Avrupa ekonomik bir dönüm noktasında. Avrupalı şirketler, büyük ölçüde teknoloji odaklı bir dünyada teknolojinin gerisinde kaldıkları için, artan bir rekabet baskısı ile karşı karşıya kalmış durumdalar. Avrupa’nın önümüzdeki dönemde hedefi ise net: “Daha akıllı ve daha yenilikçi” olmak.
McKinsey’nin, pan-Avrupa yayın serisi “Lifting Europe’s Ambition”, rekabet edebilirliği ve büyümeyi artırmaya yardımcı olabilecek ve Avrupa’nın sürdürülebilirlik ve kapsayıcılık konusundaki lider küresel konumunu sürdürmesini sağlayabilecek sektörler arasındaki fırsatları araştırmayı amaçlıyor. Geçtiğimiz haftalarda Brüksel’de katıldığım McKinsey’nin ikinci Avrupa Medya Günü’nde, 12 ülkeyi temsil eden McKinsey ortakları ve uzmanlarının, enflasyondan karbonsuzlaştırmaya, inovasyondan, güvenliğe ve ekonomik kapsayıcılığa kadar kadar geniş bir araştırma yelpazesini yansıtan görüşlerini dinleme fırsatım oldu.
Toplantıda aynı zamanda, McKinsey Global Institute (MGI) ile birlikte yayınlanan “Avrupa’nın rekabetçiliğini güvence altına almak: Teknoloji açığını ele almak” başlıklı araştırma da paylaşıldı.
Bir devrin sonu
McKinsey Avrupa Yönetici Ortağı Magnus Tyreman’ın şu sözleri, Avrupa’da artık hiçbirşeyin eskisi gibi olmayacağını anlatır nitelikteydi: ““Hiçbir zaman bu kadar belirsizlik olmamıştı. Savaş, enfl asyon, enerji krizi ve jeopolitik gerilimleri aynı zanda yaşıyoruz. Normal döneme dönmeyeceğiz. Bu bir devrin sonu.”
Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sadece insani bir felaket olmakla kalmadı, aynı zamanda gıda ve enerji güvenliği, savunma ve dayanıklılık gibi farklı stratejik konuları gündeme getirmiş durumda. “Avrupa’nın rekabetçiliğini güvence altına almak: Teknoloji açığını ele almak” başlıklı araştırmada öne çıkan izlenimler ise şöyle:
■ Avrupa çalıştığında, iyi çalışıyor. Sürdürülebilirlik ve kapsayıcılık konusunda güçlü bir konumda. Avrupa’da kişi başına düşen karbon emisyon oranı ABD’ye oranda 2.4 kat daha düşük. Emisyon oranları ABD’den yüzde 50, yüzde 30 oranında daha hızlı bir düşüş gösteriyor. Gelir eşitsizliği konusunda Çin ve ABD’den çok daha iyi durumda. Dünya Ekonomik Forumu tarafından yayınlanan Sosyal Hareketlilik Endeksi’ndeki ilk 10 ülke, Avrupa ülkesi.
■ Avrupa’nın kişi başına düşen GSYİH ise ABD’den yaklaşık yüzde 30 daha düşük. Bunun başlıca nedeni, işgücü piyasası tercihleri ve Orta ile Doğu Avrupa’nın henüz Batı Avrupa ülkeleri ekonomilerine yetişememiş olması.
■ Avrupalı şirketler ortalama olarak, karlılık, büyüme ve yenilikçilik açısından uluslararası emsallerinin gerisinde kalıyor. Avrupa’da çok sayıda yüksek performanslı şirket var; fakat 2014-2019 yılları arasında toplam geliri 1 milyar doların üzerinde olan büyük şirketler, ABD’li rakiplerine kıyasla yüzde 40 daha yavaş büyüme kaydettiler. Bu şirketlerin Ar-Ge yatırımları da yine ABD’li şirketlere kıyasla yüzde 40 daha düşük gerçekleşti. Bilgi teknolojileri ve ilaç yüzde büyüme açığının yüzde 60’ından, Ar-Ge boşluğunun ise yüzde 75’inden sorumlu.
