Mehmet Salih BALCIOĞLU
Ekonomist
Kurda yaşanan ataklar ekonominin ana gündemlerinden biri haline geldi. Bu yılın başında 7,40 seviyelerinde olan dolar kuru 11 ayda 6 liraya varan değer kaybına uğrayarak 13,50’leri gördü. Tepeden döndü fakat değer kaybı yüksek. Belirsizlik had safhada…
Bu kadar derin bir değer düşüşü (devalüasyon) tabii ki ekonominin ana gündemlerinden biri olacak. Çünkü kur şokları hayatımızın her alanını etkiliyor. Bu yazıda kurdaki oynaklıktan kaynaklanan hareketsizliklere odaklanacağım.
Kur artışının enflasyon getirdiğini artık herkes öğrendi. Rakamlar büyüyor ama içi boşalıyor. Dün aylık 50 bin lira ciro yapan bir işletmeci bugün 80 bin lira yapsa bile bu onun zenginleştiğini göstermiyor. Daha fazla kazandığını zannedenler olabilir ama bu bir illüzyondan ibaret… Cirolar arttı ama maliyetler daha fazla arttı. Kârlılık azaldı. Bu işletmeci ayrıca düne kadar 50 bin liraya mobilyalarını, 200 bin liraya arabasını yenilerken, bugün bu fiyatların en az iki katına zor yenileyebiliyor. İşini büyütmek, yeni bir yer açmak isterse tüm maliyetleri bugün en az ikiyle çarpması gerekiyor. Büyümek için artık çok geç. Esnafımız hareket edemiyor.
Artık herkesçe duyulan haberlere göre satıcılar, ekonomideki belirsizlikler yüzünden piyasaya mal veremiyorlar. Çünkü yarın nasıl bir maliyetle karşılaşacağını bilmiyor. Sattığı ürüne maliyetlerini doğru yansıtmak için satışları ya azaltıyor ya da durduruyorlar. İhracatçılarımız da basına yansıyan haberlerde döviz kurlarındaki aşırı dalgalanmadan büyük tedirginlik duyduğunu söylüyor. Ticari hayatın gerildiğini, fiyat veremediklerini, mal alamaz noktaya geldiklerini belirtiyorlar. Üretimin durma noktasına geldiği vurgulanıyor. Özellikle birkaç ay sonra daha büyük sorun olacağı tartışılıyor. Güven arıyorlar… Yani sadece içeriye satan değil dışarıya satan da tedirgin… Çünkü belirsizlik hareketi azaltıyor. Hava sisli olunca herkes yavaşlıyor… Daha kötüsü sattığımız ürünler kolay ikame edilebilen, kolay vazgeçilebilecek, piyasada kolay bulunan mallar iken, ithal ettiklerimiz enerji ve üretim girdisi olmak üzere stratejik ürünler… Almaktan vazgeçemeyeceğimiz ürünler… Rekabetçi kur iyidir, hoştur diyenler buradaki ters rüzgârlara hazırlık yapmıştır diye umuyoruz.
Ocak-Ekim döneminde ihracat 181,8 milyar dolar, ithalat ise 215,6 milyar dolar oldu. İhracat ve ithalat artıyor. Kurdaki değer kaybını rekabetçi kur diyerek güzelleyenler olsa da burada bile illüzyon var. İhracat ve ithalat verilerinin içeriğine bakalım. İhracat ya daha fazla mal satarsanız ya da aynı malı daha yüksek fiyata satarsanız artar. Bizde ikisi de biraz artıyor. Dün 10 dolara sattığımızı bugün 11 dolara satıyoruz. Az da olsa sattığımız ürün “miktarı” da artınca ihracat artmış oluyor. İthalatta ise “miktar” azalırken “fiyatlar” artıyor. Hatta fiyatlar ihraç mallarından daha fazla artıyor. Dün 10 dolara aldığımızı artık 12 dolara alıyoruz. İhracata oranla ithalatın değeri yüksek kalıyor. Bunun için dış ticaret haddine bakalım: Dış ticaret haddi 2021 yılı üçüncü çeyreğinde, geçen yılın aynı dönemine göre 11 puan azalarak 89,4 oldu. Bu oranın 100’ün altında olması ithalat fiyatlarının ihracat fiyatlarından daha yüksek olduğunu gösteriyor. Yani biraz daha fazla malı “daha yüksek fiyata” satıyoruz ama daha az malı “çok daha yüksek fiyata” alıyoruz. Dolayısıyla büyük sıçrama gibi görünen şeyler esasen fiyat artışından kaynaklı rakamsal değişiklikler... Hareket içinde bir hareketsizliktir bu.
