Kurbanda fakirin ‘et umudu’ önemsiz bir mesele midir?

Sadi ÖZDEMİR EKONOMİDE SAĞDUYU

Yarın Kurban Bayramı, hayırlara vesile olsun inşallah. Son yıllarda Kurban Bayramı yaklaşırken ya da bayram günlerinde genellikle ‘tatil ve alışveriş’ konuşmaları öne çıkar oldu. Elbette her iki konu da çok önemli ve ekonomiye pozitif etkileri nedeniyle topluma katkısı büyük. Ancak, unutmayalım dini bayramlar ve Kurban Bayramı’nın inananlar nezdinde çok sayıda bireysel ve toplumsal etkileme ve iyileştirme hedefleri vardır, çoğu da sebep sonuç ilişkisi kadar birbirine bağlıdır. Bu nedenle Kurban Bayramlarını, sadece kendine ve ailesine alışveriş yönüyle ekonomiye pozitif etkisini konuşarak ya da uzatılmış tatil günlerine kapılıp aile ve toplum ilişkilerini onarma fonksiyonunu başka zamanlara atarak geçirmek en azından ‘inanç çerçevesine’ pek uygun sayılmaz.

Vacip (farza çok yakın, farz gibi) bir ibadet olan kurbanla ilgili hükümler yerine getirildiğinde ortaya çıkan doğru sonuçlar, yaygın deyimle ‘fakir fukara garip gureba’ olarak adlandırılan ‘dar gelirli hatta gelirsiz’ insanlarımız için çok ama çok önemlidir. Bence asıl bu sonuçlar tam tecelli ettiği sürece kurbanın hikmetleri ve bereketi genişlemeye devam eder. İşte son yıllarda tam da bu noktada kolaycılıktan kaynaklanan bir yanlışlık büyüyor. Bazı kurban kesenlerimiz kesmez oldu. Sadece bir derneğe, vakfa ya da ‘bir şeye’ bağış yaparak ibadeti halletmiş olduklarını düşünüyorlar. Eğer bunun temelinde ‘bir zahmetten kurtulmak ve daha düşük maliyetle kurbanı halletmek’ varsa durum en azından ibadet açısından vahim. Ayrıca işini düzgün yapan ve başka yerlerdeki fakir fukaraya kurbanı ‘kurban olarak ulaştıran’ kurumları tenzih ederek söylemek isterim ki bu işi istismar eden ‘bağış avcısı’ çok sayıda kurum var ve bunlar, bağışçıların ibadetini heba etmeye devam ediyor. Zaten bu kurumların propagandaları böyle artarak büyürse bağışlarda istismar olsa da olmasa da ‘kurban kesmek yerine’ belli miktarlarda nakitler banka hesaplarından bir yerlere transfer olacak ama kurban olacak mı bilemiyorum. Bu yüzden de kurban kesebilen Müslümanların oturdukları yerlerdeki fakir fukaranın yılın birkaç gününde ‘et tedarik umudu’ tarihe gömülecek.

Bazı zihinlere ‘birilerinin et derdinde olması’ tuhaf gelse de bu mesele kurbanın zamanla değişecek her şeye rağmen fakirler lehine temel fonksiyonunu sürdürmesi için de çok önemlidir. Unutmayalım, ‘kurban meselesinde fakirin etinden bir şeyler koparmak için organize olmuşların tamamı’ en çirkin haliyle et peşindedir ama o et sadece fakire helaldir ve fakirin hakkıdır. Hele ki etin bu kadar pahalı olduğu bir zamanda.

Meseleyi uzatmadan özetlemek gerekirse kurban ibadetinde en doğrusu, tarif edilmiş bir kurbanı bizzat kesmek ve fakir fukaranın payına düşeni ‘et olarak’ onlara teslim etmektir. Bazıları ‘akıllarıyla hüküm vererek’ başka şeyler yapabilir ama din ve inanç sadece akıl meselesi değildir. Mesela, akıl ‘kurban keseceğime fakire para vereyim’ diyorsa bunun da yolu ‘zekat ve sadaka’ ile açıktır ama o kurban olmaz.

Kurban ekonomisi ne demek?

Türkiye Kasaplar, Besiciler Et ve Et Ürünleri Esnaf ve Sanatkarları Federasyonu verilerine göre, bu sene kurbanlık alacakların alanlarında yaklaşık 80 milyar liralık ‘kurban cirosu’ olacak. Gecen yıl yaklaşık 2,1 milyon küçükbaş ve 850 bin büyükbaş hayvan kurban edilmişti. Enflasyon geçen yıl bu zamanlarda da azgınlaşmıştı, o nedenle muhtemelen yine aynı miktarlara yakın kurban kesilecek. Bazıları ‘hayvancılık battı, bitti’ diye çok söylense de endişelenmeyin, çünkü Türkiye, toplamda 17 milyon büyükbaş, 56,3 milyon küçükbaş hayvan varlığı ile Avrupa Birliği (AB) ülkeleri arasında ilk sıradaki yerini koruyor. Bu nedenle kesilecek kurbanlar hayvancılık sektörümüze zarar değil ciddi nakit getirecek. Bir yıl boyunca ülkemizde kesilen hayvanların yaklaşık yüzde 25-30’unun Kurban Bayramlarında kesildiğini hatırlamakta fayda var. Kurban Bayramlarında bir de ‘deri meselesi’ var ki her yönüyle küçümsenemeyecek kadar önemli. Türkiye deri ve mamulleri üretiminde, ihracatında dünya çapında iddialı bir ülke, dünyanın en kadim deri sanayisine sahip ülkesi olarak her sene 7-8 milyon büyükbaş derisi işleyebiliyoruz. Ham deri böyle işlenip ürüne dönüşünce fiyatı (katma değeri), 8-10 misli artıyor. Dolayısıyla kurbanlarımızın derileri ‘zayi edilmezse’ sanayicimizin deri ithalatı daha da az olur, ülkenin dövizleri ham deri için yurt dışına gitmez. Zaten bu bahisle söylersek israf da haramdır.

NEREDE O ESKİ BAYRAMLAR?

Bu soruyu da genellikle kendi kısa ömrümüzün çocukluk kısmından hatırladığımız bayramlar için söyleriz. Biz biraz daha eskiye Osmanlı zamanına giderek terk edilmiş bazı güzel bayram geleneklerimizi hatırlatalım. Kurban günlerinde neredeyse her evde turunç reçeli kaynatılırmış. Kokusu sokaklara yayılırmış, şehirler turunç kokarmış. Şimdiki rastgele, sokak aralarında kurban kesmelerin sebep olduğu kokulardan daha iyiydi her halde. Devlet, cezasının üçte ikisini çekmiş mahkumların (suçlara göre tasnif var) kalan cezalarının belirli bir kısmını affedermiş.

Bu zamanın veresiye, eski zamanın zimem defterlerine yazdırarak temel ihtiyaçları için hayat mücadelesi veren dar gelirlilerin bu borçları, bayramda hayır yapma coşkusu olan çok sayıda vatandaşlarca ödenirmiş. Çocuklar ve özellikle de kimsesiz çocuklar bayramın en sevinenleri olurmuş. Yaşlılar ve özellikle de kimsesiz yaşlılar da bu kapsama girermiş. Kurban kesebilenler üçte bir kuralını çoğu zaman fakirler lehine değiştirirmiş. Fakirler de sadece birkaç gün yetecek etten ziyade fazlasını kurutarak, birkaç aylık et ihtiyacını karşılayabilirmiş.

Tüm yazılarını göster