Kredi derecelendirme kuruluşları, kendi ülkelerinden ziyade bizde daha büyük gündem oluşturuyor. Not hareketlerini hak ettiğinden fazla ve olması gerekenden farklı tartışıp, duruyoruz. Oysa kredibilite ölçümünde bu kuruluşların etki alanı giderek daralmış durumda.
Benim dikkatimi çeken, bu kurumlar notumuzu artırdığında onların üzerinden kendimizi hamasete varan övgüye çıkarmamız. Not düşürünce de yerin dibine sokmamız; “Fitch fiçliğini yaptı, Moody’s Teyze saçmaladı, Standard& Poor’s yine sıfırcı hoca zalimliğinde...”
Asıl sorun şudur; biz kendimize ayna tutuyor muyuz? Neden ülkeye yatırım gelmiyor? Neyimiz eksik, neyimiz fazla ve neyi yapabiliyor, neleri de daha iyi yapabiliriz? Bu sorulara verilecek samimi, dürüst ve cesur cevaplar ile yol alabiliriz ancak...
Eski tartışmalarımızı hatırlıyorum; Çifte Standard Poor’s, ABD’nin notunu kırdığı için kendi ülkesinde CEO’su hapse girmiş, küresel krizi tetikleyen dev firmaları ise “yatırım yapılabilir” ilan etmişti.
Moody’s notumuzu kırdığında Türkiye’ye fon akışı devam edebilmişti. Fonlara; “neden itibar etmediniz?” diye sormuştuk. Cevap; “onlar bugünü kredilendiriyor biz ise yarını ve taşıdığınız potansiyeli...” olmuştu.
Bu kuruluşlar, giderek daha az etkili olsalar da not verdiklerine tutulmuş ayna gibi algılanmalı...Neyi gösterdikleri kadar neden böyle gösterdikleri sorgulanmalı.
YÜZDEKİ GÜZELLİK AYNAYA HÜNER DEĞİLDİR
Eğer bizi biri değerlendiriyorsa, önce niyetine, sonra da söylediklerine bakmalı. Yine de her değerlendirme, bize tutulmuş aynadır. Yüzdeki kusur, aynaya fatura edilemez. Ancak yüzdeki güzellik de aynanın hüneri değildir.
Biz kendimize ayna tutsak? Moody’s ve diğerlerinin notlarına kızmakla oyalanmasak? “Aynayı tuttum yüzüme / Kendim göründüm gözüme.”