Küresel kalkınmanın anahtarı: Sosyal ekonomi ve işbirliği

Didem Eryar ÜNLÜ YAKIN PLAN

Sosyal ekonomi, “halk ekonomisi”, “dayanışma ekonomisi”, “toplum kalkınması veya ekonomisi” ve “kooperatif” ekonomisi” olarak da adlandırılıyor. Bireyin önceliği, sürdürülebilir büyüme, sosyal ve ekonomik denge, demokratik yönetim ve mülkiyet, sosyal ekonomi kuruluşlarını diğer işletmelerden ayıran temel özellikler olarak sıralanıyor.

Dünya Bankası Grubu (WBG) gibi uluslararası finans kurumları, iklim değişikliği, artan eşitsizlik ve aşırı yoksulluk gibi birbiriyle son derece bağlantılı küresel zorluklara daha iyi yanıt verebilmek için önemli bir dönüşüm sürecinden geçiyor. Bu dönüşümün temel nedeni, kapsayıcı ve yenilikçi çözümlere duyulan ihtiyacın her zamankinden daha acil hale gelmiş olması.

Yaşanan krizler; küresel kalkınmanın finansmanında sistematik bir yeniden düşünme fırsatı sunuyor. Bu noktada ortaya çıkan en kritik soru şu: En çok etkilenenlerin seslerinin duyulmasını ve yaratılacak çözümlerin kapsayıcılığını nasıl sağlarız? İşte bu kapsayıcılığı sağlamak açısından iş birliği temel bir rol üstleniyor. Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) Davos’ta düzenlenen 55. Yıllık Toplantıları’nın temasının “Akıl Çağında İşbirliği” olması önemli.

Yeni modeller gerekiyor

Dünyada yaklaşık 700 milyon insan aşırı yoksulluk içinde yaşıyor ve kırılgan hükümetler küresel borç yüküyle boğuşuyor. Bu nedenle, kalkınma yaklaşımında bir yenilenmeye ihtiyaç olduğu kesin. Bu noktada sosyal ekonomi kavramı ön plana çıkıyor. Sosyal ekonomi, “halk ekonomisi”, “dayanışma ekonomisi”, “toplum kalkınması veya ekonomisi” ve “kooperatif” ekonomisi” olarak da adlandırılıyor.

Bireyin önceliği, sürdürülebilir büyüme, sosyal ve ekonomik denge, demokratik yönetim ve mülkiyet, sosyal ekonomi kuruluşlarını diğer işletmelerden ayıran temel özellikler olarak sıralanıyor.

Sosyal ekonominin ölçeklenebilir çözümler üretme potansiyelini ortaya çıkarmak ise, Dünya Bankası gibi çok taraflı kurumların kendi rollerini yeniden tasarlamalarını, açık politika çerçeveleri geliştirmelerini, özelleştirilmiş finansman kanalları oluşturmalarını ve sosyal ekonomiyi ulusal kalkınma stratejilerine entegre etmek için fırsat yaratmalarını gerektiriyor.

Aşağıdan yukarıya yeniliğin potansiyeli

Küresel Güney’de, sivil toplum ve sosyal ekonomi aktörleri, dönemin zorluklarına çözüm üreten yenilikçi yaklaşımlar sunuyor. Bu çözümler, yalnızca acil topluluk ihtiyaçlarını ele almakla kalmıyor, aynı zamanda uzun vadeli, sürdürülebilir kalkınmayı teşvik etmek için de çalışıyor. Örneğin, Hindistan Serbest Çalışan Kadınlar Sendikası (SEWA), 1972 yılında Hindistan’da kurulduğunda, milyonlarca kadın resmi işgücü piyasalarının dışında kalmış ve temel sosyal korumalardan yoksundu. SEWA, yenilikçi taban modeliyle, kadın işçileri organize ederek tam istihdam ve kendi kendine sürdürülebilirlik sağladı. Bunu, finansal hizmetlere, sosyal güvenliğe ve kapasite geliştirme programlarına erişim sağlayarak başardı.

SEWA’nın bugün Hindistan’ın 18 eyaletinde 2,1 milyon kişiye ulaşan dönüştürücü modeli, çok taraflı ortaklıklarla milyonlarca insana fayda sağlıyor.