Teknoloji tüm sektörlere nüfuz ederken, Avrupa bu alanda geride kalıyor. Örneğin kuantum teknolojisine yatırım yapan en büyük 10 şirket Avrupa’da değil, fakat ABD ve Çin’de. ABD’nin yapay zeka yatırımları Avrupa’dan altı kat daha fazla. 5G’de Avrupa’nın güçlü tedarikçileri var, fakat dağıtımda yetersiz kalıyorlar. Temiz teknolojilerde ise, Avrupa gerek patent, gerek risk sermayesi gerekse kurulu güç açısından çok iyi bir konumda. Ama bu alanda da Çin çok hızlı bir şekilde büyüme kaydederek, lider konuma ulaşmış durumda. Dolayısıyla teknolojik yetersizlikler, Avrupa’nın güçlü endüstrilerini zorluyor. Örneğin otonom araç üretiminde ABD açık ara önde gidiyor. Avrupa için risk büyük. Şirketlerin, 2040 yılına kadar, 2 ila 4 trilyon dolarlık bir katma değer kaybı gündeme gelebilir.
Bugünün kuralları ile oynamak
Pek Avrupa’nın iş liderleri bu sürece nasıl tepki verecek? McKinsey, özellikle yeni nesil yöneticiler için böyle bir sürecin asla test edilmediğine dikkat çekiyor. Araştırmanın dikkat çektiği konu şu: Günümüz liderleri küresel mal krizi, Euro krizi, Brexit ve COVID-19 salgınıyla yüzleşti. Hepsi kendi içinde zorluydu; her kriz ustalık, cesaret ve kararlılık gerektiriyordu. Birçok iş lideri bu zorluklarla son derece iyi bir şekilde başa çıktı. Ancak bugün, ‘kriz izdihamı’yla karşı karşıyalar. Geçmişin oyun kitapları sadece bir dereceye kadar yardımcı olabilir.” McKinsey araştırmasına göre, bugünün kurallarına göre oynamanın temel yolu şunlar:
ESKİ KURALLARA UYMAYIN
Bir kriz görev gücü oluşturmak, zaman kaybıdır; çünkü kullanıma hazır hale gelmeden önce modası geçmiş olacak. Liderlerin, zaman içinde krize dayanıklı bir DNA’yı gelişmesi ve tüm organizasyonun katılımını sağlayarak daha esnek ve dolayısıyla dayanıklı bir yapı kurması gerekiyor.
RESESYONA DA RESESYONDAN ÇIKIŞA DA HAZIRLANIN
Resesyonlar kısa süreli ve fazla derin olmayabilir. Esnek kuruluşlar, emsallerine kıyasla, çıkış ışığını görür. Erken avantaj sağlamak şirketlerin uzun vadede başarılı olmasına yardımcı olabilir.
TAHMİNDEN ÇOK SENARYOLARA ODAKLANIN
Geçmişte yapılan tahminlerin büyük bir bölümü yaşadıklarımızı öngöremedi. Yavaşlayan küreselleşme, COVID-19 salgını, tedarik zincirlerindeki kesintiler, enflasyonun geri dönüşü… Kimse bunları tahmin edemedi. Bu nedenle, senaryolar geliştirin ve bu senaryolar doğrultusunda planlar yapın.
DAYANIKLILIK GÜNDEMİ GELİŞTİRİN
Finansal akışlar, tedarik zinciri kesintisi gibi kısa vadeli konulara olduğu kadar; jeopolitik dönüşümler gibi uzun vadeli konulara yönelik dayanıklılık gündemi geliştirin. Dayanıklılığınızı mutlaka ölçümleyin; bu sayede ilerlemenizi daha iyi görürsünüz. Rekabet açısından güçlü olduğunuz alanlara ortaya çıkararak ve zorlu ortamda stratejik fırsatlar bularak dayanıklı bir büyümeye odaklanın.