Bugün 18 Mart. Yakın tarihimizin en önemli olaylarından biri olan Çanakkale zaferimizin yıl dönümü. Gönül isterdi ki tek gündem maddemiz bu akıl almaz başarımız olsun. Şehit ve gazilerimizin hakları nerede fedakârlık yaptılarsa ödenmez. Ancak Çanakkale’de canlarını verenler, gazi olanlar batı ülkelerinin yorumları aksine bir enkazdan bir ülke yaratılması için gereken gücün bu topraklarda hala var olduğunu dosta düşmana ispatladılar. Allah hepsine rahmet eylesin.
Maalesef 18 Mart Çanakkale Zaferi tek gündem maddemiz değil. Günümüz gündemini koronavirüs salgını işgal ediyor. Hemen her şeyi bir kenara bıraktık varsa yoksa koronavirüs salgınını konuşuyoruz. Bu bir krizdir ve elbette konuşulmalıdır. Ancak yeteri kadar bilen, hatta bilmeyen kişi konuşuyor. Ben fırsattan istifade virüs değil de kriz konusuna bir değineceğim.
Hakikaten başarılı bir çalışma olan ‘Organize İşler’ filminin en akıllarda kalan sahnelerinden birinde mafya babası rolündeki aktör zaten dayaktan ağızları, burunları çarpılmış kurbanlarına "Şimdi, sizin kafanızda iki tane soru işareti var; bir dayak nedir, iki, neden atılır” diye başlayan bir konuşma yapmış ve dayağa orijinal bir yöntemle devam etmişti.
Benim de kafamda kriz nedir neden çıkar diye bir soru var. Türkiye uzun süredir kriz vardır-yoktur diye tartışıyor. Bir iki kere yazdım. Bu nasıl tartışma? Ya krizin ne olduğunu bilmiyoruz, tanımlayamıyoruz onun için var mı? Yok mu? Karar veremiyoruz; ya da var veya yok demek işimize gelmiyor geveleyip duruyoruz.
Şimdi bizim fakirhanede kriz var mı? Yok mu? Karar vermesi kolaydır. Bizim evde kriz hanımın herhangi bir nedenden kızması ve neye kızdığını anlatmak yerine kızgınlığının nedenini, ki bu hemen her zaman benim söylediğim veya yaptığım veya tam tersine söylemediğim veya yapmadığım bir şeydir anlatmasıdır. Bu aslında elli-iki yıllık bir evlilikte olağan hallerden sayılmalıdır. Olağan olan bir diğer şey hanımın “sana neden kızdığımı hala anlamadınsa anlatarak vaktimi ziyan etmeyeceğim” şeklindeki muamma suçlamalardır. Deneyimli kocalar bu durumlarda hiçbir şey söylememenin ve hiçbir şey yapmamanın en doğru kriz yönetimi metodu olduğunu tecrübeyle öğrenmişlerdir. Bu krizler geçer.
İşletmelere gelince bir işletmede kriz var mı? Yok mu? Anlaması da ilk bakışta kolay geliyor. Ancak, işletme krizleri karı koca arasında olup biten krizler gibi teşhisi ve tedavisi kolay olmayan krizlerdir. Her kalp sıkışması enfarktüs habercisi olmadığı gibi her işletme sıkıntısı da kriz değildir. Açıkçası işletme krizlerinin onların tanımlanmasını, dolayısıyla tedavisini zorlaştıran bir değil birkaç özelliği vardır.
Bir kere, işletme krizleri nadiren durup dururken oluşurlar. Aksine çoğu işletme krizi geliyorum der ve gelmesi vakit alır. Başka bir deyişle işletme krizleri olgular değil süreçlerdir. Şimdi geçen hafta değindiğim güncel kuğulardan korona virüsü salgınının birçok işletmede ‘krizlere’ yol açacağını bilmek için işletme gurusu olmak gerekmiyor. Yani işletmeler krizle karşı karşıya kalacaklar. Ama büyük, ama küçük. Bu olacak. Ne zaman ne olacak kararlaştırmak öyle oturduğunuz yerden yapılacak iş değildir. Analiz ister; veri ister; veri analizi becerisi ister, cesaret ister, ister oğlu ister.
