Arada derede Meclis’e yine ve yeni bir torba kanun teklifi sunuldu. Adı üstünde “torba”... tam da hukuk reformu söylemlerinin dillere pelesenk edildiği bu günlerde.
Bakıyorsunuz bu düzenlemelerin büyük bir kısmı gereksiz ve idari tasarruflarla çözülebilecek konular. Örneğin cezaevinde hükümlü bulunanların yakınlarıyla görüşmesinin dinlenmesi ve kayda alınması gibi kişi hak ve özgürlükleriyle bağdaşmayan düzenleme de bu torbada. Toplam 9 kanunda değişiklik söz konusu ve torbanın kendisi 18 madde. Aslında torba kanun düzenlemelerinde mutlaka bir vergi düzenlemesine yer veriliyor, daha çok da istisna ve muafiyet şeklinde.
Bu kez farklı ve radikal bir tavırla vergi oranında artışa gidiliyor.
Kurumlar Vergisi Kanunu’na eklenen geçici 13. madde ile kurumlar vergisi oranı, 2021 kazançları için yüzde 25 ve 2022 yılı kazançları için de yüzde 23 olarak artırılıyor.
Son yıllara baktığımızda sürekli olarak kurumlar vergisi oranlarıyla oynandığı görülüyor. Şöyle ki uzun yıllardan beri yüzde 20 olarak uygulanan kurumlar vergisi oranları;
►2018, 2019, 2020 yılları kazançları için yüzde 22,
►2021yılı kazançları için %25,
►2022yılı kazançları için %23, şeklinde değiştiriliyor.
Peki, bu yapılan doğru mu? Kurumlar vergisi oran artışı yerinde mi?.. Benzer sorulara birkaç açıdan cevap bulmaya çalışalım.
Vergi geliri (fiskalite) açısından
Doğal olarak ilk akla gelen neden, kurumlar vergisi hasılatındaki artış oluyor. Buna cevap vermeden önce son yıllardaki kurumlar vergisi hasılatına bir bakalım.
2020 kurumlar vergisi hasılatı içerisindeki 34 milyar lira TCMB kurumlar vergisi tahsilatını unutmayalım.
Görüldüğü gibi uzun yıllardan beri vergi gelirleri içerisindeki kurumlar vergisinin payı yüzde 10 civarında. Vergi oranını yüzde 22’den yüzde 25’e çıkarmanın toplam vergi hasılatına etkisi, başka koşullar değişmemek şartıyla sadece yüzde 1 dolayında olacak.
Sormak lazım toplam vergi gelirinin yüzde 1’i kadar geçici bir tahsilat için bütün sistemi oynatmak ve güveni bozmak doğru mu? Gelir birkaç açıdan bakalım.
Küresel vergi rekabeti açısından:
Dünyadaki kurumlar vergisi trendlerine bakıldığında, bu trendlerin tersine ve oynak bir zemin içinde hareket ettiğimizi görüyoruz. Bizim küresel rekabetimiz açısından önem taşıyan kurumlar vergisi oranları;
► Komşumuz Bulgaristan’da, Bosna-Hersek’de yüzde 10,
►Avrupa’nın ortasında parlayan yıldız Macaristan’da 2017 öncesi yüzde 19 olan oran şimdi sadece yüzde 9
►Romanya’da yüzde 16, Ukrayna’da yüzde 18, Gürcistan’da yüzde 15,
►İrlanda’da 2003 yılından beri yüzde 12.5,
►Orta Doğu coğrafyasında Katar’da yüzde 10, BAE’de yüzde 0.
Dünya böyle iken özellikle ekonomik ve coğrafi bakımdan ilişkide olduğumuz ülkelere bakınca Türkiye’de kurumlar vergisi artışına gitmenin makul gerekçesi bulunamıyor.
Yabancı sermaye açısından
Yabancı sermayenin gelmesinde veya gelmemesinde vergi sistemleri ve özellikle kurumlar vergisi oranları çok önemli.
Bu durumda komşular ve etrafımızdaki coğrafyada bulunan ülkeler dururken yabancı sermayenin gelmesini beklemek anlamsız oluyor. Hatta Türkiye’den sermayenin gittiği biliniyor. Nitekim son yılların sonuçları ortada.
Ekonomik koşullar açısından
Türkiye’nin istihdam yaratan, ihracat yaban, döviz girdisi sağlayan, yatırım gerçekleştiren ve katma değer yaratan şirketleri üzerine ilave vergi koymanın özellikle bu ekonomik ve sağlık koşullarında izahı yok.
Hukuk güvenliği açısından
Yılın üçte biri geçmiş, yine geriye doğru vergileme ile kişinin hukuk güvenliği yok ediliyor.
Sonuç itibariyle; kurumlar vergisi oranının artırılması yanlış; faydası yok, zararı var.