COVID-19’la birlikte ev dışı yiyecek-içecek tüketim sektöründe önemli değişiklikler yaşandı. Kapanan oteller, restoranlar bu dönemde yeniden müşteri kabul etmeye başladılar. Dilerim, ikinci dalga yaşanmadan, hayat normale döner, ekonomi canlanır.
Türkiye, Kuzey Makedonya Cumhuriyeti, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Gürcistan ve Çin olmak üzere 5 ülkede hızlı servis restoran operasyonu yürüten TFI TAB Gıda Yatırımları’nın CMO’su Sinan Ünal’a bu dönemde neler yaptıklarını ve gelecekle ilgili tahminlerini sordum. Yorumlarını ayrıntılı bir biçimde paylaşıyoruz.
TFI TAB Gıda Yatırımları’nın Türkiye’de 1200, Çin’de 1300 olmak üzere dünya çapında 2 bin 500’den fazla restoranı var. Kuruluş 55 binden fazla çalışana istihdam sağlıyor. Türkiye’de Burger King, Sbarro, Popeyes ve Arby’s gibi dört global, Usta Dönerci ve Usta Pideci ile iki ulusal olmak üzere toplam altı markanın sahibi.
TFI TAB Gıda Türkiye’nin yanı sıra Çin’de 200’e yakın şehirde Burger King®️ markasının operasyonunu yürütüyor. Burger King®️’den sonra Popeyes®️’ın Çin operasyonunu da üstlenen, TFI TAB Gıda Yatırımları, Çin’e uzun vadeli bir yatırım olarak bakıyor.
Pandemi döneminde çalışanlarınız için neler yaptınız?
Sinan Ünal:
“TAB Gıda olarak çalışanlar bizim en değerli varlığımız. İşimizin sürdürülebilirliği onların sayesinde mümkün olabilir. Bu süreçte sadece bizim için değil her şirket için en kritik konu
Müşterileriniz için ne yaptınız?
“Bizim müşteri deneyimine yönelik çok ciddi bir tecrübemiz vardı. Bu sebeple bu süreçte de müşteri deneyimine odaklandık. Biz de bu konudaki çıtayı daha da yukarı taşıdık. Üretim, hazırlanma ve servis edilme dahil tüm aşamaları bütünlük içerisinde güvenliği sağlayacak şekilde yeniden düzenledik. Birçok yenilikçi uygulamayı hayata geçirdik. Tıkla Gelsin, Yemeksepeti, mobil ve online sipariş platformları ve gel-al uygulamamız, siparişle birlikte verdiğimiz ateş ölçüm kartlarımızla, sosyal mesafe kuralına uygun olarak müşterilerimize ürünlerimizi eriştirmeye devam ettik. Yine bu dönemde dijital uygulamamız Tıkla Gelsin ile birlikte “Siparişimi Kapıya As’’, “Temassız Teslimat” ve “Güvenli Paket’’ ile çalışanlarımız ve kuryelerimizde maske ve eldiven zorunluluğu gibi uygulamalarımızı başlattık. Temel amacımız, ürünlerimizin restoranlarımızdan müşterilerimize kadar tamamen kapalı ve güvenli bir şekilde teslimatını sağlamak oldu. Paket servisin payı pandemi döneminde yüzde 60 artış gösterdi.”
AVM’ler ve restoranlar açılınca bizleri neler bekliyor?
“Kontrollü sosyal yaşama geçişle birlikte Sağlık Bakanlığımız yayınladığı genelge ile her sektör için neler yapılması gerektiğini çok açık bir şekilde ortaya koydu. Önemli olan bu sürecin en sağlıklı şekilde atlatılması. Normalleşme, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kademeli olarak gerçekleşecek. Mesela artık Çin’deki restoranlarımızın neredeyse tamamı açık. Ülkemizde de iş yerleri ve AVM’ler 1 Haziran itibariyle açıldı. Aralıklı masalar, maske, ateş ölçümü dahil birçok tedbirler uygulanmaya başlıyor. Biz de bu doğrultuda yavaş yavaş restoranlarımızda masada müşteri kabul etmeye başladık. Sağlık Bakanlığı genelgesine uygun olarak, bilgilendirme ve uyarı işaretleri, dezenfektasyon noktaları, aralıklı masa düzeni, maske kullanımı başta olmak tüm tedbirlerimizi alıyoruz. Çalışanlarımız ve kuryelerimizde maske ve eldiven zorunluluğu, düzenli ateş ölçümü uygulamalarımız da aynen devam ediyor. Biz o yüzden yeni normalde en az temasla işlerin yürütüleceğini düşünüyor ve tüm hazırlıklarımızı ona göre yapıyoruz. Ürün tedarikinden sipariş teslimatına kadarki süreci, müşterilerimizle tüm kanallarımızdan paylaşmayı sürdüreceğiz.”
