Her ne kadar makro veri takvimi açısından sanılan ölçekte yoğun olmasa da takip edilen başlıklar ve gerçekleştirilen toplantılar üzerinden ele alındığında gayet kritik bir haftayı geride bıraktık. Bu değerlendirmeyi hem yerel varlıklar nezdinde hem de yurtdışı fiyatlamalar dikkate alarak yapmak mümkün. Asla unutulmaması gereken bir diğer detay da Amerikan dolarının seyri üzerinden gerçekleşen fiyatlama yaklaşımları. Gerçi o hikaye bugünün gibi görünse de 2020’nin ana teması ya neyse.
Hikayenin neresinden başlamalı anlatmaya? Sanırım Avrupa üzerinden şekillendirmek daha doğru olacak. EUR ve cinsinden değerlenen varlıklar açısından en önemli başlık ECB’nin Aralık ayı faiz kararı oldu. Sürpriz yok. Beklendiği şekilde ve hatta bir miktar da üzerinde bir paket ile kamuoyunun karşısına gelindi. Pandemi sürecinde devreye alınan PEPP varlık alım programı +500 milyar EUR güncelleme ile 1.85 trilyon EUR seviyesine yükseltildi. Ayrıca, süresi de Mart 2022’ye, yeniden yatırıma yönlendirme periyodu ise 2023 yılı sonuna dek uzatılacak şekilde güncellendi. Bunun yanında ek TLTRO ve PELTRO finansman ihaleleri, gevşek teminat koşulları ve bankaların borçlanabilecekleri miktardaki sınırlama olan yüzde 50 rakamı da +5 puan şeklinde güncellendi.
Evet, ECB nezdinde atılan adımların sürprizi yok. Peki, neden? Bu noktada açılması gereken parantez kuvvetli iletişim kanalı detayından oluşuyor. Her ne kadar piyasa beklentilerinin fazlasıyla karşılandığı bir ECB buluşması yorumu yapılsa da o beklentilerin şekillenmesinde ve negatif yönde sürpriz olmamasında en önemli rol yine ECB’ye ait. Kasım ayının neredeyse her iş gününde Başkan Lagarde dahil olmak üzere tüm yetkililer konuşma gerçekleştirdiler ve bölgedeki son durumu, olası araç kullanımı genişletmelerini ve aşı süreci ile ilgili değerlendirmelerini şeffaflıkla paylaştılar. Dahası, biraz daha süreci öne çekecek olursak, Ekim ayında gerçekleştirdikleri toplantı sonrasında Aralık ayında kimi ek düzenlemelere ihtiyaç duyulacağını ve bu adımların da atılacağını resmen ilan ettiler. Nedir? Sağlıklı kurulan iletişimin faydası zararından fazladır. Önemli bir zararı olursa da zaten orada iletişim hiç olmamıştır.
Tam da bu noktada hikayeyi farklı bir başlık ile genişletmeye çalışmak ve sonunda da yine ECB ile birleştirmek yanlış olmayacaktır. Global Amerikan doları ekseninde fiyatlama teması oluşumunda değişiklik yok. Gösterge endeks DXY 4 iş gününde değer kazanırken, EUR ve GBP fiyatlamalarındaki dalgalanmanın risk iştahını nasıl etkileyebileceğini bir kez daha test ettik. Brexit konusundaki düğümlenmenin sürmesi, AB liderler zirvesindeki bütçe uzlaşısının sekteye uğrama ihtimali ve negatif tahvillerdeki stok rakamın 18 trilyon USD seviyesini aşması birbirinden uzak kavramlar değil. “Daha düşük enflasyon ortamı” ile “deflasyon” kavramları arasında ince bir fiyatlama çizgisi var. Şu an ibre ilk kısımdan yana görünse de 2021’in taşıdığı belirsizlikler süreci aniden farklılaştırabilir.
Başkan Lagarde’a göre ECB’nin süre uzatımında yola çıktığı nokta pandemi sürecinde kazanılacak bağışıklığın (beklenen) 2022’den önce olmayabileceği sorunsalı. Bugün içerisinden geçtiğimiz ikinci dalga sürecini ve aşılama takvimindeki miktar- zaman problemini gözettiğimizde çok yanlış bir değerlendirme değil. Bu nedenle bugün ECB, yarın Fed’in önceliği “mevcut finansal koşulları korumak” merkezli olacak. Oluyor da. Dikkat: Ek finansal koşul gevşemesi değil. Önemli ayrıntı.
Tüm bunlar olup biterken yerel varlıklar açısından AB liderler zirvesi kritik önemde izlenirken, Perşembe akşamı itibarıyla ABD CAATSA yaptırımları gündemi de masadaki yerini bir kez daha aldı. İlk etap piyasa tepkisi bir noktaya kadar anlaşılabilir ama fazlası bu yazının kaleme alındığı 11 Aralık itibarıyla mümkün olmasa gerek. Neden? Değişen hikaye başlıklarımız var. Beklenti kanalı nispeten çalışıyor. Fon girişi 8 ay sonra hızlanırken yerlinin tüm DTH artırma isteğine karşı yabancı pozisyonlanması uzun yönlü lira eğilimi şeklinde. TCMB’ye yönelik algı farklı bir noktada ve yükselen enflasyona karşı faiz artırım döngüsü beklentisi korunuyor. Son olarak ve belki de en önemlisi, TL varlıklar yaptırım iskontosu diyebileceğimiz fiyatlamayı son 2 yıldır çoktan gerçekleştirmiş durumda. Eğer bugün yeni bir çıkış eğilimi söz konusu olacaksa emsallerimize kıyasla F/K bazında yüzde 50 iskontoyu biz hangi nedenle gerçekleştirdik?