Köy Enstitüleri’nin 84. yılı 

Ali Ekber YILDIRIM TARIM DÜNYASINDAN

Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli eğitim, kültür ve üretim projesi olarak kabul edilen Köy Enstitüleri’nin bugün 84. yılı. Bir döneme damgasını vuran Köy Enstitüleri, Türkiye’ye özgü, ulusal bir projeydi. Cumhuriyet projesiydi.

Köy Enstitüleri ile ilgili tartışmalar bugün de sürmektedir. Köy Enstitüleri bundan 84 yıl önce, hatta cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki şartlarla değerlendirmek gerekir. O günlerden bugünlere dersler çıkarmak gerekiyor.

Bu özel günde sorulması gereken en anlamlı soru şu; “Köy Enstitüleri kapatılmasa ve faaliyetlerini sürdürseydi, Türkiye, eğitimde, kültürde, tarımda ve kalkınmada bugünden daha iyi bir yerde olur muydu?”

Yıllardır bakan değiştikçe değişen milli eğitim politikası, bakan değiştikçe değişen tarım politikası nedeniyle bu iki alanda da çok ciddi bir çöküş yaşanıyor. Tarımda potansiyelini değerlendirmeyen Türkiye, birçok üründe dışa bağımlı hale geldi, getirildi. Bu nedenle çiftçiler, kırsalda yaşayanlar “ben son çiftçiyim, benden sonrası yok” diyor. Kırsalda çalışacak, üretecek insan bulunamıyor. Üretim yerine ithalata dayalı politikalar uygulanıyor.

Eğitimde fırsat eşitliği kalmadığı için, paralı eğitim yaygınlaştırıldığı için, eğitimde akıl ve bilimden uzaklaşıldığı için gençler geleceklerini yurt dışında arıyor.

Cumhuriyetin ilk yıllarında eğitim ve üretim

Kurtuluş savaşı sonrası Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti birçok devrimi gerçekleştirdi. Türkiye’yi çağdaş uygarlık seviyesine çıkarmak için eğitim, kültür, sanat, insan hakları, kadın erkek eşitliği, ekonomi başta olmak üzere her alanda çok önemli başarılar elde edildi.

O dönemki yapı kırsal ağırlıklıydı. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk nüfus sayımı 1927’de yapıldı. Nüfus 13 milyon civarındaydı ve yüzde 80’i köylüydü. O dönemde 40 bin civarında köy vardı. Bu köylerin çok büyük bölümünde okul yoktu. Öğretmen yoktu. Bu nedenle ele alınması gereken en öncelikli konulardan birisi eğitimdi. Diğeri ise üretimdi. Uzun yıllar süren savaşlardan kalan yurttaşlarını doyurması için üretim yapılması gerekiyordu.                  

Yol haritası İzmir İktisat Kongresi ile çizildi

Eğitim ve üretim için bir modele, bir yol haritasına ihtiyaç vardı. Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, milli mücadele ile kazanılan bağımsızlığın ekonomik bağımsızlıkla taçlandırılmasını gerektiğini biliyor ve söylüyordu. Bu nedenle Cumhuriyeti ilan etmeden İzmir İktisat Kongresi ile ülkenin ekonomideki yol haritasını belirledi.

Tarımsal üretimin önündeki engeller tek tek kaldırıldı. Aşar vergisinin kaldırılması, tütünde reji idaresinin kaldırılması, çiftçinin desteklenmesi ilk akla gelenler. Tarımın önemini göstermek için, kendi parası ile arazi alarak Gazi Orman Çiftliği’ni kuran Atatürk, tarımda deyim yerindeyse çığır açtı. Örnek oldu. Tarımsal altyapı, kurumsal yapılar hep bu yıllarda oluşturuldu.

“Milli ekonominin temeli ziraattır” ilkesi ve Mustafa Kemal Atatürk’ün “ülkenin gerçek sahibi hakiki üretici olan köylüdür” sözleri o dönemde tarıma köylüye verilen önemi ortaya koyuyordu.

Eğitimde atılan ilk adımlar köy odaklı

Atatürk’ün yakın çalışma arkadaşlarından Mustafa Necati’nin Milli Eğitim Bakanlığı yaptığı 1926-1929 döneminde ve sonrasında Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan döneminde açılan Köy Muallim Mektepleri, Eğitmen Kursları ve Köy Öğretmen Okulları bir anlamda Köy Enstitüleri’nin kurulmasına doğru atılan ilk adımlardı.

Köy öğretmen okullarının açılması, eğitmen kursları ve sonrasında 1937- 1938 döneminde İzmir Kızılçullu ve Eskişehir Çifteler’de açılan ilk köy eğitmen okulları Köy Enstitüleri’nin temelini oluşturuyor.              

Hasan Âli Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç’un eseri

Köy Enstitüleri’nin fikir babası dönemin İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç‘tur. Dönemin Milli Eğitim Bakanı ise Hasan Âli Yücel’dir. Enstitülerin kurulması, başarıya ulaşmasında Yücel ve Tonguç’un çok büyük emeği var.

