2021, Arap Körfezi’ndeki “kardeşlerin” barışması ile başladı; 2017 Haziran ayında Suudi Arabistan önderliğinde Katar’a yönelik başlatılan Arap ambargosu, birkaç aylık yoğun diplomasi sonucunda bitirildi.
İşin ilginci; Suudiler ambargoyu kaldırmak için Katar’ın önüne daha önce koydukları, aralarında Ortadoğu’da farklı adlar altında faaliyet gösteren Müslüman Kardeşler’e desteğin bitirilmesi, İran’la ilişkilerin kesilmesi, El Cezire’nin yayınlarına son verilmesi ve bu ülkedeki Türk askeri üssünün kapatılmasının da bulunduğu 13 ağır şartın tümünden vazgeçtiler.
Katar’ın "arabulucu" rolü güçlenecek
Suudi-Katar barışmasının zamanlaması da önemli;
Suudi Arabistan, 2017’den beri Katar’la devam eden “kardeş kavgasına” son vererek, hem İran’a karşı cepheyi sıkılaştırmanın yolunu açtı; Hem de Beyaz Saray’a oturduktan hemen sonra Suudiler’e, Yemen savaşından, insan hakları ihlallerine, Kaşıkçı cinayetine kadar yüklenecek Biden yönetiminin önüne koyacağı “diyetlerden” birini eksiltmiş oldu.
Barışma elbette Katar’ın da çıkarına; Hem İran, hem de Türkiye ile girdiği ilişkilere ambargo tehdidi olmadan devam etme imkanı bulan Katar Emiri, uluslararası alanda kendisine biçmiş olduğu “arabulucu” rolünü de güçlendirmenin yolunu açtı.
Katar daha önce 2008’de Hizbullah ile Lübnan hükümeti arasında arabuluculuk yapmış, 2020’de ABD ile Afganistan’daki Taliban örgütünün masaya oturmasını kolaylaştırmış, Filistin’deki rakip gruplar Hamas ile El Fetih arasında, 2009’da ise Darfur krizinde Sudan hükümeti ile ayrılıkçı gruplar arasında mekik diplomasisi uygulamıştı.
Cebi büyük; nüfusu ve dünya üzerinde kapladığı yer çok küçük olan Katar, Suudilerle barışarak, etkinliğini genişletme olanağı da yakalamış oldu.
Türkiye'ye etkileri
Katar-Körfez ülkeleri barışmasının Türkiye’ye dolaylı ve doğrudan etkilerinin olması da kaçınılmaz;
• Türkiye’nin Ortadoğu ülkeleri ile ikili ilişkilerinde, bu barışmayı bir fırsat olarak görmek mümkün; 2020’nin son aylarında Suudi Arabistan ve İsrail’le gergin ilişkileri düzeltme yolunda adımlar atmaya başlayan AK Parti hükümeti, şimdi araya Katar’ın girmesiyle, Mısır’la da, Birleşik Arap Emirlikleriyle de normalleşmenin yolunu açabilir...
• Suudi önderliğindeki Körfez ülkelerinin, Doha’daki Türkiye askeri üssünün kapatılmasının da olduğu 13 şartı geri çekmeleri ise Ankara açısından kritik önemde; Bu durumun, Katar’daki Türk askeri üssüne Arap dünyası nezdinde de bir “meşruiyet” kazandırdığını söylemek yanlış olmaz.
• Suriye ve Libya iç savaşları konusunda ise durum biraz farklı;
Katar-Suudi barışması, Türkiye’nin hem Libya’daki, hem de Suriye’deki askeri varlık ve harekatlarını olumsuz etkileme potansiyeline sahip.
Her ikisi de “Araplar arası çatışma” mahiyetinde olan Libya ve Suriye iç savaşlarında Türkiye’nin oynadığı rolün meşruiyeti, yanında hep bir Arap ülkesinin, Katar’ın da olması nedeniyle daha güçlüydü.
Ayrıca her iki krizde de askeri güç olarak Türkiye öne çıkarken, kullanılan bu gücün maliyetini büyük ölçüde Katar üstleniyordu.
Suudi Arabistan ile barışma sonrasında Katar’ın gerek Libya, gerekse Suriye konularında daha sessiz, daha edilgen durması muhtemel. Bunun ise Türkiye’ye her iki krizde de daha çok yalnızlaşma, ekonomik olarak daha ağır bir yük üstlenme olarak dönmesi mümkün.
• İran’la ilişkilerin ne olacağı ise bilinmezlerle dolu;
Barışmanın ardından Katar hükümetinin İran’la ilişkilerinin tonunu da düşürmesini beklemek mümkün. Bu da, Tahran yönetimine karşı Suudiler ve İsrail’in birlikte başını çektikleri cephenin biraz daha güçlenmesi anlamına gelir.
2000’li yıllara gelmeden önce tüm Arap ülkeleri ile kavgalı durumdaki İsrail, Körfez Savaşı ile en büyük düşmanlarından Saddam Hüseyin’den, Libya iç savaşı ile Kaddafi’den kurtuldu. Resmen savaş halinde olduğu Suriye’deki Beşar Esad yönetimi ise artık değil İsrail’e kafa tutmak, kendi topraklarının büyük bölümünü kontrol edemez hale gelmiş durumda. Trump yönetiminin baskısı ile önce Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn, ardından Sudan, İsrail’le ilişkileri normalleştirdiler bile. Suudilerin İsrail’le karşılıklı Büyükelçi atamaları ise an meselesi.
İsrail açısından bölgede “tehdit” olarak kala kala İran kalmış durumda. İran’ın “yeni hedef” olacağının işaretleri de daha 2021’in ilk haftasında birbiri ardına gelmeye başladı;
Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu İran’ın uranyum zenginleştirmeye başladığını açıkladı. ABD’den, Avrupa’dan hemen kınamalar birbiri ardına geldi.
ABD, Nimitz uçak gemisinin Körfez’de kalmaya devam edeceğini duyurdu. İran da buna karşı bölgede insansız hava araçları ile tatbikat yapma kararı aldı.
İran, BAE ile Suudi Arabistan arasında seyreden Güney Kore bandıralı bir gemiye el koydu. Tahran yönetiminin gemiye el koyma gerekçesi “çevre kirliliğine sebep olmak” olarak açıklandı. Ancak işin aslı sonra ortaya çıktı; Uluslararası basın, ABD ambargosu nedeniyle Güney Kore bankalarında dondurulmuş durumdaki paralarının peşine düşen İran’ın, paraları kurtarmak için gemiyi kullanmak isteyebileceğini yazdı. Gemi krizi hala çözülmüş değil.
Kısacası, Suriye savaşıyla büyük kayıplar yaşayan Türkiye’nin önüne İran konusunda da bir yol ayrımı çıkması olasılıklar dahilinde.
2021 sıkıntılı geçecek gibi...