Bu dönemde toplum için ne yaptınız?
“Bu süreçte işlerimizin dışında topluma destek olmak için de elimizden geleni yaptık. Salgının ilk başladığı yer olan Çin’de STK’lara ve sağlık çalışanlarına yönelik birçok destekte bulunduk. Desteklerimiz nedeniyle yetkili mercilerden birçok teşekkür yazısı aldık. Ülkemizde de ilk yaptığımız şey bizim için gecesini gündüzüne katan sağlık çalışanlarına gitmek oldu. Sadece kendi desteklerimizle kalsın istemedik, sosyal medya üzerinden sektörümüze, “#saglıkcalısanlarıicinyanyanayız” diyerek bir çağrıda bulunduk. Çağrımız sektör temsilcilerinde büyük bir yankı uyandırdı ve karşılık buldu.
Desteklerimizi tek bir çatıda topladık ve daha da büyüttük. Bu süreçte birlik ve beraberlik ruhunu yansıtan güzel bir işe imza atmış olmamız, sektörümüz adına oldukça mutluluk verici bir gelişme oldu. İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Karabük, Isparta olmak üzere toplamda 17 hastane ve 3000 sağlık çalışanına ulaştık. Sadece Türkiye ile sınırlı kalmadık. Bu desteğe yurt dışı operasyonlarımızdan Kuzey Makedonya Cumhuriyeti’ndeki Burger King ve Usta Dönerci restoranlarımızı da dahil ettik. Kuzey Makedonya Cumhuriyeti’nde toplamda 3300 sağlık çalışanına ulaştık.”
İşlerinizin sürdürülebilirliği için ne yaptınız?
“Biz TAB Gıda olarak, çeyrek asırdır hızlı servis restoran işletmeciliği yapıyoruz. Hijyen ve gıda güvenliği TAB Gıda için her zaman en öncelikli konu olmuştur. O yüzden bu süreçte bu konuda yaptığımız yatırımların çok faydasını gördük. Tamamı kendi kontrolümüzde olan bir tedarik zincirimiz var. Ekmek, patates, et dahil birçok ürünü kendi fabrikalarımızdan sağlıyoruz. Sebze ve dağıtımı da içeren tüm bu tedarik operasyonunu TAB Gıda ekosistemi içerisinde çözümlüyoruz. Ürünlerimizin üretim, hazırlanma ve servis edilme aşamalarının tamamı kendi gözetimimiz altında. Bu süreçte çok daha önemli hale gelen soğuk zincir yönetimi ve tedarik konusunda, sektörün genelinden farklı olarak ciddi avantajımız olduğunu söyleyebilirim. Gıda Güvenliği Derneği’nin ilk üyelerinden biri olarak halihazırda oldukça kuvvetli bir hijyen ve sağlık prosedürümüz vardı. Hatta oluşturduğumuz “Ne Yediğini Bil” dijital platformuyla, ürünlerimizin üretimden tüketime kadar her aşamasını online olarak paylaşıyoruz. Bu süreçte tüm bunları daha da kuvvetlendirip sıfır tavizle uyguladığımız bir döneme girdik. Özetle, biz işimizin odağına müşterilerimizin ve çalışanlarımızın sağlığını, bir başka ifadeyle insanı koyuyoruz.”
Önümüzdeki 6 ayda ne yapmayı planlıyorsunuz?
