2020 yılında sürdürülebilir varlıkların küresel ekonomideki payında gördüğümüz önemli artış eğiliminin bu yıl da devam etmesi bekleniyor. Bununla birlikte, "tanım ve süreçlerdeki standardizasyon eksikliği” ESG alanının gelişiminin önündeki en büyük engel olarak görülüyor. Uygulamada birçok gönüllü standardın kullanılıyor olması, yatırımlar arasında anlamlı bir karşılaştırma yapmayı zorlaştırarak bu alandaki gelişimi kısıtlıyor.
ABD ve AB’de Yeşil Dönüşüm hazırlığı
Bu sorun geçtiğimiz yıl küresel ölçekte en çok tartışılan konular arasında yerini aldı. Konu, ABD’de varlık yönetimi sektörü tarafından Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu (SEC), ardından ABD Çalışma Bakanlığı'nın gündemine taşınmasına rağmen ESG tanımları ve süreçlerinde standardizasyona ilişkin kısa vadede bir düzenleme planı henüz bulunmuyor.
ABD'deki durumun aksine, AB, sürdürülebilir yatırımlar için yeni düşük karbon kriterleri oluşturmak ve açıklama yükümlülüklerini güçlendirmek üzere Finansal Olmayan Raporlama Direktifi (NFRD) ve Sürdürülebilir Finans Açıklama Regülasyonu (SFDR) gibi önemli yasal düzenlemeleri benimsedi. Aynı zamanda, 2019'da siyasi düzeyde kabul edilen Taksonomi Yönetmeliği'nin ardından 2020'de AB Taksonomisi'ne ilişkin nihai rapor açıklandı. 500'den fazla çalışanı olan halka açık şirketler, 2021'deki cirolarının, yatırım harcamalarının ve faaliyet giderlerinin Ocak 2022'den itibaren Yeşil Taksonomi olarak da adlandırılan AB Taksonomisi'ne uyumlu olan oranını açıklamak zorundalar. Benzer şekilde, Avrupalı varlık yöneticileri de sürdürülebilirlik portföylerinin Taksonomi uyumunu Ocak 2022'den itibaren bildirmekle yükümlüler.
Taksonomi, Yeşil Mutabakat için önemli bir araç
Taksonomi, iklim değişikliği ve çevre kaygılarını tüm politika alanlarında merkeze alan "European Green Deal” (Avrupa Yeşil Mutabakatı) planı çerçevesinde öngörülen dönüşüm hedefi için gereken milyarlarca Euro'nun çekilmesinde ve 2050'ye kadar "sıfır karbon” hedefine ulaşmada önemli bir rol oynuyor. 2050 yılına kadar "iklim-nötr” bir konuma ulaşma hedefi, çevre konusunun çok daha ötesinde AB için aslında "yeni bir ekonomik büyüme stratejisi.” Öngörülen dönüşüm için ihtiyaç duyulan finansmanın sağlanmasında ise taksonomi kritik öneme sahip. İklimle ilgili yatırımların tanımlandığı "yeşil taksonomi” ile iklim finansmanının ancak bu tanımlara uyan yatırımlara aktarılması hedefleniyor.
Etkileri, AB’nin coğrafi sınırlarının çok ötesinde
Fonları "green washing” yatırımlardan ziyade gerçekten sürdürülebilir yatırımlara kanalize etmek için tasarlanan taksonomi, aynı zamanda Paris Anlaşması iklim hedefleri, Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ve BM'nin 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi'ne uyumu kolaylaştıran önemli bir düzenleme. Bu düzenleme ise kuşkusuz AB'nin coğrafi sınırlarının çok ötesinde bir etki yaratacak. Yatırım akışını, daha geniş mali düzenleme alanını ve birçok finans uzmanının çalışma uygulamalarını şekillendirecek.
Türkiye ekonomisini çok yakından ilgilendiriyor
AB'nin son dönemde yapmış olduğu en kapsamlı Serbest Ticaret Anlaşmaları'na bakıldığında, Paris Anlaşması hükümlerine bağlılığa doğrudan atıfta bulunulduğu, sürdürülebilir kalkınma ve çevre konularına çok ciddi yer verildiği görülüyor. Paris Anlaşması'nı imzalayan, fakat anlaşma kapsamındaki statüsünün belirsizliği nedeniyle onaylamayan ülkemizin de yeni iklim rejimi çerçevesinde yaşanacak gelişmelere ayak uydurması kaçınılmaz. En önemli dış ticaret ortağımız olan AB'ye yapılan ihracatın artırılması, yeni fırsatların değerlendirilmesinde "sürdürülebilir finans” çok önemli önkoşul olarak görülüyor. Dolayısıyla, Yeşil Mutabakat gibi Avrupa Merkez Bankaları tarafından da kullanılması beklenen taksonomi, Türkiye ekonomisini yakından ilgilendiriyor. Ticaret Bakanlığı bünyesinde oluşturulan Yeşil Mutabakat Çalışma Grubu'nun gündeminde yer alan Sınırda Karbon Düzenlemesi'ne ek olarak taksonominin de Türkiye'nin yeni gündem maddeleri arasında yer alması çok muhtemel görünüyor.