7420 sayılı Kanun’un vergiye ilişkin düzenlemelerini daha önceki yazılarımda değerlendirmiştim. Bu yazımda ise söz konusu Kanun’un koronavirüs pandemisi sırasında kesilen cezaların iptaline ilişkin düzenlemesinin Anayasa karşısındaki durumunu inceleyeceğim.
Önce düzenlemeye konu olan cezaları bir hatırlayalım. Pandemi nedeniyle uzun bir süre sokağa çıkmama ve maske takma önlemleri uygulanmıştı. Söz konusu önlemler İçişleri Bakanlığı’nın valiliklere gönderdiği genelgeler ile kamuoyuna duyurulmuştu. Açıklanan önlemlere uymayanlara da 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu ile 5326 sayılı Kabahatler Kanunu dayanak gösterilerek idari para cezaları kesilmişti. Cezaları kesenler ise kolluk kuvvetleri (çoğunlukla polis) idi.
Söz konusu idari para cezalarına karşı açılan davalarda bir çok sulh ceza hakimliği, polisin söz konusu cezaları kesmeye yetkili olmadığı gerekçesiyle bu cezaları iptal etmiştir. Hatta konu Anayasa Mahkemesi’ne kadar çıkmıştır (Başvuru no: 2020/35444). Diğer taraftan, ceza kesilen kişilerin önemli bir kısmı da bu cezaları ödemiştir. O dönemde cezaların tebliği ile görevli olan bir vergi dairesine başka bir vesileyle gittiğimde, memurun önünde tebliğ için bekleyen dağ gibi yığılmış ceza ihbarnamelerini hatırlıyorum.
Kolluk tarafından kesilen cezaların hukuki olmadığı, hatta o dönemde alınan önlemlerin mevcut hukuk düzeninde Anayasa’ya aykırı olduğu benim de içinde bulunduğum birçok hukukçu tarafından dile getirilmiştir. Elbette o dönem alınan önlemler gerekliydi ama kullanılan hukuki mekanizmalar yanlıştı. Siyasi irade araç olarak yanlış yöntemler seçmişti ve bunlar yargıdan dönüyordu. Hatta o dönem ana muhalefet liderinin bu cezaların ödenmemesi, kendilerinin iktidara geldiği zaman bu cezaları sileceği, ödeyenlere de faiziyle iade edeceği yönündeki açıklamaları kamuoyunda ciddi bir karşılık da bulmuştu.
Yaklaşan seçimlerin de etkisiyle, tartışma konusu olan koronavirüs cezalarının silinmesi için 9 Kasım 2022 tarihli RG’de yayımlanan 7420 sayılı Kanun’un geçici 4. maddesiyle düzenleme yapıldı. Yapılan düzenleme şu şekildedir. “24/4/1930 tarihli ve 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu ile 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu kapsamında COVID-19 salgın hastalığının ülkemizde yayılmasını önlemek amacıyla 11/3/2020 tarihinden itibaren bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar verilen ve bu Kanunun yayımlandığı tarih itibarıyla ilgilisine tebliğ edilmemiş olan idari para cezaları tebliğ edilmez, tebliğ edilmiş olanların tahsilinden vazgeçilir. Bu maddenin yürürlük tarihinden önce işlenen söz konusu kabahatler için idari para cezası verilmez, tahsil edilmiş olan idari para cezaları iade edilmez.” Söz konusu düzenlemenin uygulamasına ilişkin Seri B, 16 sıra numaralı Tahsilat Genel Tebliği de 25.11.2022 tarihli RG’de yayımlandı.
Görüldüğü üzere, söz konusu düzenleme uyarınca, 9.11.2022 tarihi öncesinde koronavirüs pandemisi nedeniyle alınan önlemlere uymayanlara kesilen cezalardan tebliğ edilmeyenler, tebliğ edilip de ödenmeyenler için artık bir tahsilat yapılmayacaktır. Ancak bu cezaları ödemiş olanlar için iade söz konusu olmayacaktır. Bu düzenleme ile uyumlu vatandaş, uyumsuzlar karşısında haksızlığa uğratılmaktadır. Bu durum, her imar/vergi affında dile getirilen eleştirileri tekrar gündeme getirmektedir. Zamanında ödeme yapanın suçu ne?
Bu türden düzenlemelerin insanların adalet ve Devlete güven duygusunu zedelediğinde şüphe bulunmamaktadır. Peki konuya Anayasa açısından baktığımızda nasıl bir durumla karşı karşıyayız? Bu soruya Anayasa Mahkemesinin (AYM) benzer bir konuda verdiği karar ile cevap vermek istiyorum.
5838 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un geçici 3. maddesi ile şöyle bir düzenleme yapılmıştı: “4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununa ekli (II) sayılı listede yer alan ve 1/8/2002 - 21/7/2005 tarihleri arasında 87.03 G.T.İ.P. numarasından özel tüketim vergisi beyan edilmesi gerekirken 87.04 G.T.İ.P. numarasından özel tüketim vergisi beyan edilen araçlarla ilgili olarak, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önceki dönemler için özel tüketim vergisi tarhiyatı yapılmaz, daha önce yapılan tarhiyatlardan vazgeçilir, tahakkuk eden tutarlar terkin edilir. Tahsil edilmiş tutarlar red ve iade edilmez.”
Bursa 2. Vergi Mahkemesi, bu düzenlemenin “tahsil edilmiş tutarların red ve iade olunmayacağına” ilişkin kısmının Anayasanın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle iptali için somut norm denetimi yoluyla AYM’ye başvuru yapmıştı. Yüksek Mahkeme, 22.12.2011 tarihli, E. 2010/118, K. 2011/170 sayılı kararıyla, “düzenlemeyle hukuksal olarak aynı durumda olan mükellefler arasında zamanında ödeme yapan ile yapmayan arasında olumsuz bir fark yaratılmaması gerektiği halde, vergisini ödeyenin aleyhine ve eşitlik ilkesine aykırı şekilde fark oluşturulduğu” gekçesiyle düzenlemeyi Anayasa'nın 10. maddesine aykırı bularak iptal etmişti.
AYM’nin yukarıda yer verdiğim kararı, koronavirüs önlemlerine uymayanlara kesilen cezaların iptaline ilişkin düzenleme açısından emsal olacak niteliktedir. Söz konusu karar her ne kadar bir vergi düzenlemesine ilişkin olsa da gerekçede ortaya konulan ilke burada da geçerlidir. Kanun koyucunun yaptığı düzenlemelerle vatandaşların Devlete olana güvenini ve adalet duygularını sarsmaması gerekir. Bu düzenlemenin iptali için soyut norm denetimi yolu ile iptal davası açmak için hala süre bulunmaktadır. Bu başvuru, ana muhalefetin geçmişteki söyleminin samimiyetinin test edilmesi açısından da önemlidir. Böyle bir başvurunun yapılmaması halinde, ödeme yapmış olanlar İdareye iade için başvurup ret kararını aldıktan sonra konuyu yargıya, sonra da gerekirse Anayasa Mahkemesine taşıyabilirler. Ancak AYM’nin bireysel başvurudaki “anayasal ve kişisel önem” kriteri nedeniyle başvuruyu incelemeden reddetme ihtimali bulunmaktadır.
Sözün özü: Adaleti sağlamayan kanun eksiktir.