Krizlerin üçüncü aşaması: İstihdam krizi

Servet YILDIRIM Ekonominin Halleri

Krizlerin aşamaları vardır. Genellikle önce finansal piyasaları vururlar; borsalar çöker; para birimleri değer kaybeder; ciddi faiz hareketleri görülür. İkinci aşamada üretimi vurur; ekonomiler hızla yavaşlar; bazı çeyreklerde büyüme yerine daralmalar görülür. Üçüncü aşaması ise istihdam krizidir. Yüksek ve inatçı işsizlik dönemidir. Hatta bazı ülkelerde krizlerin sosyal krizlere dönüşmeye başladığı andır bu. 2008'de başlayan küresel krizde bu seyri birçok ülkede aşama aşama çok net gözlemiştik. COVID-19'da ise aşamalar biraz daha içiçe geçmekle birlikte birçok ekonomide benzer bir seyir izleniyor.

TÜİK'in en son açıkladığı mayıs rakamları Türkiye'nin de yüksek ve inatçı işsizlik aşamasında olduğunun işaretlerini veriyor. Manşet rakamlara bakıp işsiz sayısının bir yıllık dönemde 4.1 milyondan 3.8 milyona gerilemiş olması görünüşte olumlu ancak aldatıcı. Detaylara inildiğinde o kadar iyimser olunamıyor. Ekonomimiz son bir yılda işsiz kategorisinin ya da tanımının dışına çıkan 331 bin kişiye iş yaratmış mı? Hayır. Çünkü istihdam edilenlerin sayısı 28.2 milyondan 25.8 milyona inmiş. Yani 2.4 milyonluk istihdam kaybı var. Durumu daha iyi anlamak için detaylara bakmakta fayda var.

Türkiye'nin 15 ve üzeri yaşta olan “çalışabilir nüfusu” Mayıs itibariyle sona eren son bir yılda 123 bin 763 kişi artaraka 62.4 milyona yükselmiş. Buna paralel olarak işgücünün de artmış olmasını beklersiniz ama artmamış. Toplam işgücü 2.7 milyonluk düşüş ile 32.4 milyondan 29.7 milyona inmiş. Yani nüfusumuz artmaya devam ettiği halde işgücümüz daralmış. Oysa sağlıklı bir ekonomide tersinin olması beklenirdi. Yine TÜİK açıklamasının detaylarından işgücüne dahil olmama nedenlerine baktığımızda iş aramayan ancak çalışmaya hazır olan 4.7 milyon kişi olduğunu görüyoruz. Bir yıl önce bu sayı 2.3 milyondu. Yani bir yılda 2.4 kişi daha çalışmaya niyetlenmiş. Daha da detaya inince iş aramadığı halde çalışmaya hazır olanların 1.4 milyonunun iş bulma ümidini kaybettikleri için aktif olarak iş aramayı bırakanlar olduğu görülüyor. Bu durumda çalışmak istedikleri halde “ümidini yitirmişlerin” sayısı son bir yılda 800 bin kişi artmış. Ciddi bir rakam bu.

Bu arada işgücüne dahil olmayanların üçte birini oluşturan “ev işleri ile meşgul olanlar”ın sayısı 11.2 milyondan 10.2 milyona inmiş. Neredeyse bir milyon kişi aktif olarak iş aramasa da çalışma ihtiyacı duymaya başlamış ki bu da eve giren gelirin yetersiz kalması ile ilişkili bir gelişmedir. Hanelerin ekonomik durumundaki bozulmaya işaret eder.

İstihdam sorunumuz yeni bir durum değil. Geçmişte de farklı şekillerde istihdam sorunu yaşadık. Mesela istihdamda artış olmasına rağmen işsizlik oranının arttığı dönemler oldu. Ekonomistler önce sıra dışı bu durumu kavramaya sonra da açıklama getirmeye çalıştılar. Yüzde 6-7 gibi yüksek büyüme oranlarına ulaşıldığı halde istihdamın yavaş arttığı dönemleri de yaşadık. “Büyümenin yeterince istihdam yaratmadığı” bu dönemlerde “büyümenin istihdam yaratma kapasitesinin düşüklüğünü” ve imalat sanayimizin üretebilmek için dışarıdan yüksek oranda girdi ithal etmek zorunda kalmasını tartıştık. Şimdiki durum ise biraz daha farklı. Potansiyelin çok altında büyüyebilen bir ekonomi, artan nüfus, azalan işgücü ile istihdam ve gerileyen işsizlik oranı var. Bu tablo daha derin bir analizi hak ediyor.

Tüm yazılarını göster