Küresel rekabette Eti Maden’in başarısından çıkarılacak dersler…

Faruk TÜRKOĞLU Dün, Bugün, Yarın

Bor cevherinin çıkarılmasını ve işlenmesini üstlenen ve unvanı Eti Maden olan kamu iktisadi teşebbüsü (KİT), dünyanın ikinci büyük madencilik şirketi Rio Tinto’ya karşı liderliğini her geçen yıl aradaki farkı açarak sürdürüyor.

Eti Maden ile Rio Tinto’ya bağlı US Borax arasındaki rekabet 80’li yılların ortasından itibaren keskinleşmişti. Bizim tek avantajımız dünya bor rezervlerinin yüzde 73’üne sahip olmaktı. US Borax’ta ise 100 yılın teknoloji birikimi vardı. Rio Tinto yaygın pazarlama ve dağıtım kanalları ile dünya bor pazarına uzun yıllar boyunca egemen olmuştu. Bir İngiliz-Avustralya şirketi olan Rio Tinto, yıllar boyu üretimle ilgili patentlerini titizlikle saklamıştı.    

Tüm zorluklara rağmen Eti Maden, maden çıkarma ve işleme kapasitesini artırdı. 1998 yılında şirket üretimi içinde yüzde 47 olan işlenmiş borun oranı, 11 yıl içinde yüzde 92’ye yükseltildi. Bu başarının ödülü olarak şirket, İstanbul Sanayi Odası’nın 2009’daki 500 Büyük Şirket Listesi içinde 56. sıraya yükseldi. Eti Maden, 2021’deki listede 36. sıraya terfi etti.  

İlk kez 2005 yılı üretiminde Rio Tinto’nun bor şirketi US Borax’ı geride bırakan Eti Maden’in 2009’daki üretimi Rio Tinto’dan yüzde 40 daha fazla oldu. Bu fazlalık oranının henüz açıklanmayan 2022 sonuçlarında yüzde 125’e kadar yükseldiği tahmin ediliyor. Bir bor şirketinin çalışma raporundan alınan grafikte ise 2028 yılına kadar aradaki farkın daha da açılacağı ve Eti Maden’in ABD’de üretim yapan şirketlere bir tur daha bindireceğini gösteren bir öngörü yer alıyor.

Yeni ileri teknoloji yatırımları

2010 yılından önce daha çok deterjan, cam, suni gübre, kozmetik, seramik ve alçı üretiminde, yangın söndürme araçlarında ve ahşap malzemenin korunmasında kullanılan bor, yeni dönemde rüzgâr türbinlerinde, mıknatıs yapımında, elektrikli araçlarda ve nükleer reaktörlerde yeni kullanım alanları buldu.

Eti Maden nükleer teknolojide ve zırh yapımında kullanılan bor karbür üretimi için yeni bir tesis kurdu. Kaliteli çelikte kullanılan ferrobor ve elektrikli arabaların bataryalarında kullanılan lityum karbonat konusunda araştırmalara ve yatırım projelerine hız verildi. Lityum karbonat konusunda Aspilsan ve Aselsan ile işbirliği protokolü imzalandı.

Mucize malzeme borofen

Bor konusunda yapılan araştırmalarla üretilen borofenin, (borophene) daha önce yıldızı parlayan grafeni gözden düşüreceği tahmin ediliyor. Çünkü borofen, çelikten daha sert ama daha hafif olan ve mucize malzeme olarak tanıtılan grafenden daha sağlam ve esnek  yapısıyla grafene göre ticari kullanıma daha elverişli niteliklere sahip bulunuyor. Grafen elmastan da daha sert olduğu için zor işlenirken, borofen hem sertliği hem de esnekliği ile dikkati çekiyor. Isı ve elektrik enerjisini iletme, açısından da grafenden üstün olan borofenin bu niteliği ile yeni nesil pillerde ve gaz sensörlerindeki kullanıma daha uygun olduğu düşünülüyor.

Türkiye borofen konusundaki araştırmalarda önde gelen ülkelerden biri olabilir. Bunun için Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumu (TENMAK) bünyesine katılan Bor Araştırma Enstitüsü’ne tekrar bağımsızlığının kazandırılması gerekir. Türkiye ve dünyadaki en yetkin bor uzmanlarını bünyesinde toplayacak enstitü, yeniden yapılandırıldığında ileri malzeme kullanımı konusunda çığır açıcı buluş ve uygulamalara imza atabilir. Bunun için araştırmalara en az 15 yıl süreklilik kazandırılmalı ve ticarileştirme konusunda çözümler geliştirmelidir.

Başarı öyküsünden alınan dersler

Dünya pazarlarındaki performansının gelecek yıllarda da sürmesi beklenen Eti Maden’in başarısından şu dersleri çıkarmak mümkün görünüyor:

- Bir şirketin verimli çalışmasında ve gelişmeyi sürekli kılmasında kritik faktörün mülkiyet değil, iyi yönetim olduğu kanıtlandı.   

- Uzun soluklu, planlı ve bilimsel çalışma Eti Maden’in dünya devlerinin kafa tutmasını ve başarıya ulaşmasını sağladı. 

- 2003’te kurulan Bor Araştırma Enstitüsü’nün çalışmaları Eti Maden’in başarısında itici güç oldu.

