldıysa, karar verecek muhatap mı bulunamadı?

● Tüm bunlara, son dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın her “demokrasi ve hukuk reformu” dediğinde, tam tersi uygulamalara imza atan – barışçı gösteri yapanlara karşı sert müdahaleler, insan hakları savunucularına açılan yeni davalar, reform sözünün üzerinden yaşanan iktidar ittifakı içindeki sert tartışmalar, istifalar- Türkiye bürokrasini ekleyin. Acaba Erdoğan’ın “Türkiye’nin yeri AB’dir” mesajıyla başlattığı Avrupa’yla yakınlaşma politikası yine Ankara’da bir yerlerde sert bir kayaya mı çarptı?

Türkiye’nin AB ilişkilerinin önünde çok yakın ve kritik bir tarih var; 10 Aralık’ta toplanacak AB liderleri, Fransa destekli Rum-Yunan ikilisinin “Türkiye’ye Doğu Akdeniz’deki eylemleri nedeniyle yeni yaptırımlar koyalım” isteğini masaya yatıracaklar.

AB’de bu konuda şu anda iki görüş var;

İspanya başta olmak üzere, Ankara’ya yakın duran bir avuç ülke, “Doğu Akdeniz’deki sıkıntılar, ülkelerin ikili sorunları. Buna AB’yi dahil etmeyelim” görüşünü savunuyorlar. Fransa-Rum-Yunan ekibi ise, Avusturya’nın da desteğini alarak, “AB üyesi ülkelere karşı alınan tavır tüm AB’yi ilgilendirir. AB müdahale etmelidir” tezini işliyor. AB’nin güçlü ülkesi Almanya bugüne kadar “AB’yi karıştırmayalım, ikili düzeyde çözülmesine çalışalım” tarafındaydı.

Ama bu garip gemi arama olayı, Türkiye’nin tepki vermekte gecikmesi, aramanın Alman firkateyni ve Alman askerleri tarafından yapılması Ankara-Berlin ilişkilerini de sıkıntıya düşürdü.

Almanya’nın karşı cepheye geçmesi demek, “yeni yaptırımlar” demek.

10 Aralık’a kadar AK Parti hükümeti yeni bir pozisyon almazsa, mevcut ekonomik krize bir de yeni AB yaptırımları eklenmesi işten bile değil…

Tüm yazılarını göster