Oldum olası korkmuşumdur “Konkordato” kelimesinden. İlk duyduğumda tam ne demek olduğunu anlamadığımdan mı, yoksa çok fazla “k” harfi ve “o” harfi yan yana gelmesinden dolayı kulağıma soğuk geldiğinden mi bilemiyorum; bu kelimeyi hiç sevmemişimdir.
Gerçi Kıta Avrupası hukuk sistemi bu kelimeyi sevmiş ki kullanıyor. Fransızlar’da ve İtalyanlar’da “Concordat”, Almanlar’da “Konkordat” olarak geçiyor.
Ancak Anglo Sakson devletlerde, bence bu kelimeyi sevmediklerinden, Amerika’da “Chapter 11”, İngiltere’de ise “UK Scheme of Arrangement 26A” demişler. “Konkordato” kelimesini kullanmak yerine bir numara vermek, itibar açısından daha zararsız ve olumsuz bir içeriği çağrıştırmıyor düşüncesindeyim. Biz de keşke Konkordato’yu lugatımızdan çıkartsak… Herhangi bir şirket için, “Türk Borçlar kanununun ilgili maddesine başvurdu” desek, eminim duyanlarda “Konkordato” kelimesi kadar negatif etki yaratmayacaktır.
Bir ürün fikri bulmak, ürünü geliştirmek, üretmek, üretim hattını kurmak, çalışanları bir araya getirmek, şirket içi sistemi kurmak ve sonra da müşterilere ürünü satmak çok meşakkatli ve uzun bir süreç. Girişimciler işlerini kurarken, büyütürken ve geliştirirken binlerce zorlukla karşılaşıyorlar. Hep risk alıp, hep riski yönetiyorlar. Bir şirketi kurmak ve büyütmek cidden çok zor ve girişimci maddi ve manevi çok ağır bedeller ödüyor. Fakat tüm çekilen zorlukların ve ödenen bedellerin neticesinde, topluma istihdam sağlayan, ülkeye katma değer üreten ve devlete vergi ödeyen işletmeler ortaya çıkıyor.
Bu işletmeler belli bir büyüklüğe geldiklerinde artık girişimcinin değil, toplumun malı. Tedarikçiler, çalışanlar, kreditörler, devlet, bölge halkı, herkes şirketin bir paydaşı oluyor. Bu kadar paydaşı olan işletmelerin ayağı tökezlediğinde bir yardım eline ihtiyaçları oluyor, ki o ele tutunup, ayağa kalkıp, paydaşları ve toplum için değer üretmeye devam etsinler. Gerekirse şirketin sahipliği değişsin; ama şirket yaşasın ve ülke ekonomisine ve çalışanlarına değer üretmeye devam etsin.
Konkordato finansal ve ticari borcu olan, nakit sıkıntısına düşmüş bir şirketin, mahkemeye başvurup “ben şu anda kredi borçlarımın taksitlerini ve faizimi ödeyemiyorum, hatta ticari borçlarımı, vergi borcumu ve işçilerime maaşlarını bile ödeyemiyorum, benim zamana ihtiyacım var, zamanı alırsam bir plan yapıp işlerimi tekrar yoluna koyacağım, mal varlıklarım değerlenecek ve borçlarımı geri ödeyebileceğim” iddiasında bulunmasıyla hukuki bir koruma şemsiyesine girmesini, durumun korunması sayesinde tüm geçmiş borçlarını ödemeye belli bir süre ara vermesini ve alacaklılarıyla hukuk koruması altında anlaşma sağlamasını ifade ediyor.
Konkordato’da geçici mühlet süresi 3 ay artı 2 ay toplam 5 aya kadar alınabiliyor; kesin mühlet ise 18 aya kadar uzayabiliyor. Böylece şirketin likiditesi ve işletme sermayesi şirket içinde kalıyor ve şirketin ticareti devam ediyor. Yeter ki şirket o koruma sürecinde alacaklıları ile anlaşsın ve işlerini tekrar yoluna koyacak bir iş planını hayata geçirebilsin.
Türkiye’de ve diğer coğrafyalarda büyük montanlı finansal yeniden yapılandırmalar yapmış bir profesyonel olarak, konkordatoyu tüm diğer alternatifleri tüketmedikçe tavsiye etmiyorum. İsmi bir defa korkordatoya bulaşmış bir şirketin tekrar uygun koşullarda ticari kredi ile ticaret yapması mümkün olmayacaktır. Şirket ancak peşin ödemeyle mal alabiliyor olup, bankalardan yeni işletme sermayesi finansmanını da eğer bulabilirse çok kısıtlı bulacaktır. Şirketin nitelikli çalışanları başka şirketlerde iş arayıp işten ayrılabilecek ve şirket kaliteli yeni yetenekleri içeri çekemeyecektir. Sipariş verenler acaba bu şirket siparişimi üretemezse ya da teslim edemezse diye çekinip siparişlerini başka şirketlere kaydırabilecektir. Tüm bunlar ciro düşüşüne ve maliyet artışına neden olacaktır. Konkordato ilan etmiş bir şirket, bunlara ek olarak, mal varlıklarını elden çıkartarak likidite yaratmaya çalışsa dahi, varlıklarını ancak çok düşük bedellerle elden çıkartabilecektir.
