Küresel borç stoku artıyor

Dr. S. Armağan VURDU DEVR-İ ÂLEM

Her ülke nihayetinde gelir ve giderlerinde bir denge arayışı içerisindedir. Kamu harcamalarının vergi gelirlerinden fazla olması durumunda ortaya doğal olarak bir bütçe açığı sorunu çıkar. Bu durumda gelir -gider dengesini sağlamak için borçlanmak kaçınılmazdır. Bu durum uzun yıllar süregelirse kümülatif borç miktarı giderek fazlalaşır. Toplam borcun büyüme oranı ekonominin büyüme oranını geçmediği sürece bu borcun çevrilmesi mümkündür ve devletler borçlanarak yatırım yaparlar.

Hükümetler tarafından çıkarılan ve belirli bir zaman sonra geri ödemesi yapılan genel olarak düşük riskli ve düşük getirili finans araçları olarak tarif edebileceğimiz devlet tahvilleri ülkelerin borçlanmasındaki başlıca araçtır. Devlet tahvillerini alan kişi ve kurumlara aynı zamanda belirli zaman aralıklarında faiz ödemesi de gerçekleştirebilir. Ülkeler tarafından çıkarılan devlet tahvillerini diğer ülke hükümetleri, bankalar, finans kuruluşları hatta gerçek kişiler yatırım amacıyla satın alabilir. Bunun yanı sıra, ülkeler IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlardan kredi temin edebilirler.

Dünyada büyük ekonomiler arasında GSYH’ya oranla en fazla kamu borcu olan ülkeler incelendiğinde Japonya'nın ilk sırada olduğu görülüyor. 2020 yılı itibariyle Japonya'nın toplam borcunun GSYH'ya oranı yaklaşık yüzde 257 seviyesinde. GSYH'ya oranla önemli miktarda borcu olan diğer ülkeler arasında Yunanistan (%238), İtalya (%184), ABD (%162), Portekiz (%157), Birleşik Krallık (%149), İspanya (%148), Fransa (%146), Kanada (%142) yer alıyor. Bu ülkelerin yanı sıra Venezuela (%304), Sudan (%212), Eritre (%175), Surinam (%157), Lübnan (%154) gibi ülkelerin de önemli bir kamu borcu yükü bulunuyor. GSYH’ya oranla en az kamu borcu olan ülkeler ise Brunei (%2,3), Afganistan (%8,8), Tuvalu (%11,8), Kongo (%12,4), Kuveyt (%13,7) olarak sıralanıyor.

En fazla borç veren ülkeler incelendiğinde ise Çin'in ilk sırada yer aldığını görüyoruz. Çin tarafından verilen borçların çok büyük kısmı devlet kaynaklarından sağlanıyor. Özellikle 2013 yılında başlatılan Kuşak ve Yol Projesi kapsamında Çin, gelişmekte olan ülkeler başta olmak üzere birçok ülkeye büyük miktarda finansman sağlıyor.

“Küresel borç” ise, kamu borçlarının yanı sıra dünyadaki diğer tüm tüzel ve gerçek kişilerin borçlarının toplamını ifade ediyor. Küresel borç genel olarak kamu borçları, finansal şirketlerin borçları, finansal olmayan şirketlerin borçları, hane halkı borçları olarak 4 alt grupta inceleniyor.

Uluslararası Finans Enstitüsü'nün (IIF) 2022 yılında yayınlanan Küresel Borç Monitörü raporuna göre, küresel borç tutarı 303 trilyon dolar ile 2021 yılında rekor seviyeye ulaştı. Bu dönemde, küresel borç tutarı içinde Çin başta olmak üzere gelişmekte olan ülkelerin payının arttığını görüyoruz. COVID-19 etkisinin en fazla hissedildiği 2020 yılında küresel borç bir önceki yıla göre 33 trilyon dolar artarak 292,6 trilyon dolara ulaşmıştı. 2021 yılında ise küresel borç tutarı 10 trilyon dolardan fazla artarak 303 trilyon dolara çıktı. 2020 yılındaki borç artışı ağırlıklı olarak gelişmiş ülkelerden kaynaklanırken, 2021 yılındaki borç artışının %80'inden fazlası, gelişmekte olan ülkelerden kaynaklandı.

Küresel borç tutarının ülkelerin GSYH'sine oranı, 2020 yılında yüzde 360'ın üzerine çıkarak rekor kırmıştı. Pandeminin ekonomi üzerindeki etkilerinin oldukça fazla hissedildiği 2020 yılında hükümetler, ülke ekonomilerini canlandırmak için büyük miktarda harcamalar yapmış ve 2020 yılında küresel borç tutarı ciddi oranda artmıştı. 2021 yılında ekonomik toparlanmanın ve yüksek enflasyonun da etkisiyle küresel borç tutarının GSYH’ya oranında iyileşme kaydedildi. 2021 yılında bu oran yüzde 351'e gerilemiş olsa da, pandemi öncesi dönemin 28 puan üzerinde kalan küresel borç oranı tarihsel standartlara göre çok yüksek seviyede bulunuyor. Bu oran, toplam küresel hasılanın 3,5 katına ulaşan bir borç miktarını işaret ediyor.

