Batı cephesi ile Çin-Rusya ekseni arasındaki küresel rekabet Afrika’ya taşındı. Nijer’de yapılan askeri darbe bunun son örneği.
Nijer’de seçilmiş devlet başkanını görevden alan askeri cuntaya ilk desteği, sadece bir ay önce Rusya’da başkaldırmış gibi görünen paralı asker grubu Wagner’in patronundan gelmesi kritik önemde. Bu destek, hem Nijer’de yapılmak istenen yönetim değişikliğindeki Rusya izini, hem de Rusya’daki “Wagner darbe girişiminin” gerçekliğini, ardında yatan “gerçek nedenleri” sorgulamayı gerektirecek kadar önemli. Wagner’in patronu Prigozhin’in bu çıkışı, bir “isyankardan” çok, Moskova’daki rejiminin “hem içeriye, hem de dışarıya Putin’in istediği nizamı verecek” bir “aparat” olduğunu düşündürmüyor mu?
BATI’NIN SAHİL BÖLGESİNDEKİ SON “KALESİ” DÜŞTÜ
Askeri darbe yaşanan Nijer, Batı cephesinin Afrika’da “Sahel” olarak anılan bölgede kalan Batı yanlısı son ülkeydi.
Fransa’nın etkin olduğu Mali de, yakın zamanda yine bir askeri darbeyle “karşı cepheye” kaymıştı. Sahel bölgesinde Rusya-Çin eksenine yakın duran ve askeri cuntalarca yönetilen Burkina Faso ve Gine de bu listeye eklendiğinde, Batı’nın güç kaybı görünür şekilde ortaya çıkıyor.
Nijer’in küresel rekabet açısından bir başka önemi ise, ABD’nin bu kez doğrudan “taraf olacak” konumda bulunması; Nijer’in Agadez kenti yakınlarında ABD’nin “Niger Air Base 201” isimli bir insansız askeri hava aracı üssü bulunuyor.
Üs, ABD’nin Sahel bölgesini “gözetlemesi” için kullanılıyordu. Şimdi akıbeti meçhul.
AFRİKA’DAKİ EKONOMİK ETKİNLİK YARIŞI HIZLANDI
Siyasi alandaki bu küresel rekabet, elbette ekonomik alanda da kendini gösteriyor. Rusya ve Çin’in üye olduğu BRICS grubu, yaptığı son hamlelerle hala Batı’nın tekelinde gibi görünen küresel ekonomide alanını, Afrika’yı da kapsayacak şekilde, giderek genişletiyor.
Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika Cumhuriyeti’nden oluşan BRICS, başta sadece ticareti kolaylaştıran bir oluşum gibi görünürken, şimdilerde “ortak para birimini” görüşen dev bir ekonomik ittifak haline dönüştü. Güney Afrika Cumhuriyeti’nde ağustos ayında yapılacak BRICS zirvesinde, oluşumu “ekonomik ittifak” haline getirecek kararlar alınması bekleniyor. BRICS’in yükselişi o kadar bariz hale geldi ki, Fransa Cumhurbaşkanı Macron bile Güney Afrika’daki zirveye en azından “misafir” olarak katılmak için hamle üzerine hamle yapmaya başladı. Henüz Macron’a o çok istediği davetiye gönderilmiş değil. Belli ki Fransa, bir şekilde Çin-Rusya ekseniyle masaya ilişki kuramazsa, Afrika’daki etkinliğini tümden kaybedeceğini görmüş durumda. Deyim yerindeyse, Macron “kapıdan kovsalar, pencereden girecek” bir tavır içinde.
TÜRKİYE’NİN DURUŞU
Seçimlerden sonra oluşan yeni AK Parti hükümetinin politikalarını tümden değiştirip, ekonomik alanda Batı’ya meyleden çizgiye yürüdüğü malum. Ancak bir yandan da küresel “diğer cephenin” ekonomik ittifakı olan BRICS’e de ilgi yok değil.
Çin Dışişleri Bakanı Vang Yi’nin, Ağustos BRICS zirvesine hazırlık toplantısı için gittiği Güney Afrika’dan dönüşte Türkiye’ye uğraması, bu açıdan bakıldığında çok önemli.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Arap Körfezi turu sonunda hükümete yakın basının, dış yatırım bulmak konusundaki “başarı” yorumlarına rağmen, ne AK Parti hükümetinden ne de ziyaret edilen Arap ülkelerinden bu başarının ne olduğunu somut olarak ortaya koyacak ağırlıklı bir yatırım açıklaması gelmemesi ilginç.
Batı’nın “demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü” şartını, ekonomik yatırımlar için, en azından lafta, sürekli dile getirdiği bir ortamda, “ülkelerin içişlerine hiç karışmama” ilkesini öncelik yapan BRICS’e meyletmek AK Parti hükümeti açısından hem daha karlı, hem de siyaseten “daha güvenli ve kolay” görülebilir.
Çin Dışişleri Bakanı’nın ziyareti sırasında Doğu Türkistan’da yaşanan insan haklarına hiç girilmemesi, yerine Pekin-Ankara arasındaki ekonomik ilişkilere vurgu yapan açıklamalarda bulunulması, bu açıdan bakıldığında önemli.
Tüm bunlara yeni Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın ortaya koyduğu “yeniden Asya” konseptini de ekleyince, ekonomik alanda önümüzdeki dönemde Çin’in adının daha çok anılması kimseyi şaşırtmasın…