Konkordato verileri aynı 2019 gibi

Güven SAK DÜNYA İŞLERİ

Türkiye bir süreden beri ekonomi yönetimini akla uygun bir rotaya oturtmaya çalışıyor. Bir yandan akıl dışı uygulamalardan arta kalan birikmiş riskleri temizlemek gerekiyor. Öte yandan bundan sonrası için güçlü bir politika çerçevesi tasarlamak. 

Geçmişin birikmiş risklerinin bugün hareket kabiliyetimizi ne kadar kısıtladığını uygulamalı olarak yaşıyoruz. İşe başlamadan odaklanılması gereken mıntıka temizliği Haziran 2023’ten beri enerjimizi israf ediyor. Ancak zaruri.

Şimdilerde geçmiş akıl dışının bayram haftası dönemine ait önemli risk birikimi unsurlarından Kur Korumalı Mevduat (KKM) temizliği başarıyla devam ediyor. Bir maraza çıkmadan işi bitirmeye az kaldı. 

Para politikası uygulamasını zayıflatan “döviz karşılığı TL swapları” ile ödünç rezerv biriktirme dünün bir başka önemli risk birikimlerinden biriydi. Bakın orada bankanın kendine ait rezervleri artarken sorunlu ödünç rezerv işinin de sonuna geldik. 

Ama ne olmadı? Enflasyon bekleyişleri hala Merkez Bankamızın yıl sonu enflasyon tahminleri/ara hedefleri ile uyumlu hale gelmedi. Bunda birden çok neden var ama en önemlisi hala “Haziran 2023’te ekonomi yönetiminde atılan rasyonele dönüş adımı taktik bir karar mıydı?” kuşkusu, bana sorarsanız. Nedir bu taktik mi, stratejik mi meselesi? Bu dönüşe karar veren irade, bu işin ne kadar arkasında durur kuşkusu aslında. 

Bu kuşku nedeniyle, enflasyonla mücadele açısından gerekenden daha sıkı tutuyor işi idarecilerimiz benim anladığım. Çok da haksız sayılmazlar. Geçmiş uygulamalardan kaynaklanan o stratejik mi yoksa taktik mi kuşkusu pek derin.

Konkordato verileri hadiseyi özetliyor

İşi gereğinden daha sıkı tutmak deyince doğrusu benim aklıma TL ticari kredilerle ilgili miktar kısıtlaması geliyor mesela. Hani o “kredilerin artış hızı yüzde 2’yi aşmasın kısıtlaması”. İşte TL ticari kredilerdeki o miktar kısıtlaması, ticari kredi maliyetini politika faizinin ima ettiğinden, enflasyonla mücadele için gerekenden daha yükseğe taşıyor.

Doğrusu ben 2024 yılının ilk yedi ayına ait konkordato verilerine bu çerçevede de bakmak gerektiğini düşünüyorum. Yandaki grafik 2018’den 2024’e her yıl ilk yedi aylık konkordato verilerini gösteriyor. Ne diyor bu veri? 2024’ün ilk yedi ayında 2023’e göre konkordato sayısı neredeyse yüzde 200 artıyor. 2024 yılının ilk yedi ayındaki konkordato sayısı aynı 2019’daki konkordato sayısına ulaşmış görünüyor. Hatırlayın. Trump dönemi, Rahip Brunson krizini, işte o dönem gibi. Bu ilk tespit.

İkinci tespitime geçmeden öncen önce konkordatonun ne olduğunu hatırlatayım. Borçlu firma, borçlarını vadesi geldiği hâlde ödeyemeyecekse borçlarını ödeyebilmek ve muhtemel bir iflâstan kurtulmak için konkordato talep edebilir. Konkordato başvurusunda bulunabilmek için borçlu tarafın konkordato onaylandığı takdirde borçlarını ödeyebilecek durumda olması gerekir. Yani, borçlu taraf batmamıştır, ödeme zorluğu içindedir yalnızca. Buradaki rakamlara iş bitti, iflaslar başladı diye bakmamak lazım, önce bunun bir altını çizeyim. Buradaki hadise esasen hep o kuşkudan. 

Demek ki neymiş? Tedbir almak, programı güçlendirmek için daha zamanımız varmış. Enflasyonla mücadelenin ille de olumsuz istihdam sonuçları olması gerekmezmiş. Hatta 2019’daki Brunson krizinin olumsuz iktisadi etkileri de sınırlı olmuştu diye hatırlıyorum ben. Bu da olsun ikinci tespitim. 

Üçüncü tespit ise şöyle olabilir: Konkordatolardaki artış bu kez ticaret ve inşaat şirketleri yanında tekstil ve hazır giyim firmalarında görülüyor. Tekstil ve hazır giyime doğru ayrıca bir odaklanmanın faydası var. Özellikle programın sürdürülebilirliği açısından bakıldığında.

2019’dan farklı olarak 2024’te konkordato sayısı açısından öne çıkan iller arasında, Uşak, Gaziantep, Denizli, Bilecik, Ağrı, Nevşehir gibi iller öne çıkıyor. Tekstil ve hazır giyime bir daha bakalım dediğim işte o.

İkinci grafik aslında Türkiye’de özellikle 2022’de net kurulan şirket sayısında da bir azalma olduğunun altını çiziyor. Nedir net şirket sayısı? Kurulan şirket sayısı artmazken kapanan şirket sayısı artıyor. Bu da olsun üçüncü tespit.

Kuşku bulutlarını yapısal adımlarla hemen dağıtmaya başlayın

Doğrusu ben mevcut para politikası çerçevesinin bir an önce memleketin yapısal reform önceliklerini ortaya koyan, yeni büyüme perspektifimizi ve stratejimizi tanımlayan bir programla tamamlanması gerektiğini düşünüyorum. 

Ortadaki kuşku bulutlarını dağıtmak için atılması gereken ilk adımlar zaten ortada: Türkiye İstatistik Kurumu’nu (TÜİK) bir an önce bağımsız bir enstitü haline getirin. Merkez Bankası başkan ve başkan yardımcılarının kolaylıkla görevden alınabilmesine imkân veren Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi düzenlemelerini bir an önce kaldırın. Ortadaki hatayı düzeltin. 

Kısa vadede bakıldığında, TL ticari kredilerde maliyeti enflasyonla mücadele için gerekenin üstüne çıkartan miktar kısıtlamasını bir an önce kaldırın. Türkiye, Brunson krizini Kredi Garanti Fonu’nu (KGF) yoğun olarak devreye sokarak aşmıştı. Gerekirse yine öyle yapmak için hazırlıklara başlayın.

Nedir? Harekete geçin. Programla ilgili kuşku bulutlarını seri adımlarla dağıtın.  Unutmayın stratejik mi, taktik mi kuşkusudur bu enflasyon bekleyişlerinin intibakını zorlaştıran. Ekonomik programın ve Türkiye’nin önünü açın. Yalnız çabuk olun, sallanmayı bırakın

Tüm yazılarını göster