Sermaye piyasaları çoğu zaman, özellikle de reel kesimde, paranın kolay kazanıldığı bir yer olarak algılanır. Bir fabrikanın yıl boyunca ortaya koyduğu emek rekabetçi bir endüstride ancak düşük bir kar oranına evrilirken sermaye piyasalarında bir iki spekülasyon ile “parayı vurabilirsiniz”. Oysa sermaye piyasaları paranın sabırsızdan sabırlıya, riski ölçemeyenden ölçebilene, çeşitlendirmeyenden çeşitlendirene, grafikler üzerinde bir kaç çizgi çeken veya değer yatırımı gibi bir kaç yuvarlak kavramı tekrarlayarak yatırım yapanlarda hiç uyumadan piyasaları analiz edelere aktığı bir piyasadır. Bu nedenle bir kaç isim son derece büyük paralar kazanırken çoğunluk orta ve uzun vadede kaybeder.
Türkiye'de son dönemin popüler konusu carry trade de bu başlık altındaki bu konulardan bir tanesi. Teorik olarak sıfır faizli JPY borçlanıp TL’ye dönerek yüksek faizli TL enstrümanlarına yatırım yaptığınızda vade sonunda ciddi bir getiri ile ülkeden ayrılabilirsiniz. Nasıl olsa TL büyük dalgalanmalar yaşamıyor ve dalgalı kurdan ziyade kontrollü bir kur imajı çiziyor. Ancak bu anlatımda bir detay göz ardı edilmiş durumda. Borçlandığınız JPY’de büyük bir değerlenme olması veya borçlanma maliyetlerinin artması senaryosunda ne olacak.
Bu sorunun cevabını 10 Temmuz’dan bu güne yani 25 Temmuza kadar yüzde 6 civarında değerlenen JPY hareketi ile gördük. Tüm varlık sınıfl arında ciddi bir satış yaşanırken rating artışları ve TCMB’nin swap kararı sonrası 32.80 seviyesine kadar gerileyen TL dolar paritesi 31.10 seviyesine kadar yükseldi. Bazı yatırımcıların hala TL carry pozisyonlarından karda olduğunu hiç şüphe yok. Ancak bu kar alınan riskin bir karşılığı. Ve risk hala devam ediyor. Zira JPY’de 152 seviyesinin kırılması ile çok daha sert hareketler yaşanabilir.
Önümüzdeki hafta gerçekleşecek olan BOJ toplantısının bir faiz artışı veya varlık alımlarının sona erdirilmesine benzer bir kararla sonuçlanması bu seviyenin kırılmasını hızlandırabilir ve pariteyi 149 seviyesine kadar çekebilir. Kritik olan gelişme kurdan ziyade Japon tahvil getirilerinin izleyeceği seyir olacak. Zira yine teorik olarak Japon sermayesi yıllardır getiri peşinde koştuğu için gurbete çıkmış durumda. Şayet kur koruma maliyeti ve tahvil getirisi iç piyasaları daha çekici kılıyorsa para ülke içinde kalmayı tercih edecektir. Ancak bu tip pozisyonların carry trade olarak algılanmaması gerektiğini vurgulamak isterim. Aynı tarihte yani 31 Temmuz’da Fed de toplanıyor olacak. Ve bazı görüşler Fed’in eylül toplantısını beklemeden faiz indirmesi gerektiğini iddia ediyor. Eylül toplantısına kadar yeni enfl asyon ve istihdam verileri açıklanacağı için Fed’in beklemeyi tercih edeceğini düşünüyorum. Ancak bir sürpriz yapar ve faiz indirimine giderse özelikle hisse endeksleri bu gelişmeye çok negatif tepki verecektir. Merkez bankalarının yarattığı belirsizliğe ek olarak bir de ABD politikasının yarattığı belirsizlikleri göz önüne alırsak artık volatilitenin çok daha artacağı bir döneme girdiğimizi söylemek hatalı olmaz.