Bu kapsamda bir diğer başarılı örnek ise, Muso. Mali merkezli kar amacı gütmeyen bu kuruluş topluluk temelli yenilikçi bir sağlık modeli sunuyor. Muso, oluşturduğu topluluk sağlık çalışanları ağları (CHW) ile sağlık hizmetlerine erişimi artırıyor. Her hastaya ihtiyaç duyduğu anda hızlı bir şekilde bakım sunan kanıta dayalı sağlık sistemleri tasarlıyor. Sağlık hizmetlerine erişimde finansal engelleri ortadan kaldırmaya olanak tanıyan Muso’nun yaklaşımı, çatışma bölgesinde çocuk ölüm oranlarında yüzde 63 düşüş sağladı. Bu bugüne kadar sağlanan en hızlı ve büyük düşüş oranı.

Sivil toplum ve sosyal inovasyon

SEWA ve Muso, toplulukları küresel ölçekte dönüştürme vaadi taşıyan ölçeklenebilir modeller sunuyor. Kadınları ekonomik hayata dahil etmek ve topluluk temelli sağlık hizmeti sunmak gibi alanlarda sosyal ekonominin karmaşık küresel sorunlara ölçekli çözümler üretme kapasitesini kanıtlıyor. Bu potansiyeli en üst düzeye çıkarmak ise tabi ki büyük ölçekli kalkınma finansmanı ile olacak. Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine doğru ilerlerken, iklim krizinin yoğunlaşan arka planında, sivil toplum ve sosyal ekonomi ile ortaklıklar kurmak sadece yenilikçi değil, aynı zamanda zorunlu. Bağlantılı krizlerimiz bağlantılı çözümler gerektiriyor. Sosyal girişimciler, küresel kalkınma finansmanı ve hükümet politikası çerçeveleri arasında stratejik yollar oluşturulmadığı takdirde, kapsayıcı büyüme mümkün olamayacak.

2024 Yıllık Toplantılarında, Dünya Bankası Grubu Başkanı Ajay Banga, sivil toplum ve sosyal ekonomi çözümlerini kalkınma finansmanına daha sistematik bir şekilde entegre etmeye yönelik CIVIC: Civil Society and Social Innovation Alliance (Sivil Toplum ve Sosyal İnovasyon İttifakı) adlı girişimi tanıttı. Bu ittifak, sosyal yenilikleri, toplumsal katılımı ve sivil toplumun güçlendirilmesini teşvik etmeyi amaçlayan bir platform. CIVIC, sivil toplum kuruluşları, sosyal girişimciler, akademik kurumlar ve diğer paydaşlarla iş birliği yaparak, toplumsal sorunlara yenilikçi çözümler geliştirmeyi hedefliyor.

Dünya Ekonomik Forumu Yıllık Toplantısı’nda da; liderlerin küresel ekonomik ve çevresel gündemi şekillendirirken, bu modeli tanımak ve kucaklamaları gerekecek. Dünya Bankası’nın CIVIC gibi ortaklık araçları, sosyal ekonomi ile hükümetler arasında köprüler kurarak, yerel potansiyeli ortaya çıkarmak ve çözümlerin daha adil, dirençli ve sürdürülebilir bir gelecek yolunda rehberlik etmesini sağlamak için bir kanal görevi üstlenebilir.

Topluma karşı sorumlu ekonomi modeli

● 2000 yılında kurulan ve AB düzeyinde sosyal ekonominin temsilcisi olan Avrupa Sosyal Ekonomisi, sosyal ekonomiyi şöyle tanımlıyor:

- Aktif yurttaşlık sürecinde, dayanışma ve kolektif katılım ilkeleri üzerine kurulmuştur.

- Yüksek kaliteli işler ve daha iyi bir yaşam kalitesi sağlar, bununla birlikte girişim, iş ve sorumlu tüketimin yeni biçimlerine uygun bir çerçeve sunar.

- Bölgesel ve yerel kalkınma ve sosyal bütünleşmede önemli bir rol oynar.

- Topluma karşı sorumludur.

- Ekonomik demokrasinin bir unsurudur.

- Piyasaların istikrarına ve çoğulculuğuna katkıda bulunur.

- Daha akıllı, sürdürülebilir ve kapsayıcı kalkınma, sosyal bütünleşme, tam istihdam ve yoksullukla mücadele, katılımcı demokrasi, daha iyi yönetişim, sürdürülebilir kalkınma gibi AB’nin temel önceliklerine ve stratejik hedeflerine katkıda bulunur.

Tüm yazılarını göster