Köy Enstitüleri 17 Nisan 1940’ta Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilen 3803 sayılı yasa ile kuruldu. Yasa’nın temel amacı Türkiye’de nüfusun büyük bölümünü oluşturan köylerde ilk eğitimi, okuryazarlığı hızla yaymak, aynı zamanda köylerde ihtiyaç duyulan meslekleri köy çocuklarına öğreterek üretimi yaygınlaştırmaktı. Enstitülerde okuyan köy çocukları 5 yıllık eğitimden sonra köylere dönerek öğretmenlik yapıyorlardı. Öğrendiklerini köy çocuklarına anlatıyor, uygulamalı olarak tarımsal üretim yapıyorlardı.                    

Ülkeye yayılan 21 Köy Enstitüsü kuruldu

Köy Enstitüleri ile ilgili yasanın çıktığı 1940 yılından 1948 yılına kadar Türkiye’nin her bölgesine yayılan 21 Köy Enstitüsü kuruldu. Bu enstitülerin yer seçimi, etki alanı çok planlı bir şekilde belirlenmişti. Trakya’dan Kars’a kadar ülkenin her yerine eğitimin yayılması hedeflenmişti.

Köylerde 5 yıllık ilkokulu bitiren öğrenciler parasız yatılı olarak Köy Enstitüleri’ne alınıyordu. Eğitim hakkı kızlara ve erkeklere tanınıyor ve ayrım yapılmıyordu. Dersler sadece teorik değil önemli bir bölümü uygulamalıydı. Temel derslerin yanı sıra kültür, sanat, tarım, ziraat dersleri ağırlıklı olarak uygulamalı yapılıyordu. Mezun olanlar tarımı da öğreniyor, en az bir müzik aletini çalmayı da.

Enstitülerden mezun olan köy çocukları 5 yıllık eğitim sonrasında köylere öğretmen olarak gönderiliyordu.                          

Bakan değişti, enstitülerin kapatılması yolu açıldı

İsmail Hakkı Tonguç ve Hasan Ali Yücel 1946 yılında görevlerinden alınınca Köy Enstitüleri adeta öksüz kaldı. Milli Eğitim Bakanlığı’na Reşat Şemsettin Sirer getirildi. 1947’den itibaren bu okullardaki program büyük oranda değiştirildi. Özgür düşüncenin ve eleştirel yaklaşımın olduğu köy enstitülerinde bazı kitapların okunması bile yasaklandı. Karma eğitime son verildi ve kız öğrencilerin sayısı azaldı.

Demokrat Parti’nin iktidara gelmesi ile Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Köy Enstitüleri Köy Öğretmen Okulları’na dönüştürüldü. Zorunlu din dersleri konuldu. 27 Ocak 1954’te 6234 sayılı yasa ile enstitüler kapatıldı.                       

Köy Enstitüleri ve tarım

Yaşamını Köy Enstitüleri’ne adayan ve bu konuda sayısız araştırma ve yayınlarıyla bilinen Prof. Dr. Kemal Kocabaş Köy Enstitüleri’nin tarım eğitimindeki amacını şu sözlerle ifade ediyor: “Enstitülerde tarım eğitiminin amacı öğrencilere üretmeyi öğretmek, verimsiz toprakları verimli hale dönüştürmek, modern tarım anlayışını köylere götürmek ve köylerdeki geleneksel tarım tekniğini aşmaktır. Her enstitünün 1000 ila 7 bin dönüm arazisi vardı. Buraları genellikle önceden el değmemiş, verimsiz, terk edilmiş topraklardı. Aklın, bilimin, tekniğin olanaklarıyla buraları işleyerek üzerinde hem eğitim hem de üretim yapıldı. Üretilen ürünleri enstitülü öğrenciler tüketti. Enstitüler bu anlamda kamu olanaklarından çok kendi ürettiği kendilerine yeten eğitim kurumlarıydı.”

Bugünden 1940’lı yıllara bakarak Köy Enstitüleri’nin eğitimdeki başarısı kadar tarımsal üretime olan katkısını değerlendirmek elbette çok önemli. Köy Enstitüleri uygulamalı eğitime devam etselerdi, Türkiye tarımda ve eğitimde bugün nerede olurdu? Kırsal kalkınmada nasıl bir başarı elde edilirdi? Bugün yaşanan sorunlar yine yaşanır mıydı?

Köy Enstitüleri devam etseydi, bugün tarımda, kırsalda farklı bir yaşam, farklı bir tarımsal yapı olabilirdi. Türkiye’deki çiftçiler de en azından Avrupa’daki çiftçi gibi daha örgütlü, daha bilinçli olabilirdi. Kooperatifçilik daha etkin bir yapıda olabilirdi. Tarımsal üretim daha planlı daha verimli olabilirdi. Köyler bu kadar boşalmazdı. Gençler kırsaldan bu kadar çok kopmazdı. Bunların hepsi sadece bir tahmin. Ama kesinlikle bugünden daha kötü olmazdı.                    

