Ekonomi yönetiminin yeni çizgisinin öncelikli sorunu ödemeler dengesi krizine çare bulabilmek. Bu çerçevede Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 200 özel sektör temsilcisinin de katıldığı son Körfez seferine büyük umutlar bağlanmıştı. Nihai ziyaret öncesinde Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ile Hazine ve Maliye Bakana Mehmet Şimşek’in ön görüşmeler de yapmış olması beklentileri artırmıştı.
Türkiye’nin döviz rezervlerini en kısa sürede, ciddi miktarda ve uzun vadeli kaynaklarla toparlaması gerekiyor. Bu üç kıstas ile sonuçları değerlendirirsek manzara şöyle:
Katar ile iki ülke arasında diplomatik ilişkilerin başlamasının 50. yılı münasebetiyle bir “ortak bildiri” imzalanması dışında somut bir açıklama yapılmadı.
Suudi Arabistan ile yapılan ortak açıklama ilişkilerin geliştirilmesine yönelik “iyi niyet” ifadelerinin ötesinde çok az somut unsur taşıyor. İki taraf özel sektör kuruluşları arasında imzalanan 9 “mutabakat metni” çok net sonuçlar ifade etmiyor. Sadece Baykar’ın somut bir satış sözleşmesi var.
Körfez seferinin tek kurtarıcısı Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) olmuş gözüküyor. BAE ile yapılan anlaşmaların toplam hacmi 50,7 milyar doları buluyor. Ancak bu anlaşmaların içeriği, niteliği ve alanları konusunda yeterli açıklama yok. Bu nedenle ne kadarı karşılıklı ticareti, ne kadarı yatırımı, ne kadarı finansmanı içeriyor bilmiyoruz.
Dolayısıyla BAE’nin bu “niyet beyanlarının”, Türkiye’nin döviz rezervi sorununa hangi vadede, hangi miktarda etki edeceğini öngöremiyoruz. Öncelikle bu, niyet edilen 50,7 milyar dolarlık toplamın tamamının Türkiye’nin kasasına gireceği anlamına da gelmiyor.
Örneğin diyelim ki bunun 30 milyar doları karşılıklı ticaret ve iki ülkenin ihracatları birbirine eşit olacaksa, buradan Türkiye’nin net döviz kazancı olmayacak. Aynı şekilde BAE’nin ihracatın finansmanı için vereceği söylenen 3,5 milyar doların hangi vadede ve hangi koşullarla alınacağı, bunun karşılığında ithalat şartı olup olmadığı da bir soru işareti.
En net sonuç BAE’nin Türkiye’nin deprem tahvillerine 8 milyar dolarlık yatırım yapma vaadi. Bunun da vade ve koşulları açıklanmış değil. Ancak Türkiye’nin döviz rezervi sorunu açısından en somut ve en hızlı sonuç yaratacak kalem bu.
Körfez ülkelerinin herhangi biriyle özelleştirme, özel sektör şirket veya hisse satışı veya yeni doğrudan yatırım konusunda bir gelişme olup olmadığına ilişkin bir açıklama da olmadı. Zaten böyle bir gelişme varsa bile, bunun anlaşmalarının yapılması ve kaynak girişi kısa zamanda gerçekleşecek bir şey değil.
Sonuç olarak Körfez seferi, Türkiye’nin döviz rezervi sıkıntısını hafifletme noktasında yaratılan umutlara göre çok küçük bir katkı sağlayabilmiş gözüküyor. En net ve en hızlı sonuç yaratacak unsur, deprem tahvili ile gelmesi beklenen 8 milyar dolar. Bu miktar Türkiye’nin kaynak ihtiyacı karşısında çok yetersiz.
Ekonomi yönetimi Batı’nın finans merkezlerinin de kapısını çalmak zorunda. Ancak o cepheden de Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu ölçüde hızlı ve yüklü kaynak girişi zor gözüküyor.