Türkiye’de kurumsal firmalarda inovasyon istenilen düzeyde ilerlemiyor. En azından mevcut durum, potansiyelin çok altında. Sair nedenleri olabilir ama en kritik üç nedeni bu hafta tartışmak isterim.
İlk neden: harcıalem ekonomisi. Türkiye henüz sanayi çağından teknoloji çağına geçebilmiş değil. Sanayi devrimini biz yeni yaşıyoruz. Robotlar, chipler, yazılımlar ya da biyoteknoloji bazlı katma değeri yüksek ileri teknoloji ürünleri yerine çimento, un, demir-çelik, tekstil ve ahşap gibi harcıalem mallar üretiyoruz. Bu ürünlerin hepsinde ana rekabet faktörü maliyettir. Karlılık birim marja değil ölçek ekonomisine dayanır. Yüksek montanlarda üretip ve önce iç pazara ama asıl dünyaya satamazsanız yaşayamazsınız. Bu tip ürünlerde inovasyon değil verimlilik daha kritiktir. En azından şimdilik. Çünkü bunlar temel ihtiyaç mallarıdır ve Türkiye’nin 80 milyon nüfusu dahil dünyada temel ihtiyaçlarını karşılamayan milyonlar, milyarlar var. Mevcut düzen para kazandırıyorsa, idealist olmayan bir patron yeni bir girişime ihtiyaç duymaz.
İkinci neden: kültürel bariyerler. Şirketlerimizin inovasyon kültürü henüz olgunlaşmış değil. İnovasyon kültürü zayıf organizasyonlarda yeniliğe direnç vardır. İnsan bilmediğine düşmandır. Eski köye yeni adede gerek yok. Böyle kurumlarda projeler sabote edilir ya da bebek doğmadan öldürülür. Kültürel dönüşüm yıllar alır. Buna sabretmek gerekir ama doğru insan kaynakları ile. Maalesef inovasyonun yönetimi konusunda da yetişmiş insan gücümüz sınırlı. Bilgi açığı olan tecrübesiz kişiler kurum için politik oyunlarda kolay lokma olarak hızlıca yenilir. İnovasyon uzmanları hem tepe yönetimin hem çalışanların psikolojisini iyi yönetebilmeli ve gerektiğinde hızlı kazanımlar (quick win) çıkarabilmelidir.
Üçüncü neden: strateji eksikliği. İnovasyon fikirler değil fırsatla başlar. Fırsat yoksa, fikrin hiçbir önemi yoktur. Fırsatın analiz edildiği ilk aşama keşif fazıdır. Sonrasında uygulamaya (execution) geçeriz. Uygulama strateji ile başlar. Yani en başta doğru stratejileri formüle edemezsek, inovasyon tiyatroya dönüşür. Kurumlarımızın maalesef stratejik düşünce ve stratejik planlama kasları zayıf. Çok uluslu şirketler zaten dünya merkez ofislerinde stratejik planları yapıyor ve Türkiye’ye ihraç ediyorlar. Yerli büyük firmalarımızın bazıları konuyu öğrendi ama ISO 500 içinde %20 üzerinde firmada stratejik çalışmaların sistematik ve ileri seviye yapıldığı kanaatinde değilim. Kurumsal stratejik bulanıklık ister istemez inovasyon çalışmalarına yansıyor.
Kafa karışıklığından bir an önce kurtulup inovasyon fazına geçmeliyiz. İnovasyon çağının gereksinimleri neyse yapmak zorundayız. Eski dünyanın “comodity” ekonomisi ile bir yere kadar. Tekstil değil giyilebilir teknolojiler, kereste değil tasarımı güçlü modüler mobilyalar, çimento değil kompozit malzemelerle akıllı binalar. Aksi takdirde tren kaçmakla kalmayacak, demir yolu da sökülecek. Makro ölçekte harcıâlem ekonomisinden nasıl sıyrılırız ve mikro ölçekte şirketlerde kültürel dönüşümü nasıl başarırız başka bir yazının konusu. Fakat şimdilik şu kadarla yetinelim: ikisi aslında ayrı değil aynı konular. Bir tanesinde iyileşme döngüsel olarak diğerini tetikler. Pek, plansız ve stratejisiz mümkün mü? Hayır. O halde politika yapıcılar düzeyinde üçüncü madde ile başlamak gerekir.