Kur, ihracat performansında günah keçisi mi?

Geçtiğimiz günlerde önemli bir sivil toplum örgütünün değerli başkanı, yine, döviz kurunun enflasyon kadar yükselmediğini; TL’deki değerlenmenin ihracatı olumsuz etkilediğini söyledi.

İş dünyamızda maalesef “İhracatın ne olacağını döviz kurunun belirlediği” gibi bazı dogmalar var ve bu dogmalar, doğrulardan daha yüksek sesle dile getirildiği için yanlış bilgi yayılmaya devam ediyor.

Döviz kurunun ne olduğu ihracat üzerinde iddia edildiği kadar belirleyici değil. Kur, diğer faktörler ile kıyaslayınca çok daha kısıtlı ve kısa vadeli etkilere sahip. Ticaret Bakanlığı ve Merkez Bankası, ilgili STK’ların yöneticilerine ihracatın belirleyicilerinin ne olduğuna dair bir bilgilendirme yapsa ve her derdin nedeni olarak kurun gösterilmesinin önüne geçse, büyük fayda sağlayabilir.

Uzun vadede ihracatın en önemli belirleyicisi ülke olarak sizin ne ürettiğinizdir. Hammadde mi, nihai ürün mü? Düşük teknoloji mi, yüksek teknoloji mi? Kolaylıkla başka tedarikçiler ile ikame edilecek ürünler mi, yoksa sadece sizin tarafınızdan üretilen ürünler mi? Eğer cevaplar, bu üç sorudaki ilk seçenekler ise rüzgârın sizi götürdüğü yere gidersiniz. Cevaplarınız ikinci seçenekler ise, rüzgâra karşı da gidebilirsiniz.

Daha kısa vadede, ülke ihracatını belirleyen en önemli faktör müşterilerinizin ekonomik performansıdır. Hedef ülkelerin ekonomik büyümeleri zayıfsa, sizden yaptıkları ithalat da zayıf seyreder. Büyüme hızları arttıkça ihracatınız artar. Tüm dünyada olduğu gibi biz de Türkiye’de dış ticaret tahminlerini, ihracat yaptığımız ülkelerin büyüme beklentilerine dayandırarak yapıyoruz. Merkez Bankası, Hazine, Ticaret Bakanlığı tahminlerindeki en büyük katsayı hedef pazar büyümesindedir. İstanbul Sanayi Odasının yayımladığı ihracat iklimi endeksi de aynı mantığa dayanıyor.

İhracat iklimi endeksi, Türkiye’nin ihracat yaptığı ülkelerin PMI endekslerinin ağırlıklandırılmış ortalaması ile hesaplanıyor. Endeksin 50’nin üzerinde olması, ihracat yaptığımız ülkelerde sanayi performansının arttığına, dolayısı ile talebin de artacağına işaret ederken, 50’nin altında olması, dış talepte daralmaya işaret ediyor.

Peki, ihracat iklimi endeksi, Türkiye’nin ihracat potansiyelini doğru bir şekilde yansıtıyor mu? Yani endeks artınca, ihracatımız gerçekten artıyor mu? Evet, öyle. İhracat iklim endeksi ile ihracatımız arasında doğru yönlü ve güçlü bir ilişki var. Ancak burada sıklıkla, endeksi dolar bazında ihracatla karşılaştırmak gibi bir hataya düşülüyor.

İhracat iklimi ihracatın dolar bazında ne olabileceği hakkında kesin bir yargıya varmamızı sağlamaz. Endeksi ihracat miktarı ile kıyaslamamız gerekiyor. Aşağıdaki grafik son 3 yılda ihracat iklim endeksi ile ihracat miktar endeksindeki değişimi bir arada gösteriyor.

Gördüğünüz gibi yapışık olmasalar da; her iki veri uyumlu hareket ediyor. Endeksteki düşüş, ihraç ettiğimiz mal miktarının da düşeceğine işaret ediyor. İhracat miktar endeksindeki son veri Temmuz ayına ait. Ağustos ve Eylül aylarında sarı ile gösterilen miktar endeksinin yönünün de aşağı döndüğünü göreceğiz.