- Etibank’ta devralınan ve yeniden yapılanma ile güçlendirilen bilgi birikimi ve üretim geleneği Eti Maden’in başarısında önemli bir rol oynadı. 

- İşlerine karışılmadığında ve yönetim kurulları işi bilen kişilerden oluşturulduğunda işçilerimiz, teknik elemanlarımız ve yöneticilerimiz küresel rekabetin üstesinden gelebileceklerini gösterdi.  

- Teknolojik yoğunluğun sürekli olarak yükseltilmesi (upgrading) rekabet gücünün de istikrarlı bir şekilde artmasını sağladı.

- Kamu sektöründeki girişimcilikte cesaret, sosyal sorumluluk, azim ve takım ruhunun, en az parasal sermaye kadar önemli olduğu ortaya çıktı.

YÜKSEK TEKNOLOJİ YATIRIMLARINI KİM YAPACAK?

Devletin sanayideki rolü, on yıllardır tartışılan bir konu oldu. 1929 Dünya Ekonomik Krizi’ne kadar sanayi yatırımlarında özel sektör girişimlerine öncelik veriliyordu. Kriz ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında kamu sektörü ile özel sektörün barış içinde bir arada yaşayabileceği karma ekonomi düzeni ve planlama yöntemi ön plana çıktı. Ekonomide soldan esen rüzgârın hızı 1975 sonrasında kesildi. Ekonomik düşünce dünyasında egemenliği ele geçiren neoliberal düşünce devletin sanayiden çekilmesini, mevcut kamu iktisadi teşekküllerinin (KİT) özelleştirilmesini savunuyordu. IMF ve Dünya Bankası’nın da desteğiyle sürdürülen neoliberal ekonomik politikalar Güney Amerika’daki bazı ülkelerde bu arada Türkiye’de yaklaşık 30 yıl uygulandı ama bu ülkelerdeki sektörlerin teknolojik yoğunluğunda köklü ve kalıcı bir yükseliş ortaya çıkmadı. Devletin daha aktif olduğu Güney Kore, Çin ve bazı Doğu Asya ülkelerinde ise ekonomiler daha hızlı büyüdü.
Ekonominin mevsimleri 2008-2009 Krizi’nden sonra bir kez daha değişim sürecine girdi. Neoliberal düşünce gölgede kalırken ekonomik kalkınma sürecinde devletin daha aktif olmasını savunanlar güç kazandı. ABD’de bile devlet ileri teknoloji alanındaki yatırımlarda daha aktif bir rol üstlenerek yeni nesil araştırma enstitülerinde kurulması sürecinde özel sektör ile ortaklıklar kurdu.

Özel sektör tüketim malı yatırımını tercih ediyor

Türkiye’de ekonomik hayata hâlâ 2010 öncesinin düşünceleri yön veriyor. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, 23 Eylül 2022’de yaptığı bir konuşmada yeni sanayi yatırımları konusundaki görüşünü şöyle açıklamıştı. ”Devletin fabrika kurduğu zamanlar geride kaldı. Devletin fabrika kurup bir kişinin çalıştığı yerde 3 kişi istihdam edip fabrikaları arpalıklara çevirdiği zamanlar geride kaldı. Özel sektör bu işleri yapacak."

Sayın Varank’ın geçmişle ilgili sözlere doğruydu. 70’li yılların ikinci yarısında örneğin İskenderun Demir Çelik Fabrikası’nın normal işçi kadrosu 8 bin olarak tespit edilmişken, kadroya alınan işçi sayısı 17 bini aşmıştı. Ancak günümüzde kamuoyu, siyasi partiler basın ve sivil toplum kuruluşları 45 yıl öncesinde yapılan bu tür yanlış uygulamalara izin vermeyeceği için yeni nesil KİT’lerin kurulmasına karşı çıkmamak gerekiyor.  

Varank, sanayi yatırımlarını özel sektör girişimcilerinin yapacağını söylüyor. Ne var ki tüm dünya ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de de özel sektör yüksek teknoloji yatırımlarından uzak duruyor. Çünkü bu tür yatırımlar ancak yüksek tutarda sermaye ve iyi yetişmiş teknik kadro ve vasıflı işçi bulunduğunda kurulabiliyor. Riski yüksek olan bu tür projelerde yatırılan kaynağın geri dönüşü ise tüketim malı yatırımlarına göre çok daha uzun sürüyor. Bu nedenle özel sektör girişimcileri tüketim malı yatırımlarını tercih ediyor.

İleri teknoloji yatırımlarını devlet yapmadığında, özel sektör de bu tür projelere ilgi göstermediğinde teknolojik açık devam eder ve dış ticaret açığı ve cari işlemler açığının kapanması bir hayal olarak kalır.

Devletin Eti Maden’i örnek alarak verimli çalışan yeni yüksek teknoloji yatırımlarını Türkiye Varlık Fonu kaynaklarından yararlanarak başlatabilir. Gerektiğinde 60’lı yılların başında Ereğli Demir Çelik’in kuruluşunda denenen model örnek alınarak devlet-özel sektör ortaklığı ile yüksek teknoloji yatırımları hayata geçirilebilir.

Tüm yazılarını göster