Latin Amerika rüzgarı

Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI

Bizim kuşağın demokrat insanları için Latin Amerika denince akıllara hep 1973’de Şili’de seçilmiş cumhurbaşkanı S. Allende’nin elinde tabancası ile faşist darbeciler karşı vuruşarak ölmesi gelir. Darbe sonrası başa geçen General Pinochet 1990’a kadar görevde kaldı. Darbe, ABD tarafından desteklendi. Çünkü dünyanın en büyük bakır üretici olan Şili’yi kontrol edilmesi gereken ülke olarak görüyordu. Benzer bir darbe daha sonra 1976’da Arjantin’de General Vidala tarafından yapıldı. Bu darbeler bizim generallere de ABD tarafından tavsiye edilmiş olacak ki, onlar da Türkiye’de 1980’de darbe ile başa geçtiler.

“It’s not 30 pesos: it’s 30 years”

Bu darbeler sonrasında her üç ülke de liberal (?) programlar uygulanmaya başlandı. Şili’nin liberal iktisat politikaları birçok ülkeye IMF tarafından önerildi. Bu iktisat politikalarının temelinde M. Friedman’ın (Chicago okulu) teorisi yatıyordu. Darbe hükümeti, Chicago doktoralı iktisatçıları (Chicago’s boys) başa geçirdiler. Bunlar önce Şili de hızlı bir özelleştirmeye giriştiler. Sonra ekonomiyi piyasaya terk ettiler. Başlangıç da bu politikalar makro ekonomide sonuç verdi. Cari açık, bütçe açığı azaldı. İşsizlik oranı ve enflasyon oranı düştü. Ülkenin uyguladığı sosyal güvenlik sistemi bizim iktisatçılarımıza da yakın döneme kadar ilham kaynağı oldu. Sonra teklemeye başladı. Fiyatlar yükseldi, reel ücretler düştü. Paralı eğitim iflas etti. Son protestoların ilk nedeni de bu oldu. Ardından metro bilet fiyatlarındaki artış, fitili ateşledi. Sonunda sistem sorgulanmaya başladı. Bundan olsa gerek göstericilerin en önemli sloganı “It’s not 30 pesos: it’s 30 years” (otuz pesos değil, 30 yıl) oldu.

2000’li yılların başında Latin Amerika’da sol dalga egemen oldu, kıtaya huzur gelmişti. Venezüella’da Chaves, Bolivya’da Morales, Brezilya’da önce Da Silva sonra Dilma Rouseff başa geçti. Arjantin’de de önce Nestor, sonra Christina Kirchner sosyal demokrat kimlikli siyasetçiler olarak başkan oldular. Meksikalar ise son seçimlerde gecikmeli olarak solun adayı López Obrador’u koltuğa oturttu. Bu sol dalganın en önemli amacı yoksulluğu yenmek ve sosyal devlet kimliğini ülkelerine yerleştirmekti. Bu tablo son beş yıl da hızla değişti. Önce Chaves öldü, yerine geçen Maduro ABD’nin de baskısı ile ülkeyi yönetemez oldu. Sonra Brezilya da radikal sağcı Jair Bolsonaro başa geçti. Morales ülkesini terk etti. Şili de ise sağcı Başkan Sebastian Pinera’ya karşı gösteriler devam ediyor.

21. yüzyıl Latin Amerikalar için aslında iyi başlamıştı. 2000'li yılların başında ekonomik büyümede patlama yaşandı. 2003-2011 arasında, bölgenin GSYH artış ortalaması %4’ü aştı. Bu oran 1980-2002 arasında %2,5’du. Dolayısıyla büyüme halkın refahını artırdı. Bu refah artışında uygulanan sol ağırlıklı politikaların etkisi önemli oldu. Yoksulluk azaldı, hemen hemen tüm ülkelerin insani gelişmelerinde ilerleme kaydedildi. Bölgedeki ülkeler 2014 yılında emtia fiyatlarındaki düşüşün ardından ekonomik bir yavaşlama yaşamaya başladı. Hükümetler kamu borcunu artırırken istikrarlı ekonomik büyümeyi sürdürmeye yönelik mali önlemler aldı. Ancak başarılı olamadılar. Nitekim 2019’un üçüncü çeyreğine gelindiğinde en hızlı büyüyen iki ekonomi; Şili ve Kolombiya’da bile büyüme oranı %3,3 de kalırken, Meksika ekonomisi %0,4 küçüldü, Arjantin ise ancak %0,6 büyüyebildi.

Latin Amerika 2020’ye kaynayan bir kazan görünümü ile giriyor. Bu ülkelerde ki kargaşaya en başından itibaren müdahil olan ülke, elbette ABD. ABD hiçbir zaman Latin Amerika’da kendisine karşı duran siyasal iktidarlar istemedi. ABD etkisini veri olarak aldığımızda Latin Amerika’daki karmaşanın altında ülkelere göre farklı nedenler bulunmakta. Ancak bir ortak noktada yok değil. Bu da karşı duruş da olanların büyük ölçüde orta sınıf kimlikli olmalarıdır.

Orta sınıf (Dünya Bankası'nın “orta sınıf” tanımı: günde 10 ila 50 dolar arasında yaşayanlar) büyüme döneminde genişledi. Bu sınıf 2000'li yılların başından 2012'ye kadar, her yıl yaklaşık olarak %1'in üzerinde büyüdü. Bu gelir dağılımındaki düzelmenin bir eseri oldu. Nitekim Gini katsayısı (bu katsayı 1’den ne kadar küçükse gelir dağılımı o kadar düzgün demektir) Brezilya dışında 0,50’nin altına geriledi. Bu tablo 2013 sonrası tersine dönmeye başladı. 2013'ten 2014'e orta sınıfa katılan Latin Amerikalıların oranı %0,2 kaldı.

Ancak şunu da belirtmek zorundayız; Son olaylar, sadece küçülen ekonomi ve beklentilerin tersine dönmesinde kaynaklanmıyor. Ayrıca, daha geniş bir halk güvensizliği ve politik sınıfın reddedilmesi sorunu da var. Yapılan bir çalışmaya göre vatandaşların %80'inden fazlası politikacılarının en az yarısının yozlaşmış olduğuna inanıyor. Bolivya'da nüfusun sadece %16,3'ü siyasi partilere güveniyor; Şili'de - yarımkürede en düşük ikinci güven seviyesinde - vatandaşların yalnızca %8,5'i mevcut partilere güveniyor.

Gini Katsayısı: Latin Amerika ve TürkiyeKaynak: World Bank, Indicator, www.worldbank.org

Latin Amerika da yaşanan bu dalga tüm ülkelerde aynı yönlü olmasa da, Şili’deki gelişmeler çok önemli. Çünkü Şili, IMF ve Neoliberaller için örnek üke idi. Hatta birkaç yıl önce Financial Times gazetesi (muhafazakar İngiliz ekonomi gazetesi) Şili’yi Latin Amerika’nın vahası olarak nitelendirmişti. Anlaşılan o ki, vaha da su kalmadı.

Aslında suyu çekilen vaha değil, vahşi kapitalizmin tükenmişliği. Haftaya devam edeceğim.

Tüm yazılarını göster