İhracatta kısa vadede belirleyici olan bir başka faktör de küresel fi yatlar. Ticarete konu olan ürünler tedarik zincirinin ne kadar başında ise petrol başta olmak üzere emtia fi yatlarındaki dalgalanmalara o kadar maruzdur. Gübre, plastik ve demir-çelik gibi. Ürünleriniz ne kadar kompleks ise hammadde fi yatlarına karşı duyarlıkları o kadar düşer. İlaç ve elektronik gibi. O nedenle sattığınız mal miktarı 2022 ve 2023’te aynı olsa da bunların dolar bazında değerleri çok farklı olabilir.

Kur enflasyon kadar yükselmiyor mu?

Şimdi gelelim döviz kurunun enflasyon kadar yükselmediği konusuna…

2020 başından bu yana dolar kuru ve TÜİK enflasyonuna bakalım. Grafik, fiili dolar kurunu kırmızı ile gösteriyor. “Dolar kuru her ay TÜİK enflasyonu kadar yükselseydi ne olurdu”yu mavi çizgi ile görüyoruz. Bu verilere göre kurdaki yükseliş, enflasyonun altında kalmamış. Ama amacımız aksini iddia etmekse bu çalışmayı 2020’den değil, 2022’den başlatabiliriz. Bu durumda “Dolar kuru her ay TÜİK enflasyonu kadar yükselseydi bugün ne olurdu?” sorusunun cevabı 45 TL olurdu.

Demek istediğim şu: Evet, yakın geçmişte TL’de bir değerlenme var ve TL’deki değer kaybı enflasyonun altında ama son bir yıla değil daha uzun vadeli bir analizde durumun tam tersi olduğunu, TL’nin uzun vadede reel olarak aşırı değer kaybettiğini görüyoruz.

“İhracat artışı için döviz kuru yükselmeli” diyenler bunun yerine, “diğer ülkeler kendi kurlarıyla oynamadan ihracatlarını hem nominal değer bazında hem katma değer ve teknoloji yoğunluğu bazında nasıl artırabiliyor?” sorusunu cevap aramalı.

Yüksek kur isteyenler, kur artışının getirdiği sözde avantajın, üretim maliyetlerinin de yükselmesi nedeniyle çok kısa bir süre sonra (en fazla 6 ay) yok olduğunu bildikleri halde, sanki bu defa farklı bir sonuç alacaklarmış gibi, taleplerine devam ediyorlar.

Dolayısı ile son zamanlardaki zayıf ihracat performansının nedenini değerli TL’ye bağlamak ve kurların yükselmesini talep etmek pek de doğru bir yöntem olmayabilir. Kuru artırmak yerine Türkiye’de üretim maliyetlerini aşağı nasıl çekebileceğimizi konuşmalıyız. Buna, örneğin, sanayide ve işyerlerinde kullanılan elektrik birim fi yatının konutların yarısı kadar olması gerekirken, neden iki katı kadar olduğunu sorgulayarak başlayabiliriz.

“İhracat-Kur Sorunu” konusuna bir de şu soruya cevap arayarak bakalım. Acaba ihracatımız kur yükselirse mi daha çok artar yoksa; ihracat yaptığımız ülkelerde büyüme daha güçlü olursa, örneğin PMI Almanya’da 40,6, Fransa’da 44,6, ABD’de 47,3 değil de 53 olursa mı? Cevap elbette bariz bir farkla ikinci şık.

YURTİÇİ

15 Ekim 11:00: Eylül ayı bütçe sonuçları

16 Ekim 10:00: Eylül ayı konut fiyat endeksi

17 Ekim 10:00: Eylül ayı konut satışları

17 Ekim 14:00: PPK faiz kararı

18 Ekim 10:00: Eylül ayı kurulan kapanan şirketler

YURTDIŞI

17 Ekim 12:00: Euro Bölgesi tüketici enflasyonu

17 Ekim 15:15: Avrupa Merkez Bankası faiz kararı 1

7 Ekim 15:30:
ABD perakende satışlar
■ ABD Philadelphia FED İmalat Endeksi

Tüm yazılarını göster