Dünyada Ekonomi ve ülkelerde ekonomiler, elbette birbiriyle son derece grift bir ilişki ve etkileşim içindeler. Zaten iletişimin bu derece geliştiği bir dünyada bunun aksini düşünmek olanaklı değil.
Benzer şekilde, ulusal ve uluslararası platformlarda sektörler de iletişimin hızından etkileniyorlar. Hem de anında…
Borsalardan ya da değerli metal hareketlerinden bahsetmiyorum. Bildiğimiz geleneksel perakende piyasaların dünya ekonomilerindeki gidişatı ve özellikle ülkemizdeki durumunu özetlemek istiyorum.
Çok genel anlamda geleneksel perakende piyasaları, kırılgan bir yapıya sahip, rekabete açık, etkilenme oranı yüksek yapıdadırlar. Bu, Türkiye için de böyle, diğer birçok ülke için de böyledir.
2019 Yılı sonu itibariyle tüm ulusların karşılaştıkları COVID-19 pandemisi, tabii ki birçok sektörü, bu arada muhtemelen en fazla da perakende sektörünü etkiledi. Çünkü perakende, hakikî anlamıyla bir reel sektördür.
FMCG (Fast Moving Consumer Goods - Hızlı Devinimli Tüketim Ürünleri) dahil, gıda perakendeciliği bu tür durumlarda, esasen zaten önemlidir de, en önemli alt sektör konumuna hızlı bir geçiş yapar.
Yani;
Gıda ürünleri arz-talep dengesi derhal ivme kazanır. Gıda fiyatlarında önce az da olsa artış, izleyen günlerde de sürekliliği olan fiyat artışları yapılmaya başlanır. Az ya da çok, enflasyon oranlarında da derhal bir kıpırdanma olur ki bu da zaten kriz başlangıcıdır.
Hatırlarsınız, böyle de oldu…
Öyle, ha geldi gelecek diye beklenen bir sağlık konulu bir salgın değildi COVID. Ancak hem gelişi, hem yayılışı ve hem de neden olduğu hayat kayıpları açısından bir anda tüm dünyayı ağır etkisi altına alıverdi.
Bu koşullar altında tüketici davranış biçimi genelde ve daima çok benzer çalışır.
Tüketiciler; bir taraftan harcamalarındaki ilk tercih sıralamasını gıda ürünleri için kullanmayı kararlaştırırlarken, diğer taraftan da sonucun ne olacağının pek kestirilememesi nedeniyle olsa gerek, temel gıda ürünlerinde hane halkı boyutunda stoklama başlar.
Bu devinimin devamlılığı, alınacak iktisadî kararların nitelikleri ile son derece alâkalıdır.
Zabıta gücü kullanılan, denetim baskılı kararlar uygulamada kalıcı sonuç vermediği gibi bunları ekonomi kararlarına ilişkin politikalar içinde yorumlamak da pek o kadar anlamlı olmaz.
Yayınlanan tüketici güven endeksleri başta olmak üzere verilen ilk bilgiler, genelde ve henüz iyimser tarafı ağır basan, panik havası yaratılmasına olanak tanımayan türdendir. Bunları tüketiciler bireysel olarak o derece de önemsemezler.
İlk şaşkınlık atlatıldıktan sonra, kriz sürmekte ise; işte o zaman önlem önerileri ve sair yönleri ile kriz yönetimi başlar…
Kriz döneminde perakende sektörü nasıl davranır…
Sektör temsilcileri; üreticiler, imalâtçılar, tedarikçiler, mağazacılar, AVM’ler ve diğer benzeri sektör üyeleri hızlı bir şekilde gereken önlemlerin alınmasını isterler. Bu ne kadar gereken ve doğal davranış biçimi olsa da, taleplerde yıllardır hiç bir değişim olmaması enteresandır…
İlk konu daima kiraların; bir dönem alınmaması, indirilmesi, ciro bazlı kiralama, vb. şekilde gündeme gelir ki; bu hep böyle olmuştur ve de olmaktadır.
Peki, bu haksız bir talep midir?
Hayır…
Haksız bir talep değildir, ama çok adil bir talep de değildir…
İkinci aşamada, mağazalar tahliye edilmeye başlar, özellikle AVM’lerde kira indirim pazarlıkları bilhassa tahliye tehdidi altında gelişir. Anlaşıldığı da olur, anlaşılamadığı da… Bu arada personel tasarrufuna gidilme yolu açılmıştır ve maalesef işten çıkartmalar süreci başlamıştır.
Diğer taraftan da sektörde yer alan ve benim deyişimle mitoz bölünme yoluyla çoğalan dernekler, dernek içinde ve dernekler arasındaki söylemlerini sertleştirirler, suçlamalar havada uçuşur.
Pandemi ağırlıklı kriz dönemlerinde alınması gereken sağlık önlemleri perakende sektöründeki tüm birimleri doğrudan etkisi altına alır…
Kısıtlanan çalışma saatleri, sağlık önlemlerinin getirdiği yaşam konfor koşullarının ağırlaşması, sokağa çıkma kısıtlamaları, kapanan mağazalar, çalışmayan yeme-içme satış noktaları, hizmetine ara verilen kültür faaliyetleri çerçevesinde sinema, tiyatro ve konserlerin yapılamaması vb. önlemler paketi neticesinde perakende sektöründe de ciro düşüşleri başlar.
Bir süre daha ciroyu korumak için, yapılan fiyat indirimleri perakendecinin kâr marjıyla oynamasını yani düşürmesini gerektirir ki artık bu marj geçmiş dönemlerde olduğu derecede yüksek değildir.
Gıda perakendeciliği devam ederken, perakendenin başta tekstil, beyaz eşya ve benzer kollarında ciro kayıpları olur. Bu da perakende sektörünün pandemi krizinde aldığı ağır yaradır. Beraberinde makroekonomi değerlerimizin; enflasyon oranı yüksekliği, kur volatilitesi, işsizlik, cari açık, TÜFE-ÜFE makasının açılması ve benzeri değerlerimizin son derece kırılgan olduğu bir döneme isabet etmesi ile alınan yara derinleşir.
Ülkemiz perakende sektörü, gerçekten güçlüdür… Bu pandemi ve ekonomi krizlerinin üstesinden gelecektir…
Ama…
Tabii ki yıpranacak, hırpalanacaktır…
Dönemin krizleri; bir değil, iki değil, şimdilik üç tanedir
COVID-19 pandemisi, Ekonomideki krizler ve Ukrayna-Rusya Savaşı…
Umalım ve dileyelim kriz sayısı artmasın, azalsın ve yok olsun…
Ama öyle de olamıyor, en azından krizden kurtulma süreci hızlı çalışmıyor.
Burada şu şekilde bir analiz yapılması olanaklıdır;
Çözümü insanlarda olan krizler (Ekonomi, politika, vb…)
Çözümü insanlar elinde olsa da etkisi o derece kuvvetli olamayan krizler (Salgınlar, doğal afetler vb…)
Esasen insanoğlu, tüm krizlerin üstesinden gelecek güçte olsa da, her birinin çözüm süreci zamana ve olanaklara son derece sıkı bağlıdır.
Perakende sektörünün içinde bulunduğumuz dönemdeki durumunu anlatan yazılarıma devam edeceğim. Bunu sadece konuya bir giriş olarak kabul edelim, çünkü sorunlar ve ayrıntılar çok fazla…