Rapora göre bu dönemde en fazla borç artışı gerçekleştiren kesim, kamu ve finansal olmayan şirketler oldu. 2021 yılında borç dağılımı incelendiğinde, hane halkının 56.9 trilyon dolar, finansal olmayan şirketlerin 88.8 trilyon dolar, kamunun 88.1 trilyon dolar ve finansal şirketlerin 69.8 trilyon dolar borcunun olduğu görülüyor. Toplam borçların toplam GSYH'ye oranları incelendiğinde ise, bir önceki yıla kıyasla hane halkı borçlarının yüzde 66'dan yüzde 65'e, finansal olmayan şirket borçlarının yüzde 102'den yüzde 99'a, kamu borçlarının yüzde 107'den yüzde 105'e, finansal şirket borçlarının yüzde 86'dan yüzde 83'e indiği görülüyor.

2021 yılında gelişmiş ekonomilerin toplam borcu yaklaşık 207.8 trilyon dolar olarak gerçekleşirken, Hindistan, Çin, Güney Afrika, Brezilya ve Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomilerin toplam borçları 8,4 trilyon dolar artışla 95.7 trilyon dolara ulaştı. Çevresel sürdürülebilirlik hedefleri fonları kapsamındaki borç miktarında da ciddi bir artış yaşandı. Bu alandaki borç tutarı 2021 yılında 3,4 trilyon dolara ulaşmıştı. Bu tutar küresel borcun yaklaşık yüzde 1'ini oluşturuyor. Önümüzdeki dönemde çevresel sürdürülebilirlik alanındaki finansal ürünlere olan talep daha da artacak.

Küresel borç miktarının artması ile birlikte dünya çapında hükümetlerin işleri giderek zorlaşıyor. Bir yandan pandeminin kontrol altına alınması, diğer yandan yükselen enflasyon ile baş etmeye çalışan hükümetlerin aynı zamanda yüksek borç yükünü de yönetmeleri gereken bir döneme girildi. IMF kaynaklarına göre, 2007 yılından itibaren küresel borç miktarındaki yüksek artışın ana sebepleri 2007 yılında başlayan küresel finans krizi ve 2019 yılı sonunda başlayan COVID-19 pandemisi olarak belirtiliyor. Özellikle gelişmiş ülkeler ve Çin, 2020 yılında yaşanan pandeminin insan hayatına etkisini azaltmak ve istihdamı koruyabilmek için büyük miktarda borçlandır. Bu dönemde faizlerinin düşük olması ve borçlanma maliyetinin uygun olması da süreçte etkili oldu. Ancak 2022 yılından itibaren ABD Merkez Bankası başta olmak üzere dünyada önde gelen birçok merkez bankası tarafından yapılmaya başlanacağı belirtilen faiz artırımları ile borçlanmanın maliyetinin artacak olmasının, finansman ihtiyacı olan birçok ülke ve kuruluşu zorlayacak bir etken olacağını söyleyebiliriz.

Yüksek borç oranları, ekonomik toparlanmayı destekleyecek adımlar atmak ve özel sektörün yatırım kapasitesini artırmak gibi konularda hükümetleri hedeflerinden saptırabilecek bir risk unsuru olarak da değerlendiriliyor. Eğer küresel çapta faiz oranları çok hızlı yükselirse bu risk çok daha fazla artacak. Finansal koşulların sıkılaşması, borç oranı yüksek olan devletler, firmalar ve hane halkı üzerinde daha fazla baskı oluşturacak. Bu durumda büyüme oranlarında azalış meydana gelecek. Yüksek borç ve yüksek enflasyonun olduğu bir ortamda uygun finansal ve parasal aksiyonları almak zorlu bir süreç olacak. 

Borç durumu bakımından, Türkiye’nin bu alanda gelişmiş ülkelerden ve karşılaştırma yapılabilecek gelişmekte olan ülkelerden daha iyi bir durumda olduğunu görüyoruz. Türkiye’nin kamu borç miktarının GSYH’ya oranı 2020 yılı itibariyle yüzde 43 civarında gerçekleşmişti. Bu oran OECD ortalaması olan yüzde 80’nin oldukça altında. Türkiye’nin hane halkının toplam borç tutarının da GSYH'ye oranla nispeten düşük seviyelerde olduğu değerlendirmesi yapılabilir. Türkiye'de borç miktarının GSYH'ya oranı incelendiğinde, hane halkı borcunun oranının yüzde 17, finansal olmayan şirketlerin oluşturduğu reel sektör borcunun oranının yüzde 66 seviyesinde olduğunu görüyoruz. Dünya ortalamasında ise hane halkı borcu yüzde 65, reel sektör borcu yüzde 98, kamu borcu yüzde 104 seviyesinde gerçekleşmekte. Finansal krizlerin aşılması ve ekonomik toparlanma için küresel borçluluk seviyesinin azalması elzem.

Tüm yazılarını göster