Kur farkındaki hukuki eksiklik giderilecek mi?

Hasan AKDOĞAN GÜMRÜK VE DIŞ TİCARET

Sayın okurlar, dünyadaki teknolojik gelişmeler ve özellikle bilişim teknolojilerinin sunduğu olanaklar sayesinde; Ülkelerin üretim, tüketim, haberleşme, ulaşım hızı artmakta ve bütün bunlara bağlı olarak da yeni buluşların ortaya çıkması, yeni ekonomik oluşumlar yanın da uluslararası alanda royalti lisans hakkı gibi hakların daha fazla korunması, dış ticaret hacmi ile dış ticarete konu eşyanın ithal edilmesi sonrasında oluşan kıymet ya da matrah unsurlarının da vergilendirilmesini gerektirmekte, bütün bunlara bağlı olarak da mevcut gümrük mevzuatı bazen yetersiz kalmakta, bu oluşum ve gelişmelere yeterince cevap veremiyor.

Her ne kadar Gümrük Yönetmeliği’nin 53.maddesinde istisnai kıymetle beyan da olduğu gibi, gümrük idaresi gümrük mevzuatında düzenlemeler yapsa da, gümrük mevzuatının yukarıda sayılan oluşum ve gelişmelerin gerisinde kaldığı ve hatta yapılan hukuki düzenlemelerin birbiri ile çelişir hale geldiği de ortadadır.

KDV Kanunu’nun 21/a maddesinde sözü edilen, spesifik tarifede, gümrük vergisinden muaf eşyada, eşyanın CIF değerinin tespit edilemediği durumlarda istisnai kıymetle beyanın nasıl yapılacağına ilişkin herhangi bir düzenleme yoktur.

Keza; KDV Kanunu’nun 21/c fıkrası KDV matrahına eklenecek unsurları beyannamenin tescil tarihi ile sınırladığından, Kanunu’nun 21/c fıkrası, 3065 sayılı KDV Kanunu’nun 21/a fıkrası ve Gümrük Yönetmeliğinin “İstisnai kıymetle beyan” başlıklı 53.maddesindeki düzenlemelerle çelişiyor.

KDV Kanunu’nun 21.maddesinin (c) fıkrası KDV matrahına eklenecek unsurlardan; Beyannamenin tescil tarihinden sonra, mal bedeli üzerinden hesaplanan fiyat farkı kur farkı gibi ödemelerin nasıl beyan edileceği hususunu düzenlememiştir. Uygulamada, beyannamenin tescil tarihinden sonra oluşan fiyat farkları istisnai kıymetle beyan edilip ödenirken, aynı mahiyette olan kur farkları beyannamenin tescil tarihinden sonra doğduğu ileri sürülerek KDV’nin matrahına eklenemiyor.

Anayasa Mahkemesi’nin “… Devletin vergilendirme yetkisinin sınırı, aynı zamanda kişilerin hak ve özgürlüklerinin de sınırını oluşturduğundan, bu yetkinin keyfiliğe kaçacak biçimde kullanılmasının önlenmesi, hukuk devleti olmanın gerekleri arasında öncelikli bir yere sahip bulunmaktadır. Vergilendirme alanında olası keyfi uygulamalara karşı düşünülen ilk önlem, kuşkusuz yasallık ilkesidir. Ancak, vergilerin yasayla getirilmesi, yalnız başına vergilendirme yet-kisinin keyfi kullanılarak adaletsiz sonuçlar doğurmasını engelleyemeyeceğinden, “yasallık il-kesi” yanında verginin “genel ve eşit olması”, idare ve kişiler yönünden duraksamaya yol açmayacak “belirlilik içermesi”, “geçmişe yürümemesi”, “öngörülebilir olması” ve “hukuk güvenliği” ilkesine de uygunluğunun sağlanması gerekir...” şeklindeki kararı ışığında, hukuki eksikliklerin giderilmesi gerektiği düşüncesini de ileri süren Ticaret Başmüfettişi Sefa Yayla’nın Gümrük Ticaret Dünyası’nda yayımlanan makalesi konuya ışık tutuyor.

Tüm yazılarını göster