Cari açık sorunu yaşayan ülkeler için ihracatı artırmak yaşamsal öneme sahip. Bundan dolayı birçok ülkede, ihracat yapan sektörler ve firmalar kollanır. İhracatçı firmalar elbette homojen değil. Bazıları büyük firmalar bazıları da KOBİ.
Son zamanlarda KOBİ’ler sermaye yapıları güçlü olmadığı için küçümsenmekte hatta “zombi firmalar” olarak tanımlanmakta. Bu tanımlamayla özellikle küçük ölçekli firmaların aslında ölü olduğu ve yapılan teşvikler sayesinde ayakta kaldığı ifade edilmekte. Açıkçası bu firmalar aşağılanmakta. KOBİ’lere yapılan bu aşağılama, aslında gerçeği yansıtmamakta.
KOBİ’ler sermaye yetersizliği çekmekte, büyük firmalarla rekabet etmekte zorlanmakta. Neoklasik iktisadın “rekabet edemiyorsan yok olmalısın” bakış açısının iktisat politikalarına yansımasıyla da sorun daha da büyümekte.
Türkiye’de de bakış açısı böyle. Bu firmaların temsilcileri (adlarına STK deniyor) üyelerinin durumunu hükümete yansıtmıyor. Bundan dolayı da KOBİ’ler vergi, SSK primi gibi yükümlülüklerini büyük firmalar gibi yerine getirmelerine rağmen (aynı oranda prim, vergi ve stopaj ödedikleri halde) krediye ve sermaye araçlarına erişmekte büyük zorluklarla karşı karşıya kalıyor. Buna rağmen finansal sistem (başta bankalar) bu firmalarla uğraşmayı kendileri için yük olarak görüyor. KOBİ’lere yönelik çalışan bankalar da son yıllarda tercihlerini daha çok büyük firmalardan yana kullanıyor. Bu eğilim, hükümet tarafından da benimseniyor.
Nitekim neredeyse son bir yıldır KOBİ’lerin krediye erişimi imkânsız hale geldi. Krediye erişim iki türlü engelleniyor: İlk olarak, KOBİ’lere, özellikle mikro ve küçük ölçekli firmalara açıklanmamış bir blokaj uygulanıyor. İkincisi ise kredi faiz oranları o kadar yüksek ki firmalar kredi almaktan caymak zorunda kalıyor.
İktisat, bir tercihler bilimidir. Örneğin belli bir bütçe kısıtı altında sinemaya gidiyorsanız kitap satın almaktan vazgeçersiniz. Dolayısıyla hükümet, KOBİ’lerden vazgeçip büyük firmaları kolladığında yarattıkları istihdam, katma değer ve ihracattan da mahrum olmaktadır. Hâlbuki Türkiye’de KOBİ’ler Türkiye ekonomisinde önemli bir ağırlığa sahip.
TÜİK’in 2022 için açıkladığı verilere göre KOBİ’ler toplam girişim sayısının yüzde 99,7’sini, toplam istihdamın yüzde 70,6'sını, personel maliyetinin yüzde 47,5'ini, cironun yüzde 42,5'ini, üretimin yüzde 36,3'ünü ve faktör maliyetiyle katma değerin yüzde 36,4'ünü oluşturmakta. Diğer yandan KOBİ büyüklük gruplarına göre incelendiğinde; küçük ölçekli firmaların yüzde 51’i düşük teknoloji, yüzde 30,6’sı orta-düşük teknoloji, yüzde 17,4’ü orta-yüksek teknoloji ve yüzde 1’i yüksek teknoloji sınıfında üretim yapmakta. Orta ölçekli firmalarda bu oranlar sırasıyla yüzde 51, yüzde 28,7, yüzde 18,8 ve yüzde 1,5 düzeyinde gerçekleşmekte. Bunun yanında KOBİ’ler toplam ihracatın yüzde 31,6'sını, ithalatın ise yüzde 15,4'ünü yapmaktalar.
Sonuç olarak KOBİ’ler istihdam deposu olmanın yanında, yapmış oldukları ithalattan fazla ihracat yaparak bu ülkenin cari açığını azaltan bir yapıya sahip. Büyük firmalar onca teşvike, kredi tahsisine rağmen ihracatın yüzde 68,4’ünü, ithalatın ise yüzde 84,6’sını gerçekleştirmekte, yani büyük ölçekli firmalar dış ticaret açığını artırmakta.
Yıllar önce Turgut Özal “ben zenginleri severim” demişti. Mevcut hükümet de bazı yıllarda büyük sermayeyle çatışıyor gözükse de onlarla gizli bir aşk yaşamakta. Uygulanan makro iktisat politikaları da büyük firmalar için çalışmakta. Bu politikaların daha ileriye taşınması, bir taraftan işsizliği artıracak, diğer yandan da firma sayısı azalacağı için rekabeti olumsuz etkileyecek; bu da büyük firmaların kâr marjlarını yükseltmesine olanak sağladığı için enflasyon oranını daha da yukarıya çekecek. Küçük bir örnek verelim. Kent içine AVM yapılmasına izin veren hükümet, küçük ölçekli firmaların yok olmasına ve fiyatların yükselmesine neden oldu. Böyle olunca da bir bardak kahve 100 TL’ye içilmekte.
İktisat, iktisatçıların, özellikle göbek bağı başkalarının elinde olmayan iktisatçıların işidir. Yani herkes işini yapmalı. Hükümette bu iktisatçılara kulak verirse yanlış yapılmaz, yapışa da geri dönüşü hızlı olur. İncil de söylendiği gibi Sezar hakkı Sezar’a (Matta, 22).
Okuma Önerisi: İktisat ve Toplum Dergisi, Mayıs 2024 Sayısı