Lefkoşa’daki 86 senelik Rüstem Kitabevi

Britanyalı (ama kendisini Britanyalı görmeyen) romancı, şair, oyun yazarı Lawrence Durrell en sevdiğim edebiyatçılardan birisidir. Romanlarından “İskenderiye Dörtlüsü” başucu kitabımdır, döner döner okurum. Geçtiğimiz haftalarda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde, Lefkoşa sokaklarında dolaşırken onu ve “Kıbrıs'ın Acı Limonları” isimli kitabını anımsadım. Kitap, Durrell’in de vurguladığı gibi siyasi içerikli bir çalışma değildi. 1953-56 arası çalkantılı yıllar sırasında Kıbrıs'ın ruh hali ve atmosferini inceleyen, bir ölçüde izlenimci bir araştırmaydı. Durrell’in kitaptan anımsadığım gözlemlerinden birisi de “Lefkoşa'da düzgün bir kitapçının bulunmadığı” değerlendirmesiydi.

Oysa Durrell yanılıyormuş, varmış! Ve ben, bu gidişimde orayı ziyaret ettim…

1937 yılından bu yana hizmet veren Rüstem Kitabevi’nde Ali Rüstem Bey ve eşi Akile Hanım’la tanıştım… Tam 86 yıldır kapılarını hiç kapatmamış Rüstem Kitabevi. Lefkoşa'da Girne Caddesi'ndeki 1908 tarihli binaya girer girmez tavana kadar kitap dolu raflarla, büyüleyici bir ortamla karşılaşıyorsunuz. Binanın iki katında halen toplam 23 bin 670 kitap bulunuyormuş ki depolarında da bir o kadarı transfer edilmeyi bekliyormuş. Güzel olan kitapların yüzde 70’inin sahaf değeri var. Hangi kitaba el atsanız kokusu da görüntüsü de tarih...

Rüstem Kitabevi’nin hikâyesi kısaca şöyle:

1937'de Kemal Rüstem tarafından Rüstem ailesinin yaşadığı binanın giriş katında açılmış. Kitabevinde önce sadece İngilizce kitaplar, kartpostallar, haritalar ve Kıbrıs hakkında kitaplar mevcutmuş. 1957'de yayımcılığa başlamışlar ve Kıbrıs’ı tanıtan çalışmaların yanında 1957'de adanın ilk renkli kitabını basmışlar. 1974'e kadar pek çok yabancı diplomat, siyasetçi, avukat, fikir insanı ve aydınlar için buluşma noktası olmuş. Zaten Rüstem Kitabevi'nin bugün da sürdürdüğü hedeflerinden birisi, Kıbrıslı Türklerin kültürünü ve tarihini yabancılara anlatmak… İsmail Cem, Onur Öymen, Kâmuran Gürün gibi isimlerin bu konudaki kitapları basılmış. Turgut Özal’ın 1991’de yayınlanan “Turkey in Europe and Europe in Turkey” de bunlar arasında. Bu arada adada okutulan ders kitapları da yine Rüstem Kitabevi tarafından basılıyormuş

2005 yılına kadar kitabevinde bulunan tüm kitaplar sadece İngilizceymiş, ancak o tarihten itibaren Türkçe kitap satışına da başlanmış. 2007'de İngilizce ve Türkçe kitaplara Almanca kitaplar ve kırtasiye ürünleri eklenmiş. Artık ders kitapları yayınlamadıkları bir dönemde, 2012 yılında kitabevinin üst katındaki bir oda, Kıbrıs ev yemeklerinin sunulduğu bir restoran olarak hizmet verecek şekilde düzenlenmiş. Halen ana girişin solunda bir sanat galerisi, avluda ağaçların gölgesinde oturabileceğiniz bir kafe bulunuyor. Avlunun bitişiğinde ise okumalar, konferanslar ve konserler için bir mekân oluşturulmuş. Yani konukların kitabevinde daha çok bulunmayı isteyecekleri bir ortam oluşturmayı amaçlamışlar.

Kemal Rüstem Bey’in tek çocuğu olan Ali Bey, ekonomi okumuş. 1997 yılında kitabevini babasından eşiyle birlikte devralıp işin başına geçmişler. Kendisiyle avlunun huzurlu ortamında Kıbrıs’ta “con” denilen Türk kahvelerimizi yudumlayarak konuşuyoruz:

“Ben, ikinci nesilim; aslında üçüncü kuşak olmalıydı burada; hem ikiyi hem üçü temsil etmek biraz zor!” diyor ve babasının geç evlendiğini söylüyor. Bu arada yanımıza eşi Akile Hanım da geliyor, kendisinin aşçılık eğitimi almadığını; Gazimağusa'daki Doğu Akdeniz Üniversitesi'nde uluslararası ilişkiler okuduğunu öğreniyorum. Ama el lezzeti denilen şey var ve Akile Hanım buna sahip. Biraz önce duvarlarında çok özel, kimi ilk baskı kitaplar bulunan odada yediğimiz öğle yemeği için (bütün konuklarına yaptığı gibi) mutfağa bizzat girip hazırladığı ev yemekleri çok ustalık gerektiriyor.

Yayıncılığı sürdürüyorlar. Son bastıkları çalışmalardan birisi, MasterChef’ten tanıdığımız Tanya Kilitkayalı’nın biraz füzyon katarak yorumladığı “Kıbrıs Yemekleri” kitabı. Doğu Akdeniz Üniversitesi ile birlikte yayınlamışlar. Tanya da oranın mezunu ve halen öğretmenlerinden birisi.

İki oğulları var; onlara işi sürdürmeleri için ilham olmayı amaçlıyor Ali Bey “bu coğrafyada bu kültürel mirasın daha iyi korunup kollanması gerekiyor. Bu kültürel mirası daha çok katılımcısı olan bir enstitü, bir vakıf haline dönüştürmek istiyorum. Başka bir çare yokmuş gibi düşünüyorum, umarım burası bizden sonra da bağımsız olarak sürebilir” diyor.

Bir planı da kitabevindeki kitap listesinin dijital ortama geçirilmesi. “Bir üniversite bu işi öğrencilerine görev veya bitirme tezi olarak verebilir” diyor…

Rüstem Kitabevi’nde zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorum. Girne’ye dönmek üzere bu kitap mabedinden ayrılırken keşke Kıbrıs’ta daha çok zaman geçirebilsem, diye düşünüyorum. Burada öyle güzel çalışılır ki…

Tüm yazılarını göster