Yaklaşmakta olan iklim değişikliği tehdidi karşısında gerekli önlemleri almamakta direnen insanlık alemine ilk büyük cezayı COVID-19 pandemisi kesti, “Bu gezegende böyle yaşamaya devam edemezsiniz” mesajını verdi. İklim değişikliği tehdidini ciddiye almadığı gibi pandemiyi de ciddiye almayan Trump ise tarihin çöp sepetine atılmaktan kurtulamadı.
Gezegenimizin doğal kaynaklarının sorumsuzca tüketilmesini hafife alan ve insanı piyasaya odaklı bir algoritma gibi gören neoliberal ekonomi yaklaşımının farklı toplum kesimleri arasında büyük eşitsizlikler yaratarak aynı ülkenin vatandaşlarını birbirine düşman etmesinin nelere yol açabileceğini de gördük son dönemde ABD’de yaşananları izlerken.
Pandeminin şimdiye kadar iki milyonun üstünde insanın hayatına mal olması ise, bir yandan küreselleşmenin ve dijital devrimin küçülttüğü dünyada insan hayatının ne kadar ucuzlamış olduğunu gösterirken diğer yandan dünyadaki herkes bağışıklık kazanmadan pandeminin sona ermiş olmayacağını da hatırlattı bize.
İnsanlığın ortak geleceği
Pandemi süreci, insanlığın ortak geleceğinden söz etmenin artık bir hedef olmanın ötesinde bir zorunluk haline geldiğini de gösterdi. Şimdi pandemi sonrasının dünyası için çeşitli senaryolar yazılırken bu noktayı gözardı etmemek gerekiyor. Nitekim dünyanın en zengin ülkelerinde yazılan senaryolarda bile, aşılama kampanyasının dünyanın en yoksul ülkelerinde hızla devreye girmesinin zorunlu olduğu vurgulanıyor ve bunun için yapılması gerekenler tartışılıyor. Ayrıca her ülkede toplumun en yoksul ve kırılgan kesimlerine öncelik verilmesi öneriliyor.
Şu anda online olarak yapılmakta olan Dünya Ekonomik Forumu’nun sanal Davos Ajanda Haftası’nda insanlığın ortak geleceği üzerinde çok duruluyor. Çin Devlet Başkanı Xi Jinping de bu toplantıda yaptığı konuşmada uluslararası işbirliğinin önemini vurgulayarak pandemiyle mücadele sürecinde güç birliği yapmanın sonuç almayı kolaylaştıracağını söyledi. Bu yazının yazıldığı saate kadar Angela Merkel ve Emmanuel Macron gibi Avrupalı liderler henüz konuşmalarını yapmamıştı ama onların de küresel işbirliğinin önemini vurgulaması bekleniyordu.
Paydaşlar kapitalizmi
Davos Ajanda Haftası’nda ele alınan konular arasında Dünya Ekonomik Forumu’nun kurucu Başkanı Klaus Schwab’ın elli yıldan beri üzerinde durduğu ‘paydaşlar kapitalizmi’ projesi öne çıkıyor. Klaus Schwab, Stakeholder Capitalism (Paydaşlar Kapitalizmi) başlıklı yeni kitabında da, küresel ekonominin, insanlığın ve gezegenimizin geleceğini güvenceye alacak olan bu modelle güç kazanabileceğini iddia ediyor.
Bu konu geçen yılki fiziksel katılımlı Davos toplantısında da gündemdeydi ama toplantının hemen sonrasında dünyanın gündemini işgal etmeye başlayan COVID-19 salgını bu konunun öne çıkmasını engelledi. Ancak bugün gelinen noktada ve insanlığın ortak geleceğinin tartışıldığı ortamda, ‘paydaşlar kapitalizmi’nin dünya iş çevrelerinin gündemine giren bir projeye dönüşmekte olduğu söylenebilir. Davos Ajanda Haftası’na katılan dünyaca ünlü işadamlarının ve finans dünyasının sivrilmiş isimlerinin de belirlenen somut kriterlere ve hedeflere varma konusunda kesin kararlı oldukları görülüyor.
‘Paydaşlar kapitalizmi’, şirketlerin kar hedefi dışında başka hiçbir hedefi olmaması gerektiğini savunan neoliberal anlayışın miadını doldurduğunu ve kapitalizmin geleceğini tehlikeye attığını ileri sürüyor ve şirketin bütün paydaşlarına yarar sağlayan farkli bir anlayışın benimsenmesini öneriyor. Bu paydaşlar ise şirketin çalışanlarından, tedarikçilerinden, müşterilerinden ibaret değil, şirketin içinde bulunduğu ortamın, ülkenin hatta gezegenin geleceğini bile hesaba katan bir anlayışla yönetilmesi, yatırımlarını bu anlayışla yapması gerekiyor.
Biliyorum bu yazıyı okuyan birçok kimsenin ilk tepkisi “İş dünyasının yeni icadı” deyip dudak bükmek olacaktır ama ben “korona”nın bu konuda da farklı bir etkisi olabileceğini düşünüyorum.