“Aslında bu dönem, çevik ve yenilikçi olanların ayakta kaldığı bir dönemdi. Tüketici dinamikleri anlık olarak değişti. Bunu yönetenler yeni döneme daha güçlü girdi. Biz bu dönem için var olan çabalarımızın hepsini “EvdeK®al” isimli bir platformun etrafında topladık. Bu platform aslında Burger King logosunu çatı altına almaktan daha da fazlasını içeren büyük bir projeydi. Hatta Coca-Cola, Algida, Yemeksepeti, Fiyuu gibi iş ortaklarımızı da işin içine dahil ederek yepyeni bir aksiyon planı dahilinde hizmet vermeye başladık. Süreç içerisinden birkaç örnek verirsem çok daha iyi anlaşılabilir.
Örneğin, eskiden hafta sonları bizim en fazla sipariş aldığımız dönemdi. Fakat korona sürecinde hafta içlerinde daha fazla sipariş almaya başladık. Yine büyük şehirler için çarpıcı bir değişim örneği de öğrenciler tarafında yaşandı. Bu dönemde öğrencilerin önemli bir kısmı ailelerinin yanına döndüğü için siparişlerde farklılaşmalar oldu. Bu doğrultuda, farklı kitlelere hitap eden, farklı menüleri bu çatının altına topladık. Burada üç-dört kişilik bir aileye de odaklandığımız da oldu, tek başına yaşayan beyaz yakalılara da, ailesinin evine dönmüş ama oyun oynayarak gününü geçiren gamer arkadaşlarımıza da... Tüketici tarafındaki bu değişimi dinamik bir şekilde yönettik.”
Kontrollü sosyal yaşamın uzun süre devam edeceği düşündüğümüzde önümüzde altı ayda da bunlar gibi birçok yeni tüketici dinamiğini iyi okumak ve hızla yenilikçi çözümler üretmek gerekecek. O yüzden bu taleplere uygun menüler geliştirmeye devam edeceğiz. Bu süreçte, her sektörde olduğu gibi bizim sektörümüzde de dijitalleşme daha da önem kazandı ve deneyimlerimizi daha da zenginleştirdi. Toplumun önemli bir kesiminin internetten alışveriş yapmaya yönelik bir ön yargısı vardı. Bu dönemde bunun nispeten kırıldığını görüyoruz. Bu eğilimin önümüzdeki aylarda da devam edeceğini düşünüyoruz. İnsanlar mağazalara ya da AVM’lere girip ürünleri incelese de eğer avantajlı olduğunu görüyorsa alışverişini online ve mobil olarak yapmayı tercih edecek. Bizim de tüm olumsuz koşullara rağmen bu dönemde online ciromuz sabit kalabildi. Son iki ayda aldığımız mobil ödemelerde aylık ortalamaya göre yüzde 10’a yakın bir artış oldu. Bu sebeple önümüzdeki aylarda dijital uygulamalarımızı ve mobil ödeme seçeneklerimizi geliştirmeye devam edeceğiz. Tüketici geri bildirimlerine göre mevcut uygulamalarımızı geliştirirken dinamik şekilde değişen ihtiyaçlara göre yeni uygulamaları da devreye alacağız.
Nüfusumuzun sadece yüzde 3,5’i düzenli spor yapıyor
Spor endüstrisi tüm dünyada dijital platformlarda hızla büyüyor ve gelişiyor. Önümüzdeki dönemde, yenidünya düzenine ayak uyduramayanlar spor endüstrisi içindeki yerin kaybedecek. Sponsorlukların içeriği değişecek, takımların marka değerleri azalacak. Spor oyunlaşacak, sporcular ‘trans human’lara dönüşecek. Spor artık tribünlerden değil ekranlardan takip edilecek. Spor Fütüristi, Yönetim Danışmanı ve Milli Sporcu Hakan Demiray'la birlikte bugünden, trendlerden ve gelecekten konuştuk. Spor ekonomisine 360 derecelik bir bakış açısıyla yaklaştık.
(Kickbox Dünya ve Avrupa 3.sü Milli Sporcu olan Hakan Demiray, bugüne kadar 300'den fazla antrenör yetiştirdi. Ayrıca, yaptığı projeler ile 60 bin gencin spor başlamasına yardımcı oldu.)
