Kurumsal erozyon

Fatih ÖZATAY EKONOMİDE UFUK TURU

Kurumların ve kurumsal yapının kalitesi, özellikle gelişmiş ülkelerle gelişmekte olan (ya da gelişmemiş) ülkeler arasındaki gelir farklılıklarını açıklamakta kullanılan önemli bir faktör. Son yıllarda ya da son haftalarda yaşadıklarımız bu faktörün ne denli belirleyici olduğunu defalarca gösterdi.

Bugün yılın son Enflasyon Raporu’nun ‘bilgilendirme toplantısını’ yapacak Merkez Bankası. İlk Enflasyon Raporu Ocak 2006’da yayınlandı. Merkez Bankası, 2002 yılından itibaren uyguladığı ‘örtük’ enflasyon hedeflemesi rejiminden 2006 başında ‘normal’ enflasyon hedeflemesi rejimine geçti. Bu çerçevede, aynı rejimi uygulayan diğer ülkeler gibi enflasyon raporları yayınlamaya başladı. O dönemde Merkez Bankası’ndaydım. Enflasyon hedeflemesi rejimine geçilirken yapılacak hazırlıklar için kurulan çeşitli çalışma gruplarında şu ya da bu biçimde yer aldım. Önemli konu başlıklarından biri de enflasyon raporunun içeriği idi.

2002 başında yüzde 70 gibi bir düzeyden 2005 yılında yüzde 6-7 aralığına düşmüştü enflasyon. Bu düşüşü sağlayan 2001 krizinden hemen sonra uygulamaya konulan ekonomik program ve programın başarıyla uygulanmasıydı. Güçlü program ve enflasyondaki düşüş para politikasının itibarını son derece yükseltmişti. Bunun bir ölçüsü, yılın başında yılın sonu için açıklanan enflasyon hedefi ile yine yılın başında yılsonu için piyasa aktörlerinin bekledikleri enflasyon oranıdır. Beklenen enflasyon hedeflenen enflasyondan belirgin biçimde yüksekse, (olağanüstü koşullar haricinde) açık ki para otoritesinin itibarı açısından büyük bir sorun vardır. Örtük enflasyon hedeflemesi rejimi ilk başladığında, 2002 sonu için hedef yüzde 35, anket katılımcılarının bekledikleri enflasyon ise yüzde 48.3’tü. Aradaki fark 13.3 puandı ve dolayısıyla para politikası açısından sevimli olmayan bir durum vardı. Sonraki yıllarda bu fark çok azaldı. 2004’te 1.1’e, 2005’te ise 0.4’e düştü.

Merkez Bankası ve uygulanan para politikası itibarını kazanmıştı. Daha sonraki yıllarda da bu itibarın korunması ve enflasyonun daha da düşmesi gerekiyordu. Bu nedenle, Merkez Bankası’nın aldığı kararları, bu kararların nedenlerini ve olası sonuçlarını, bu çerçevede ilerideki aylarda enflasyonun nasıl bir seyir izleyeceği hakkındaki tahminlerini, Banka’nın yüksek analitik gücünü yansıtan bir raporla kamuoyuna ikna edici biçimde açıklaması elzemdi. Böyle yapılırsa, enflasyon hedeflerine duyulan güven sürecek ve ileriye yönelik enflasyon beklentileri hedefe yakın bir düzeyde oluşacaktı. Yani, ileriye ilişkin imzalanacak ücret sözleşmeleri, kredi anlaşmaları, vadeli alışverişler ve benzerlerinde ‘Ya hay Allah, önümüzdeki yıl enflasyon ne olur, ben sözleşmemi kaçtan imzalayacağım şimdi?’ kaygısı yerine ‘Hedeflenen enflasyon hep tutturuldu, bu yıl da öyle olmaması için bir neden yok; hedefe göre sözleşmemi imzalayacağım’ tavrı egemen olmalıydı. Olursa, enflasyonun hedefe yakınsaması çok kolaylaşacaktı çünkü.

Nereden nereye geldik. Yarınki enflasyon raporu toplantısının ya da Enflasyon Raporu’nun ne önemi var? Enflasyonla mücadele mi ediliyor da enflasyon raporunun yazdıkları ve orada yapılan enflasyon tahminleri önemli olsun? İleriye ilişkin sözleşme imzalayacaklar için Merkez Bankası’nın ileriye ilişkin tahminleri bir fener olabilir mi artık? Kurumlar ne yazık ki böyle erozyona uğruyorlar.

Cumhuriyeti bize armağan eden Mustafa Kemal Atatürk ve değerli silah arkadaşlarını saygı ve minnetle anıyorum. Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun.

Tüm yazılarını göster