Kurdaki aşırı oynaklığın ülke risk priminde sebep olduğu artış sebebiyle döviz borçlarının yenilenmesi ayrı bir maliyet olarak yansıyacak. Yani vadesi gelen borçları yeni borçlarla çevirmek istediğimizde daha fazla faiz ödemek zorunda kalacağız. Nitekim son yıllarda böyle oluyor… Döviz ihtiyaçlarımızı karşılamak için dışarıya daha fazla faiz ödemeye mecbur kalıyoruz. İçerideki değil dışarıdaki faizciler (!) kazanıyor… Aynı tutarda dövizi çevirmek için daha fazla faiz ödemekten bahsediyorum. Bu faizi ödemek için daha fazla çalışacağız. Bu yerimizde saymaktır, hareket içindeki hareketsizliktir.
Hazine garantili büyük projeler üzerinden bir örnek verelim. Sayıştay geçtiğimiz yılki raporunda 2014 – 2019 yılları arasında Hazine garantili projelere 61,7 milyar lira kur farkı ödendiğini yazdı. 2014- 2019 arası kur yaklaşık 4 lira yükselmiş. Sadece kur farkı diyoruz! Bu 61,7 milyar lirayla çok sayıda Avrasya Tüneli, Osmangazi Köprüsü, Çanakkale Köprüsü ve Yavuz Sultan Selim Köprüsü yapılabilirdi. Hükümet bu projelerle övünürken, 6 yılda belki 10 tane daha proje yapacak kadar ek maliyet yüklendik.
Yani 61 milyon vatandaşımızın cebinden ilave 1.000’er lira çıktı. Fark etmedik bile… 5 kişilik bir aile 5.000 ödedi. Onlar da fark etmedi. Köprüleri, tünelleri, yolları yapanları hem parasını ödeyip kullanarak finanse ediyoruz, hem de kullanmadığımız durumda vergilerimizle finanse ediyoruz. Onların zararını milletçe biz karşılıyoruz. Bizim porsiyonlar küçülürken onlarınki büyüyor. Acaba dövize endeksli bu projeler yüzünden son 11 ayda ne kadar ek maliyet yüklendik? Bu sefer 20 tane daha Osmangazi Köprüsü kadar para gitmiş olmasın. Biz ne hareket yaptık yahu? Duruyorduk. 1.000 lira daha mı vereceğiz?
Yabancı yatırımcıları ikiye ayıralım. Yatırıma gelmeyi düşünen yabancılar, hâlihazırda içeride olan yabancılar… Elinde 10 milyon doları olup sene başında yatırıma gelen bir yabancıyı düşünelim. Kur o zaman 7,40… Dolarını TL’ye çevirdi. Eline 74 milyon lira geçti. Hisse senedi alarak yatırımını yaptı. Hisseler son 11 ayda yüzde 20 kâr getirdi diyelim. Ne oldu? Parasına 15 milyon daha ekledi elinde 90 milyon lira oldu…
Çıkayım bari dedi. Bugün kur diyelim 12… Elindeki 90 milyon lirayı dolara çevirince 7,5 milyon dolar anca etti. 10 milyon dolarla gelmişti, içeride yüzde 20 kâr etti ama çıkarken 7,5 milyon dolarla çıkabiliyor. Aslında yüzde 25 zarar etti. Şimdi soralım bu adam niye gelsin? Bir yabancı yatırımcı bu kadar “öngörülemez bir kur düzeninin” olduğu bir piyasaya neden girsin? O yüzden gelmiyor. Alın size hareketsizlik… Yok, canım geliyorlar diyenlere söyleyelim: Sıfırdan yatırım yapmaya da gelen yok… Gelenler ancak kelepir haline getirilmiş varlıklarımızı almaya geliyor. Yerli ve milli şirketlerimiz böyle gidiyor.
Kurdaki artış geriye götürür, aynı noktaya gelmek için daha fazla çalışmak zorunda bırakır. Siz hareket ediyorum zannederken o sizi aynı yere getirir. Yani hareket içindeki hareketsizliktir.