2023, fiyatlamalar açısından yerel işlemcileri, makro veri akışı ve merkez bankalarını tahminleme noktasında ise global meslektaşlarımızı ters ayakta bırakan bir yıl olarak karşımıza çıkıyor. Alışık olmadığımız şekilde Fed’in iletişim yapar gibi görünüp kendi iletişimine dair soru işaretlerini masada bırakır pozisyonu GOÜ varlıkları açısından öngörülebilirliği bilhassa fonlama cephesinden güçleştiriyor. Hal böyle olunca da küresel likidite dediğimiz olgu huninin gelişmiş ülke varlıkları kısmında takılı kalmaya devam ediyor. Yalnız dikkat; bu eğilim sadece bugüne has bir başlık değil. Son 3-4 yıldır başta bu köşe olmak üzere sık sık dile getirmeye çalıştığımızı hatırlatmakta fayda var.
Geride kalan haftada Fed açısından hem sürpriz yok demek mümkün hem de ciddi sürpriz var demek. Aynı terazide farklı bakış açıları söz konusu. FOMC toplantısından beklendiği üzere federal fonlama oranı aralığının sabit tutulma fikri çıktı. Bu, bizim ve konsensüsün durduğu yer. Öte yandan kamuoyu ile paylaşılan projeksiyonlar daha yüksek Amerikan büyümesi, daha yukarı çekirdek enflasyon ve 2023’ün geri kalan kısmı için 2x25bp ya da 1x50bp’lık faiz artırımı beklentilerini karşımıza çıkardı. Haziran toplantısının geride kalmasının ardından artık ana odak noktası Temmuz’un sonundaki buluşma olacak. Muhtemelen Fed’in gelecek dönem açısından ilerlemek istediği noktayı anlamamıza bu toplantı katkı sağlayacak. Eğer ki yıl içerisinde +50bp’lık adım daha gelecek ise bunu bankacılık krizinin etkilerini tam olarak ölçümleme çabasında oldukları gerçeğini de gözeterek yaz ayları ve yılın son çeyreğine yaymak daha akıllıca bir davranış olacaktır. O nedenle temmuz buluşması her anlamda kırılıma neden olabilir. Piyasa fiyatlamaları ise özellikle de swaplar nezdinde artık faiz indiriminin 2023’te gelmeyeceği fikrine daha yakın. Burada bizim açımızdan sürpriz yok. Bu yıl içerisinde böylesi bir adıma hiç ihtimal vermemiştik. Ancak, ek 1x25bp’lık hamleyi olasılık dışı bırakmakta zorlanıyoruz.
Küresel tarafta Fed’in iletişim yaparken belirsizliği masada bırakmasının bu vaka analizi nezdinde detayı şu: enflasyon beklentilerini kontrol altında tutmaya devam etmek. Zira Fed’in masadan kalkmaya hazırlandığı algısı son 15 aydaki sıkılaşma hamlelerinin sonuç olarak isteyeceği en son şey olacak. Buraya kadar olan kısmı anlamak mümkün. Yaklaşan yaz aylarının rehaveti ve likiditedeki bozulma yatırımcıların eylülden önce ciddi bir pozisyonlanmaya girmesini sınırlayabilir. Aynı zamanda volatilitesi yüksek fiyatlamaların da karşımıza çıkabileceğini unutmamak gerek. Yine de risk iştahı tarafı kuvvetli seyrediyor. Gün sonunda elimizde son 5 haftanın tamamında yükselmiş S&P 500 endeksi ve son 3 haftanın tamamında değer kazanmayı başarabilmiş ABD hariç küresel hisse senetleri sepeti var. Gelişmekte olan ülkeler tarafı ise sıkıntılı. Yazının başında da bahsetmeye çalıştığım üzere, likidite zaten eskiye kıyasla oldukça kısıtlı. Dahası gelişmiş ülkelerdeki nominal ve reel faiz hadleri farklı coğrafyalarda getiri ve macera arayışına girme fikrini bertaraf etmek için fazlasıyla uygun. Hal böyle olunca da konjonktür gereği akışlar dışında çok bir şey olmuyor, olamıyor.
Yeni haftada yerel varlıklar açısından önemli bir dönemeç konumundaki PPK toplantısı yakından izlenecek. Bu köşedeki son 3 yazının tamamı Sayın Şimşek’e piyasa oyuncuları tarafından açılan pozitif kredi ve fiyatlamaların dönüşünü konuşmak üzerinden şekilleniyor. En ciddi tepkiler CDS ve BIST fiyatlamaları ile olurken, 10y tahvil faizindeki yükseliş TCMB’nin para politikasındaki sıkılaşma beklentilerini ve regülasyonların bir kısmında gevşemeye gidileceği fikrini işaret ediyor. Sayın Bakan’ın TÜSİAD ve TBB ile yaptığı istişareler yine bahse konu beklentiler ile birlikte okunduğunda PPK’yı daha önemli bir pozisyona sokuyor. Faiz düzeyini konuşmamak üzere çıktığımız yolculukta yeniden politika faizini ve olası yan etkilerini tartışmamız bir diğer önemli ayrıntı. Bildiğimiz, yarın karşımıza çıkacak olan politika setinin dün ve bugünden daha sıkı olacağı. Ancak, bunun sürdürüleceği süre, maliye politikaları ile desteklenip desteklenmeyeceği ve regülasyonların sürece nasıl katkı sağlayacağı başlıkları son derece kritik. Bunların hepsinin yanıtını almaya yakın pozisyondayız. Faiz kararı ile birlikte TCMB’nin ayrı bir açıklama yapıp yapmayacağı ve yeni dönemdeki politika setinin nasıl ve nelerden oluşacağını bizlerle paylaşıp paylaşmayacağını çok yakında göreceğiz. İletişimin geçmiş dönemdeki aksayan kısımları yeni dönemde muhtemelen tekrarlanmak istenmeyecektir. Çünkü buradaki sıkıntıların politika setinin etkileri üzerine nasıl yansımaları olduğu hep birlikte deneyimlendi. Dilek ve beklentimiz, politika faizi üzerinden gidilecek olan sıkılaşmanın enflasyon beklentilerini yeniden olması gereken patikaya sokması ve sadece faiz artırımı ile değil, gerektiğinde benzer hamlelerin de gelebileceği vurgusunun yapılması. Tüm bu bileşim gerek makro taraftaki erozyonun düzelmesi gerekse fiyatlamalardaki algı toparlanmasının daha somut bir aşamaya geçişine şüphesiz katkı sağlayacak.