Neyi beslersen onu büyütürsün. Bilgiyi büyüteceksen, onu üreteni beslemelisin… 90’larda, teknolojiyi eğitimde yaygın hale getirmek, kara tahtayı internet ile değiştirmek amacıyla bilgisayar derslikleri açtık. Bilgisayarı “demirbaş” olmaktan çıkaramayınca, yeni cihazlar, el değmeden eskimeye terk edilirdi.
Cemil Meriç’in “katedrali kazlar, manastırı kızlar bekler” cümlesindeki gibi, okul yönetimleri, demirbaş bilgisayarı hasardan korumak için kilit altında tutardı. Olması gereken; bilgisayarı “sarf malzemesi” haline getirmekti.
Bugün değil her okul, neredeyse her öğrencide bilgisayar var ve Fatih Projesi ile çocuklarımızın her birinin elinde tablet var olsun istedik. Ancak benzer yatırımı öğretmenlere yapmadığımız için fayda gerçekleşmedi. Zira Fatih, aynı zamanda Molla Gürani, Akşemseddin projesiydi.
Türkiye’de üniversite sayısı 200’ü aştı. Nicelik sorununu çözdük ancak sekreterinden daha az maaş ödediğimiz hocalarla nitelik sorununu çözmek mümkün değildir. Araştırmalar gösteriyor ki üniversite hocalarımızın karşılaştırmalı maaşı, küresel arenanın son derece gerisinde…
Bana göre öğretmenlerin, üniversite hocalarının maaşı “özlük hakları” veya “maliyet” gibi görülmemeli… Eğitim yatırımı olarak algılanmalı. Ar-Ge’ye milli gelirin %1’ini ayırma zaruretimiz, hoca maaşlarını yatırım kaleminde ele almalı.
LİYAKATİ YÜCELT Kİ KALİTE YÜKSELSİN
Liyakatin performans kriterlerini belirlemeliyiz. Öğrenciyi uçuran öğretmen ile değer katmayanı ayırmalı… Bu kadar cehalet ancak tahsille olur diyeceğimiz profesörleri değil, gerçek bilim insanlarını yüceltmeli…
Her tercih bir vazgeçiştir. İyi hocanın maaşını 3’e katlarken kötüleri ayıklayarak bunu yapmalıyız. Kötülerden vazgeçmedikçe iyileri yüceltemiyoruz zira…