Son bir aydır gazetelerin ve internetteki ekonomi sayfalarını okuyanlar, konkordato haberlerinin arttığına şahit oluyorlar.
Önümüzdeki dönemde konkordatolar daha da artabilir, çünkü tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de faizler artıyor, finansmana erişim hem pahalılaştı hem de zorlaştı. Ayrıca tüm dünyada bir talep yavaşlaması ve resesyon tehlikesi var.
Yaklaşmakta olan dalga, girişimciler, özellikle de kredi borcu ile yatırım yapan girişimciler için gerçekten büyük risk oluşturuyor. Kısa vadeli borcu olan, yatırımda yakalanan, varlıkları likit olmayan şirketler kemerlerini sıkı bağlamalı ve karlılıktansa likiditeye önem vermeliler. Her şirket kendi koşullarına göre önlem almalı ve neler yapılması gerektiğini öğrenmeli.
Konkordatoların sayısının artacak olması da ülkemiz ekonomisi için sistemik bir risk yaratıyor.
Biz dalgalı ekonomide şirket yönetmeyi ve kendi çözümlerimizi üretebilmeyi bilen bir ülkeyiz. Konkordatoların sayısının artmasını önlemek için devletimizin kural koyucu olarak yapabileceği çok önemli bir hamle var. Daha önce devletimiz bunu yaptı ve tekrar yapabilir. Devlet, bu hamleyle konkordato sayısındaki olası artışı bıçak kesiği gibi durdurabilir.
19 Temmuz 2019’da 5411 Sayılı Bankacılık Kanununun Geçici 32. Maddesindeki yapılan değişiklik ve ek olarak 18 Ağustos 2018 ve 12 Eylül 2019 tarihlerinde çıkan yönetmelikler, borçlunun bir koruma kalkanı altında finansal kreditörleri ile müzakere etmesine olanak sağlamıştı. Borçlunun konkordato yoluna gidilmeden sadece finansal alacaklılara olan yükümlülükleri yönünden koruma kalkanından yararlanmasını ve durumun korunması süresince (6 ay artı 6 ay) finansal alacaklılarıyla müzakereler sonucu anlaşarak faaliyetlerine devam edebilmesini öngören bu uygulama, Finansal Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması (“FYY”) olarak isimlendiriliyor.
İlgili kanunla likidite krizine girmiş birçok şirket bu dönemde, bu kanun sayesinde kreditörleriyle anlaşma sağlayabilmiş; ekonominin bir parçası olarak faaliyetlerine ve istihdam yaratmaya devam etmiş, satış yapmış, kar yaratmış ve içinde bulunduğu finansal zorluktan çıkmayı başarmıştır. Ek olarak ilgili kanun hem kreditörlere/bankacılara hukuki koruma vermiş hem de borçlulara zaman sağlayarak işlerini toparlamalarına imkan vermiş ve çeşitli özendirici vergisel avantajlar da sağlanmıştı. Eğer bir istatistiki çalışma yapılsa başarılı FYY sayısının başarılı konkordato sayısından kat be kat fazla olduğu ortaya çıkacaktır.
Ülkemizde reel sektör ve bankacılık sektörü el ele vererek ekonomideki dalgalanmaları atlatmayı çok iyi bilmektedir.
2000’li senelerde uygulamış olduğumuz İstanbul yaklaşımını, 2019’dan bu yılın Temmuz ayına dek uyguladığımız FYY’yi günümüzde de tekrar uygulamaya almamız, ülkemiz ekonomisi için önem taşımaktadır.
19 Temmuz 2023’de yürürlükten kalkan kanunun, yaşanmış örneklerden elde edilen öğrenimlerle revize edilmiş şekilde, ivedi olarak tekrar yürürlüğe girmesi hem konkordatoların yayılmasını azaltacak hem de ekonomide oluşabilecek sistemik riski bertaraf ederek istihdamın azalmasının önüne geçebilecektir. Türkiye Doğu Akdeniz’in ve Avrupa’nın fabrikası olma yolunda sağlam adımlarla ilerliyor. Dönemsel sıkıntıdan geçen şirketlerimizin zor zamanlarında milletçe yanlarında olmalıyız.
29 Ekim Cumhuriyet Bayramımızı şimdiden kutlarım. Cumhuriyetimizin 100. Yılı kutlu olsun. Nice yüzyıllara!
Sağlıcakla kalın.