İkincisi, işletme krizleri denilen şeyin tam tanımı yapılmadığından literatürdeki neyin ne kadar rahatsızlık vereceği konusundaki tartışmalar tabiri amiyane ile geyik muhabbetinden öteye gitmezler. “Canım krizin tanımına ne gerek var? Hoca da bir tanım tutturmuş gidiyor. Kriz işte” diyenleriniz vardır. Demeyiniz efendim. Krizi iyi tanımlamazsak nasıl mücadele edeceğimize nasıl karar vereceğiz? Kriz yönetimi hem zor hem de pahalı bir iştir. Zamanlaması önemlidir. Kriz öldürücü bir hastalıktır. Doğru teşhis etmezseniz hasta, yani işletme daha kötüye gider. Siz doktora “teşhisi boş ver, tedaviye geç” diyen hasta tasavvur edebiliyor musunuz?
Üçüncüsü, krizlerin sebep-sonuç ilişkilerini birbirlerinden ayıklamak öyle her babayiğidin yapacağı ilerden değildir. Sebepler ve sonuçlar birbirleriyle iç içe görünürler, kimi sonuçlar başka arızaların sebepleri olurlar. Kriz zaman içine yayılan bir süreç olduğundan bu hem doğaldır hem de kaçınılmazdır. Bu sebep-sonuç ayıklaması işi çok zor iştir.
Onun için gelin şu kriz işine bir dikkatli bakalım ve geleceği muhakkak kriz için hazırlıklara başlayalım. Bir kere işletme krizinin iki çeşidi vardır:
(1) İşletme yönetimini olumsuz etkileyen
(2) İşletmenin işini¹ olumsuz etkileyen.
Genellikle işletmenin işini olumsuz etkileyen krizler hemen göze battığından sanki esas krizler bunlarmış gibi bir algı oluşur. Halbuki her iki tür kriz de yaygındır.
İşletme yönetiminin olumsuz etkilenmesi demek ‘İşletmenin işini yapabilmesi için gerek duyduğu kaynakları bulamaması’ demektir. Yani, yönetimin olumsuz etkilenmesi işletmenin işletme yönetiminin beceriksizliği dışında nedenlerden üretim ve pazarlama yapabilmesi için gerek duyacağı:
(1) Finansal (mali)
(2) İnsan gücü
(3) Fiziki tesis ve altyapı
(4) Stratejik iş-birlikleri ve ilişkiler, ve
(5) Enformasyon ve know-how
Kaynaklarından biri veya birkaçından (a) Yeteri kadarını; (b) Arzulanan fiyatlarda ve (c) Arzulanan zamanda bulamamasıdır.
İşletmenin olumsuz etkilenmesi işletmenin sunmayı planladığı ürün/servisleri üretmek ve pazarlamasında sorunlarla karşılaşmasıdır. Üretim konusundaki sorunlar ürün/hizmetlerin planlanan:
1. Miktar ve özelliklerde,
2. Kalitede,
3. Zamanda,
4. Maliyette,
üretilememesi demektir.
Pazarlama konusundaki sorunlar işletmenin hedef pazarlarına ürün/hizmetlerini:
1. Tanıtamaması
2. Satış yapamaması
3. Ulaştıramaması
demektir.
Tahmin edebileceğiniz gibi kriz yukarıda sıralanan yönetim ve işletmecilik sorunlarının bir yumak haline önünüze gelmesidir. Söz gelimi hedef pazara ulaştırmak istediğiniz hizmet/ürünleri arzulanan miktarlarda üretebilmek amacınızın gerektirdiği ara mal ve ham maddeleri ithal için finansmanı kabul edilebilir maliyette bulamazsanız bir yönetim sorunu bir üretim işletmeciliği sorununa yol açar ve büyük olasılık bu da bir pazarlama işletmeciliği sorunuyla sonuçlanır. Söz gelimi satışlarınız düşer. Satışlar düşünce finansman daralır kriz döner dolaşır yönetim sorunlarına geri gider. Bir kar topu bir çığ olur.
