Yerel seçimler bitti. Seçim öncesi ekonomi/finans gündeminin en çok konuştuğu konu, “seçimlerden sonra kur artar mı, düşer mi” sorusu idi. Seçimleri arkamıza bıraktığımız bugünlerde, kur üzerinde bir gevşeme olduğunu görüyoruz. Ancak bu sürecin geçici mi, yoksa kalıcı mı olacağı hala en çok merak edilen sorular arasında yer alıyor.
Finans dünyasında biz bu soruyu “1 milyon dolarlık soru” olarak niteleriz. Bu sorunun cevabını bilmek çok zor olduğu için, değeri de bir o kadar yüksek oluyor.
Kurun gidişatını belirleyecek en önemli konu “siyasi süreç” olacaktır. Burada esas belirleyici konu, Merkez Bankası’nın uyguladığı faiz politikasında bir değişiklik olup olmayacağıdır. Merkez Bankası’nın yüksek faiz politikasına devam etmesi halinde yurtdışından portföy girişleri için oldukça cazip bir ortam olduğunu söyleyebiliriz.
Ancak portföy girişlerinin 2000’li yıllardaki gibi çok yüksek miktarda olmasını beklememeliyiz. Bunun birkaç temel sebebi var. İlki Türkiye’deki kurumsal yapının ekonomi politikasında güven ortamını tesis edememesidir. Bu konuda hızla atılacak adımlarla bu endişe azaltılabilir. Bir diğer konu da gelişmiş ülkelerde faiz oranlarının tarihi rekor seviyelerde olması ve yılın 2. yarısında beklenen Fed/ECB faiz indirimlerine rağmen gelişmiş ülkelerde parasal koşulların son 20 yıllık döneme göre çok daha sıkı kalacağına ilişkin beklentilerdir. Bir üçüncüsü ise yakın coğrafyamızda artan jeopolitik riskler ile bunun uluslararası navlun/emtia fiyatlarına yaratacağı etkidir.
Yurt dışı portföy girişlerinin Merkez Bankası’nın tarihi diplere düşen rezervlerini yeniden inşa etme ihtiyacıyla sterilize edilmesinin de gerekli olduğunu göz etmemiz gerekir. Gerek fon girişlerinin tutarı gerekse Merkez Bankası’nın rezerv biriktirme ihtiyacıyla izleyen aylarda, en iyi senaryoda, “nominal kurda sınırlı değer artışı”, “reel kurda ise sınırlı değerlenme” görmeyi bekleyebileceğimizi düşünüyorum.
Peki, bu senaryonun üzerindeki riskler neler olacaktır?
En büyük risk siyaseten atılacak/atılmayacak adımlar olacaktır. Gerek kurumların bağımsızlığı gerekse yapısal konutlarda alınan veya alınmayan kararlar yurt içi ve yurt dışındaki yatırımcıların Türk Lirası varlıklara yatırım yapma tercihinde etkili olacaktır
Ayrıca kur üzerindeki en büyük belirleyicilerden birisi de enflasyon olarak görünüyor. Enflasyon patikasında, kamu tarafında izlenecek mali konsolidasyon sürecinin, geçen yıl olduğu gibi enflasyonist etkilere yol açacak şekilde yapılması, yıl sonu Merkez Bankası enflasyon tahmini üzerinde risk yaratacaktır. Kamu maliyesi tarafından gelebilecek en büyük risk ise, mali konsolidasyonun yapılmaması olacaktır. Arjantin’in yaşadığı temel sorunlardan birinin kamu maliyesi kaynaklı olduğunu unutmayalım.
Kamu tarafında izleyeceğimiz bir diğer konu da yönetilen ve yönlendirilen fiyatlarda alınacak kararlar olacaktır. Hane halkının satın alma gücü tarihi dip seviyelere düşmüş, emekli aylıklarının insani yaşam ihtiyaçlarını karşılama potansiyeli kalmamış bir durumda, Temmuz ayında maaş ve emekli aylık güncellemesinin yapılmaması ihtimalini ben düşük görüyorum. Burada yapılacak iyileştirme, geçmiş yıllarda gördüğümüz üzere, “ücret-enflasyon” sarmalının yılın ikinci yarısında yeniden ortaya çıkmasına yol açabilecektir. Ekonomi yönetimi açısından “yüksek enflasyon ve eriyen hane halkı refahı” yapısal olarak çözülmesi gereken en zor sorunlar arasında yer alıyor.
Yukarıda saydığım bu risklerin azaltılması, güven ortamı ve beklentilerin iyileştirilmesi için gerek kamu maliyesi, gerek yönetilen ve yönlendirilen fiyatlar, gerekse yapısal konularda yıl içerisinde uygulanacak eylemlerin somut olarak neler olacağının bir an önce kamuoyuyla paylaşılması gerekiyor. Bu konuda sürecin uzaması/aksaması güven ortamının da gecikmesi anlamına gelecektir.
Tüm bu süreçleri göz önünde tuttuğumuzda, kurun seyrinin ne yönde olacağını muhtemelen yaz bitmeden görmüş olacağız… O zamana kadar alınacak pozisyonlarda da yatırımcıların yakın dönem tecrübeleri ile günlük gelişmeler etkili olmaya devam edecektir.