Büyük bir ekonomiden bahsediyoruz
“Ülkemizde 2018 yılında spor salonuna gidenlerin sayısının yaklaşık 2 milyon olduğu söyleniyor. Bakanlık verilerine göre, nüfusun sadece %3,5’i düzenli spor yapıyor. Ancak son araştırmalar 5 yıl içinde yaklaşık %30’luk bir artış olduğunu söylüyor. Bu artışa rağmen rakamlar pek iç açıcı değil. Ancak bireysel olarak spor yapmaya ilgimiz olmasa da sporu ve genellikle futbolu yakından takip ediyoruz. Şu da bir gerçek ki, dünya spor ekonomisi de ağırlıklı olarak futbol üzerinden yürüyor. Oysa örneğin fitness, dünyanın 48 ülkesinde en hızlı büyüyen ve gelişen pazar olarak kabul ediliyor. Ve bu alana ciddi yatırımlar yapılıyor. Türkiye’de fitness pazarı son bir yılda yaklaşık 200 milyon Euro büyüyerek 900 milyon euroluk bir ekonomiye dönüştü. Avrupa’da ise fitness pazarı 27,2 milyar Euro büyüklüğe sahip. Küresel fitness sektörü yaklaşık 85 milyar avro. Bu rakam sporcu gıdaları ve ekipmanları ile birlikte yaklaşık 100 milyar avroyu buluyor. “
Yayın hakları daha da artacak.
“İçinde futbol ve fitness dışında yüzlerce branşın olduğu dünya spor ekonomisi 2019 verileri 90 milyar dolar sınırının aşıldığını gösteriyor ki, 2005 yılında bu rakam 46.5 milyar dolardı. İspanya La Liga’da 2016-19 yılları arasında yayın hakları toplamı 2,65 milyar euro olurken, İtalya Seri A’da 2015-18 yılları arasında bu rakam 2,85 milyar Euro, Almanya Bundesliga’da 2017-21 yılları arasında yayın hakları toplamı 4,64 milyar Euro olarak gerçekleşti. Türkiye Profesyonel Futbol Liginde 2017 yılı itibari ile önümüzdeki 5 yıl için yayın hakları toplamı 500 milyon dolar olarak belirlenmişti. Peki bu büyük ekonomi, pandemi ile birlikte ertelenen ligler, kapatılan salonlar ve iptal edilen organizasyonlarla nereye gidecek?”
Spor alışkanlıklarımız nasıl değişiyor?
“Pandemiyle birlikte beslenme alışkanlığımızın değişmesi, daha çok yememiz ve sokağa çıkamadığımız için hareketsiz bir yaşam sürmemiz ileride bizleri bekleyen ciddi sağlık problemlerini işaret ediyor. Bu nedenle sağlıkçıların sürekli önerdiği şey, güçlü bağışıklık sistemi için beslenmeye dikkat edilmesi ve spor yapılması. Bu da evde spor yapmayı beraberinde getiriyor. Evde spor nasıl yapılır, elbette dijital platformların desteği ile. Bu nedenle son 1 ayda yüzlerce yeni App ve uygulama çıktı. Aslında bu durum sporun bundan sonraki sürecini de gayet net belirliyor. Spor temalı tüm işletmeler, kişiler ve etkinlikler dijitalde var olabildikleri kadar yaşayacaklar. Aksi takdirde silinecekler. Bu kadar net. “
Hologram PT’ler, avatar sporcular, akıllı stadlar, cyber yarışlar…
“KPMG verilerine göre akıllı stadyum yatırımı 2017 yılında tüm dünyada 3,87 milyar dolar olarak gerçekleşti. Bugüne kadar yıllık ortalama yüzde 21 ile bu rakamın 2023 yılında 12,42 milyar dolara çıkacağı tahmin ediliyor. Akıllı statların yanında, sporda sanal gerçeklik, hologram sistemler, avatarların yarıştırıldığı sportif aktiviteler, yapay zeka ile entegre edilmiş uygulamalar, sportif performansı geliştirmeye yönelik asistan uygulamalar hayatımıza girmeye başladı bile. Bu teknolojilerin çoğu evlerimize girecek. Örneğin hologramla evimize gelen bir antrenörümüz olacak, kiralanan VR gözlüklerle evde salondaymış gibi spor yapacağız, bu bağlamda spor aletlerini de evimize getirecekler ve onları süreli olarak kiralayabileceğiz.