Köylerde eğitim ve üretim yara aldı

Köy Enstitüleri’nin kapatılmasından bu yana kırsalda sorunlar çığ gibi büyüdü. Hükümetlerin en başarısız olduğu iki alandan birisi tarım diğeri eğitim oldu. Bugün de aynı durum geçerli. Daha iyi bir eğitim ve daha iyi bir geçim umuduyla nüfusun büyük kısmı kentlere göç etti. Çocuklarının daha iyi eğitim görmesi ve sosyal güvenceye kavuşması için kırsalda yaşayanlar köylerini terk etti.

Birçok köyde okullar kapalı. Öğrenci yok. Kırsalda genç çiftçilerin kalmasını orada üretime devam etmesi isteniyorsa çocuklarının okuyabildiği okullar, ders veren öğretmenler olmalı. Geçinebilecek tarımsal faaliyetleri ve sosyal güvenceleri olmalı. Kırsalda eğitim ve üretim sorununa çözüm üreten köy enstitülerinin boşluğunun yıllar geçse de doldurulamadığını görmek çok üzücü.                       

Köy adından bile rahatsız oldular

Adalet ve Kalkınma Partisi, “köy” sözünden bile rahatsız oldu. Bundan 12 yıl önce 12 Kasım 2012’de Büyükşehir Yasası’nı değiştirerek 30 ilde 16 bin 220 köyü mahalleye dönüştürdü. Yani bu illerde köy kavramı, köy tanımı bile ortadan kaldırıldı. Köyler mahalle yapıldı. Türkiye’deki 34 bin 434 olan köy sayısı neredeyse yarı yarıya azalarak 18 bin 214 köye düştü. Yine aynı değişiklikle, 1053 belde mahalleye dönüştürüldü.

Yasa, 2012’de çıkarıldıktan sonraki ilk yerel seçimde 30 Mart 2014’te uygulamaya geçti. Geçen bu süre zarfında çok önemli sıkıntılar yaşandı. Mahalleye dönüşen köylerin ve beldelerin ortak kullanılan tüm malları, meraları, taşınmazları bağlandıkları belediyeye geçti. Bu değişiklik tarımsal üretime zarar verdi. Bazı yerlerde tarım alanları imar değişiklikleri ve benzeri uygulamalarla amaç dışı kullanıma açıldı. Köylerin meraları belediyeler tarafından satıldı. Tarım ve hayvancılık büyük yara aldı.

Özetle, Türkiye’ye özgü bir eğitim ve üretim sistemi getiren Köy Enstitüleri’nin kuruluşunun üzerinden tam 84 yıl geçti. Köy Enstitüleri’nin fikir babası dönemin Milli Eğitim Müdürü İsmail Hakkı Tonguç ve dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel’i ve emeği geçenlere şükran borçluyuz. Devrim niteliğinde bir eğitim ve üretim sistemi getiren enstitü modeli çok kısa süreli uygulanabildi. Enstitüler kapatılmasaydı Türkiye’nin köyleri, kırsalı bugünün çok çok ilerisinde olurdu. Köy Enstitüleri’nden mezun olan öğretmen, yazar, sanatçı ve daha birçok meslek sahibi aydın ülkenin gelişmesine büyük katkı sağladı. Hepsini saygıyla anıyorum.

Köy Enstitüleri kitabı

Köy Enstitüleri ile ilgili çok sayıda kitap ve yayın var. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 2022’de yayınladığı, Prof. Dr. Kemal Kocabaş’ın hazırladığı ve çok sayıda yazar ve araştırmacının yazılarının yer aldığı “Köy Enstitüleri” kitabı bu konuda kapsayıcı ve kaynak kitap niteliğinde. Okumak ve bilgilenmek isteyenlere öneririm.

 Köy Enstitüleri’nin kurulduğu il ve ilçeler (Alfabetik sırayla)

- Akçadağ/Malatya (1940)

- Akpınar-Ladik/Samsun (1940)

- Aksu/Antalya (1940)

- Arifiye/Sakarya (1940)

- Beşikdüzü/Trabzon (1940)

- Cılavuz/Kars (1940)

- Çifteler/Eskişehir (1939)

- Dicle/Diyarbakır (1944)

- Düziçi/Adana (1940)

- Erciş/Van (1948)

- Gölköy/Kastamonu (1939)

- Gönen/Isparta (1940)

- Hasanoğlan/Ankara (1941)

- İvriz/Konya (1941)

- Kepirtepe/Kırklareli (1939)

- Kızılçullu/İzmir (1939)

- Ortaklar/Aydın (1944)

- Pamukpınar/Sivas (1941)

- Pazarören/ Kayseri (1940)

- Pulur, Erzurum (1942)

- Savaştepe, Balıkesir (1940)

Tüm yazılarını göster