Depremin yıkıntıları altında yitirdiğimiz on binlerce canımız için yüreklerimizin dağlandığı bir dönemden geçiyoruz. Felaketin adını bu kez Kahramanmaraş ve Hatay illerimiz koydu. 7.7 Pazarcık ve 7.6 Elbistan merkezli iki şiddetli depremin ardından Hatay’da 6.4 ve 5.8 şiddetinde iki büyük sarsıntı daha gelince yıkım ve can kayıpları büyük oldu.
Deprem fırtınasını başlatan 7.7 büyüklüğündeki Pazarcık depremine gecenin kör karanlığında, uykularının en tatlı anlarında yakalanan milyonlarca yurttaşımız o anda can telaşına düştü. Yontma taş devrinden itibaren insanlığın yaşam izlerini taşıyarak günümüze kadar ulaştıran Anadolu’nun kadim şehri Hatay başta olmak üzere Kahramanmaraş, Gaziantep, Adıyaman, Adana ve Malatya’da kentlerimiz, ilçelerimiz ve köylerimizde canlarımız enkaz altında kaldı…
Gün ışıyıp felaketin boyutları ortaya çıkınca bütün ülkenin nefesi kesildi ve o anda Anadolu medeniyetinin o büyük hümanizması ile yoğrulmuş bu yurdun insanları, bu topraklara bir kez daha düşen o büyük acıyı kocaman yüreklerinde öylesine büyük hissettiler ki; yankısı ülkenin dört bir yanından deprem bölgesine uzanan büyük bir yardım eline dönüştü…
İnsan iki türlü göz yaşına hakim olamıyormuş meğer; bir yüreğini kahreden acısıyla baş başayken, bir de o kahredici acı içinde dahi ona umut olan insanlığı bulduğunda. Büyük Rus yazar Lev Tolstoy’un veciz sözünde anlamını bulduğu gibi; “acı duyuyorsan canlısın, başkasının acısını duyuyorsan insansın.” İşte bu depremde bir kez daha fark ettiğimiz o büyük insanlığımızla acımızı bir nebze de olsa hafifletmeye çalıştık.
“Depremde 45 bini aşkın insanımızı kaybettik” sözü bize ağır gelmeli. Çünkü yitip gidenler o büyük insanlığın değerli bireyleriydi. Enkaz altında kalmasalardı onlar koşacaktı tanımadığı insanların yardımına. Depremler bu kocaman yürekleri durdurmamalı. Bunu sağlamak zorundayız…
Şili başardı, biz de başarmalıyız
1960 yılında meydana gelen ve 9.5’lik büyüklüğüyle dünyanın ölçülebilen en büyük depremini yaşayan Latin Amerika ülkesi Şili, artık 8’in üzerindeki depremlerde dahi can kaybı vermiyor. 15-20 yılda bir yıkıcı depremler yaşayan Şili, deprem yönetmeliklerini sıkılaştırarak önlemlerini aldı. En son 2010 yılında gerçekleşen 8.8 büyüklüğündeki depremde 500’den fazla kişi hayatını kaybedince, yerel halkı yaklaşan tsunamiye karşı uyarma ve tahliye konusundaki başarısızlığıyla yüzleşen Şili, aldığı önlemlerle organizasyon ve koordinasyon bakımından çok şeyi değiştirdi. Depremde toprak tepkisi üzerine yeni bir çalışma yaparak yönetmeliğine toprakların nasıl sınıflandırılması gerektiği konusunu da ekledi. Özellikle 2010'daki depremde ülkede sismik sensör ağı ve telekomünikasyon sistemlerine yönelik büyük harcamalar yapıldı. Deprem öncesi ve sonrası çalışmalar açısından devlet kurumları arasındaki iş birliği ve koordinasyon güçlendirildi. Eğitimle insanlara depremde nasıl tepki vermeleri öğretildi. Gelinen noktada Şili artık 8’in üzerindeki depremlerde dahi can kaybı vermiyor.
Ülkemizde ise sadece yakın tarihimizden örnek verecek olursak; henüz acısı taze olan Kahramanmaraş depreminde resmi açıklama ile yaklaşık 45 bin, 2020 Ege Denizi depreminde 117, 2020 Elazığ depreminde 44, 2011 Van depreminde 644, 2020 Elazığ depreminde 41, 2004 Ağrı depreminde 18, 2003 Bingöl depreminde 177, 1999 Gölcük depreminde ise 17 bin insanımızı yitirdik. Başka ülkelerde 8’in üzerindeki büyüklükte depremlerde ölümler olmazken, bizde 5’in üzerindeki depremlerde bile canlarımızı yitiriyoruz.
Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında yeni bir ekonomik vizyon kazandırmak için çalışmalara başlanmışken aynı zamanda Anadolu’da yaşamanın karşımıza çıkardığı tüm riskleri iyi analiz ederek, bu risklerden en az etkilenecek şekilde çözümler üretmek zorundayız. Deprem, kuraklık, çevre kirliliği, göç, savaş gibi tehditleri, dünyanın bu en güzel coğrafyasında sürdüğümüz yaşamı bize zehir edecek riskler olmaktan çıkarmak zorundayız. Bu ülkenin kocaman yürekli insanları bunu fazlasıyla hak ediyorlar.
Depremde yitirdiğimiz yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyoruz.
Başın sağ olsun Türkiye.