Bir arkadaşım ‘şirkette işlerin kötü gittiğini ilk hisseden ama en son kabullenen kişi patrondur’ demişti. Elbette kimse kötü haber almak istemez. Ancak başarılı yöneticileri öne çıkaran şey, terslikleri ve riskleri hızla fark edip gerekli tedbirleri alabilmeleri.
Şirketlerimizde satışların düştüğü, müşterilerin ürünümüzü/ hizmetimizi eskisi kadar beğenmediği, rakiplerin atak yaptığı gibi haberlerin yayılmamasının üç temel sebebi 3K: konformizm, küçümseme ve kişisel risk.
KONFORMİZM. Konfor alanı yaratmak hem kendimiz hem şirketlerimiz için gayet anlaşılabilir. Bir sürü meseleyle boğuşurken, etrafımızda her şey değişirken öngörülebilir, güvenli ve kolay olana yaslanmamızdan doğal ne var? Ancak satışlarınız düştüğünde ‘o hafta havalar kötüydü’, kâr marjınız azaldığında ‘toptan satın alan müşterilerimiz bu aralar çok istekli’ gibi cevaplar geliyorsa dikkatli olmakta yarar var. Riskleri göz ardı ediyor ve zor kararlar almak yerine alışılagelmiş stratejiye, toplantıda ne söyleyeceğini zaten bildiğiniz yüzlere ve rutine oturmuş işleyişe sığınıyor olabilirsiniz. Günümüzün dinamik dünyasında, bu tatlı rehavet donmakta olanların üzerine çöken ölüm uykusu olabilir.
KÜÇÜMSEME. Steve Jobs 16 yıl önce, bir Ocak gününde yeni ürünü iPhone’u kamuoyuna sunduğunda cep telefonu piyasasına hakim olan şirketler ne düşündüler? Nokia baş stratejistinin yorumu şöyleydi: ‘Tıpkı bilgisayarlarda olduğu gibi, önce ilgi görecekler ama sonuçta ancak kısıtlı bir kesime hitap edebilecekler’. Blackberry CEO’su ise ‘Bizim için sorun yok’ demekle yetindi. Nokia 2013’de cep telefonu sektöründen çıkmak zorunda kaldı. Blackberry’nin 2009’da 80 milyar doların üzerinde olan değeri 5 milyar dolara indi. Meseleleri ve rakipleri küçümsemenin bedeli çok ağır olabilir. ‘Kibir şeytanın en sevdiği günahtır’ diye boşuna söylememişler!
KİŞİSEL RİSK. ‘Elçiye zeval olmaz’ diye bir atasözümüz var. Ancak bu, tespitten ziyade temenni olmalı. Zira kötü haber verenlerin dışlanması ve bundan çekinen çalışanların otosansüre başlaması, pek çok şirkette rastlanan bir durum. Patronun/ müdürün hoşuna gitmeyecek bir şey söyleyip kariyerinizi riske atmaya ne gerek var! Önemli bir havayolu şirketi, yaptığı analizde en büyük risklerden birinin ‘ikinci pilotların kaptan pilota ses çıkaramaması’ olduğunu bulmuştu. Size en yakın, görüşlerine en çok değer verdiğiniz, maddi-manevi olarak ödüllendirdiğiniz kişileri düşünün. Sizinle en son ne zaman görüş ayrılığı yaşadılar? Aklınıza net örnekler gelmiyorsa, bu ciddi bir sorun.
Kötü haber almak elbette hepimizin canını sıkan bir durum. Ama meseleleri halının altına süpürmenin veya deve kuşu gibi kafayı kuma gömüp ‘sorun yok’ demenin sonucu kesinlikle daha can sıkıcı olacaktır. Bu yüzden, somut erken uyarı sistemleri inşa etmek (kritik performans hedefleri), geri bildirim kanalları kurmak (birebir ve grup halinde periyodik görüşmeler), kör nokta analizleri yapmak (ne kaçırdık, neyi bilmiyoruz) ve yapıcı eleştiriyi kucaklayan bir kültür oluşturmak şart.
Özetle, kötü haber yöneticiye gelmiyorsa, yönetici kötü haberi arayıp bulmalı!