Şimdi ne yapmak gerek? Aklın yolu bir. Bir kere korona virüsü bizde salgın olur olmaz, inşallah olmaz, ama fark etmez. Dünyada 130 ülkede var bazılarında ciddi. Global bir ekonomide bundan bizim sıfır zararla kurtulmamız diye bir şey olamaz² . Zarar derken Allah muhafaza bir salgın halinde bırakınız Türkiye’yi, hiçbir ülkenin sağlık sistemi bu yükün altından kalkamaz. Milyonlarca insana yetecek teşhis imkanları olmadığı gibi teşhis edildikten sonra tedavi için ne yatak yeter, ne vantilasyon, ne doktor ne ilaç. Bunun ekonomilere yükleyeceği mali yükü düşünmek istemiyorum. Alınan ve alınması gereken önlemlerden de bahsetmiyorum. Bu önlemlerin ekonomilere yükleyeceği mali yükün altından nasıl kalkılacak, kalkılabilecek mi bir fikrim yok. Bu kriz kaçınılmaz olduğuna göre istihdam sağlayan, gayrı safi milli hasılayı üreten, ülkenin çarklarını çeviren işletmelerimizin bu krizden nasıl çıkacağı konusunda planlama yapmamızın şart olduğuna değinmek istiyorum.
Kriz planlaması nasıl yapılmalı daha ilerde değineceğim. Şimdilik ilk adımda hangi dış etkenin hangi yönetim sorununa, bunun hangi işletme sorununa yol açacağını kestirmek, onların nasıl bir yumak oluşturacağını tanımlamakla işe başlayın. Her hali karda bu planlamayı sorumlu devlet kurumları ile işletmelerimiz konsültasyon içinde yapmalılar.
Haberlerde izliyorum. Güçlüyüz, kuvvetliyiz, bizim genlerimiz sağlamdır, gereken yapılacak, ‘cektir, caktır’ın dışında yeni ‘ekonomik paketlerden’ ‘teşviklerden’ bahsediliyor, borsa düşüşünü önlemek için nazikçe ‘devre kesiciler’ denilen mekanizmalar devreye sokuluyor. Bermutat çözümü ucuz kredi, borç ertelemesi, faiz düşürmek, vergi affı, piyasaya müdahale gibi palyatif önlemlerde arayacağız herhalde. Pek ala da işi yine bermutat orada bırakırsak büyük hata olur. Krizin doğuracağı kötü sonuçları belki ertelersiniz ama daha kötü ve daha şiddetli bir şekilde geri gelmesini önleyemezsiniz.
Bakın ilk önlem olarak ABD Merkez Bankası faizleri düşürdü, 700 milyar dolarlık alım açıkladı yani, piyasayı dolara boğdu. İşe yaramak bir tarafa tersi oldu. Şimdi “ne halt ettik” diye düşünüyorlar. Aman ha! Zaten siyasi retoriğe rağmen ciddi sorunlarımız vardı. Kaş yaparken göz çıkarmayalım.
Sağlıcakla kalın.
Dipnot:
¹“İşletme yönetimi ile işletme arasında ne fark var?” diye soran okurlarım kalbimi kırıyorlar. Neredeyse beş yazının ikisinde değinirim. İşletme üretim ve pazarlama, işletme yönetimi işletmenin üretim ve pazarlama yapabilmesi için gereken kaynakların hesaplanması, bulunması, dağıtımı ve sonuçlarının denetimi demektir.
²Ellerini şimdilik ovuşturan e-ticaretçiler bile bu krizden kolay kolay çıkamaz. Tedarik zincirlerini düşünmeye başlasalar iyi olur.