Yakın bir zamandan örnek vermek gerekirse; Dubai’de neredeyse insanın olmadığı “GELECEĞİN SPORU” isminde uluslararası bir organizasyon yapıldı. Bu organizasyonun en önemli özelliği uzaktan kontrollü ya da otomatik robotlar yarışı olmasıydı. İnsanlı ve insansız drone yarışları, sürücüsüz araba yarışları, robotik futbol ve cyber atletik yarışlar gibi bambaşka yarışmalar gerçekleşti. Kısacası insan neredeyse yok gibiydi.”
Trans Human’lar geliyor…
“2016 Rio Olimpiyatlarında spor danışmanı olarak ülkelerindeki spora bakış açısını ve teknolojik alt yapıları hakkında süreci değerlendirme fırsatı buldum. Aslında gelişmiş ülkelerin geleceğe yönelik hazırlıkları ve vizyonları uzun zaman öncesinde başladı. Genetik yapıya göre beslenmek, antrenman yapmak, bireysel datalarını azami oranda toplamak ve istatistik bilgiler olarak değerlendirmek, yenilikçi antrenman modellemeleri ile kişiselleştirilmiş süreç yönetimini takip etmek ve her şeyden önemlisi de Ar-Ge süreçlerindeki kaynak aktarımları… Çoğu gelişmiş ülke Ar-Ge sürecinde teknolojik olarak performans artışına odaklı firmaların desteklenmesi adına ciddi faaliyet içinde. Bunlarla ilgili çok fazla patent alınıyor. Bu patentler spesifik konularda uzmanlaşmış şirketleri de ön plana çıkartıyor. Özellikle MIT, exoskeleton konseptli yürüme ve koşma becerileri konusunda birçok patente sahiptir. Bu alınan patentlerin ortak özelliği, insanları süper insana çevirmek adına yapılan çalışmaları içermekte. Daha hızlı koşmak, daha uzağa atlamak, daha ağır kaldırmak vb. fiziksel performanslar için.
Düşünün, içinde oksijen olan mikro partiküllerin bir yüzücünün kanına enjekte edildiğini. Suyun altından çıkmadan yüzlerce metre gittiğini ve işte size yepyeni bir yarış ve onunla birlikte yepyeni limitler… Bir başka örnek, biyonik göz kullanan bir atıcının, hedefine aynı bir keskin nişancının dürbünündeki hassasiyet ile atış yapabildiğini ve neredeyse uzaklık kavramının bu spor dalı için yeniden tasarlanacağını ya da dünyanın en popüler sporlarından bir olan 100 metre koşusunun biyonik bacaklar ve geniş damar yapıları ile yüksek oksijen kapasitesine sahip sporcular tarafından koşulduğunu…”
Yayın hakları, sponsorluklar, lisanslı ürünler ekonomisi değişecek
“Özetle dünyanın 2019 yılı itibari ile geldiği 90 milyar dolarlık ekonominin içinde bulunduğumuz bu dönemde; bilet satışları, medya hakları, sponsorlukları, lisanslı ürünler, spor ekipmanları ve spor tesisleşmesinin farklılaşacağı gibi süreçlerden etkileneceği muhakkak. Sporda artık kişilere yatırılmış milyonlarca dolarlık transfer ücretleri, dev sponsorluk bütçeleri görmeyeceğiz. Bunun yerine teknoloji ve yazılımlar için ciddi paralar harcanacak. Takımların marka milyon dolarlık değerleri de dijitalleşmeleri doğrultusunda yeniden belirlenecek. Tüm bu değişimler elbette spor pazarlamasını ve iletişim çalışmalarını da doğrudan etkileyecek. Bu değişimlerle birlikte teknolojiye yatırım yapmış markaların sponsorluklarını daha çok görür olacağız.”