Dünyanın 2008 Krizi’nin hemen ardından girdiği salgın krizi karşısında ülkeler farklı tepkiler verse de iktisatçılar, yerel düzeyin (kendi ülkelerinin) dışına çıktıklarında krizi, dünya döviz rezervinin %63’ünün dolar cinsinden olması, ekonomik büyüklüğü, siyasi ve askeri üstünlüğü, nedeni ile ABD üzerinden okudular.
Krizi çözmeye yönelik iktisat politikaları özellikle Batı ülkelerinde sorgulandı ve sorgulanmaya devam ediyor; Doğu toplumlarında bu sorgu çok cılız kaldı. İslam ülkelerinde dini ve otorite rejimleri nedeniyle; Çin gibi ülkelerde de otoriter rejimlerin yanında entelektüel sınıfın partiye bağlılıkları (bu durumda ne kadar entelektüel kimlikleri kalır bu da ayrıca irdelenmeli) nedeniyle sorgulama yapılamadı. Bunun nedeni de halkın iradesinin önemsiz ya da kayda değer görülmemesi.
Hâlbuki bir iradenin olduğu yerde, her zaman farklı bir çözüm yolu/politika vardır. Aslında bu bile geçerli bir sorgulama için yeterli değil. Toplumun iradesinde bölünmüşlük çoksa, hangi yöne gidileceğine karar verilemeyebilir ya da daha da önemlisi, kaynakların ne kadar harcanacağı, nereye harcanacağı, kimin için harcanacağı konusunda anlaşmazlığa düşülebilir.
ABD Merkez Bankası’nın (Fed) faiz kararı beklenirken ABD’de bu tartışma daha da alevlendi. 2008 ve salgın krizleri sırasında merkez bankalarının ekonomideki rolü arttı, bu onların (özellikle Fed, İngiltere Merkez Bankası, Avrupa Merkez Bankası) tercihi değildi. Merkez bankalarının keyfi bozuldu. Çünkü 2008 mali krizi, ardından gelen kurtarma paketleriyle birlikte, siyasi çekişmelere (görünüşte olmayan) iyi ayarlanmış olması gereken küresel bir ekonomik sistemin göbeğini açığa çıkardı. Nitekim Fed’in eski Başkanı Alan Greenspan'in krizden sadece bir yıl önce bir İsviçre gazetesine verdiği demeçte, “2007 öncesi dünya merkez bankacıları için bir cennetti” demişti.
Şimdi başta Fed olmak üzere merkez bankaları sahneden inmeden enstrüman değiştirmekte. Çünkü farklı bir müzik türüne geçiyorlar. Metaforu bırakırsak merkez bankaları parasal kolaylaştırma politikasından (düşük faiz, genişleyici para ve maliye politikası) vazgeçiyorlar. Artık bu genişlemeyi durdurma zamanının geldiğini söylüyorlar.
Demokratik ülke yönetimine sahip olan hemen her ülkede biraz okuyanlar yükselen enflasyon nedeniyle genişleyici/kolaylaştırıcı politikaları yeniden ele alıyorlar ve şu soruyu soruyorlar: Acaba krizle geçen yaklaşık 13 yıl sonunda uygulanan kolaylaştırıcı politikalar aslında kolaycılığa kaçmak mıydı?
Bu sorunun yanıtı iktisat politikasına bakışınız veya ideolojinize göre değişir. Değişmeyecek olan, iktisat teorisinin/teorilerinin bu duruma nasıl baktığıdır. Burada da tek doğru yoktur. Ancak önümüzdeki yıllarda ekonomide yaşanacak olanlar doğru yanıtın ne olduğunu bize gösterecek.
Batı ülkeleri henüz bu tartışma ateşinin kora dönüşmediğini düşünmekte.
Türkiye gibi sığ tartışmaların egemen olduğu bir ortamda ekonominin kutsal kasesi olan makro ekonomi ne yazık ki ehil olmayanlarca tartışma konusu yapılmakta. Bundan dolayı da insanlarımız manşetlerde yer olan “ünlü iktisatçı xxx” şunu dedi haberleriyle Makpela Mağarası’nda yarı uyanık bir durumda yaşamını idame ettirmeye çalışmakta.
Dolayısıyla bu hafta TCMB tarafından açıklanacak politika faiz oranı da iktisat biliminin değil, mitlerin oranı olacak.