KKM yükü kime kalacak sorusuna yanıt arayan DÇM’ye baksın!

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

✔ KKM'nin ne zaman sona erdirileceğini seçim tarihi belirleyecek. Seçim zamanında yapıldığı takdirde uygulama en az Haziran 2023'e kadar sürecek, buna göre ağırlıklı vade sonu Eylül 2023 olacak; yani bomba o tarihte patlayacaktır.

✔ Peki bu patlama kimleri etkileyecek ya da fatura kimlere kesilecek? Yanıtı tahmin etmekle birlikte yarım yüzyıl önceki DÇM uygulamasının sonunda olanlara bakmakta, DÇM'yi de en yetkin isimlerden biri olan eski Hazine Müsteşar Yardımcısı Özyıldız'ın yazdıklarından okumakta yarar var...

“Durum ortada, KKM’nin bir yükü varsa işte o da bütçeden karşılanıyor” diye düşünüyorsanız, acele etmeyin! Keşke KKM’nin yükü o kadarla sınırlı olsa...

KKM için bütçeye binen yükün, uygulama sona erdiğinde (ki bir gün mutlaka sona erecek) ortaya çıkacak yükün yanında esamisi bile okunmayacak.

Bütçeden yapılan ödemeyi küçümsediğim için böyle demiyorum tabii ki, hepimizin cebinden para çıkıyor sonuçta. Uygulamanın ilk dört ayında tüm vatandaşların cebinden 555’er lira alındığını bu köşede 19 Temmuz’da yazdım. Ne var ki gün gelecek, ekonomiye çok daha büyük, çok daha vahim sonuçlar doğuracak bir yük binecek.

Gelecek olan o gün, yani felaket yaşanacak olan gün, uygulamanın bitiminden sonra vadenin dolacağı gün. Uygulama normalde bu yıl sonu bitecek ve ağırlıklı vade üç ay olduğu için felaket Mart 2023’te yaşanacak. Ama eğer seçim zamanında yapılacaksa KKM uygulamasının süresi mutlaka ama mutlaka uzatılacak ve vade bitiminin seçim sonrasına kalması sağlanacak.

Başka çare yok! 8 Temmuz’da 1.1 trilyona yaklaşan ve giderek artan KKM büyük olasılıkla yıl sonunda 1.8 trilyonu bulacak. Bu tempoda artışla 2023’ün ortasında da 3 trilyonluk bir büyüklüğe ulaşılacak.

KKM, şimdilik elimizde tuttuğumuz ama bir gün pimini birilerinin çekeceği bombadır. Pim 2023 ortasında çekilirse patlama seneye eylül gibi hissedilecektir.

Bu köşede dün bir senaryo yazdım. Uygulamanın bu yıl sonu bitirilmesi halinde ağırlıklı vade de üç ay olduğuna göre 2023’ün martında ne olabileceğini irdelediğim bir senaryo... O senaryoya göz atmanızı öneririm.

Uygulama 2023 ortasına uzatıldığı ve KKM bakiyesi 3 trilyonu bulduğu takdirde neler olacağını da varın siz hesap edin!

Bu fatura kime çıkacak?

KKM ilk gündeme geldiğinde bunun yıllar öncesinin dövize çevrilebilir mevduat (DÇM) uygulamasının bir benzeri olduğu ifade edildi. Sahi neydi DÇM uygulaması, niye başlatılmış, nasıl gelişmiş ve daha da önemlisi nasıl bitmiş ve bir maliyet ortaya çıkmışsa bunu kim üstlenmek durumunda kalmıştı. Çoğumuz DÇM’nin adını biliyoruz da ne olduğu konusunda pek fikrimiz yok; yok çünkü DÇM yarım yüzyıl önce gündeme getirilmiş bir uygulama.

Bu konuda araştırma yaparken bulabileceğim en sağlam kaynağa ulaştım. Eski Hazine Müsteşar Yardımcısı Hakan Özyıldız’ın bloğunda yazdığı bir yazıya rastladım. Özyıldız’ın 1 Mayıs 2017’de kaleme aldığı yazıda tüm sorularımın yanıtını buldum.

KKM’de sonuçta ne olacağını zaten görüyordum ve bunu dün yazmıştım ama Özyıldız’ın DÇM ile ilgili yazısını okuyunca iyice emin oldum ki bu KKM yükü DÇM’den çok daha büyük bir bela oluşturacak. Üstelik DÇM döneminde katı bir kambiyo rejimi uygulanıyordu ve yük Hazine’ye kalmıştı; vatandaş doğrudan bir fatura ödememişti, oysa şimdi öyle değil ve yükü hep beraber paylaşacak, faturayı hep beraber ödeyeceğiz.

Özyıldız: "DÇM'nin yükü Hazine'ye kaldı"

Eski Müsteşar Yardımcısı Hakan Özyıldız, detaylı olarak anlattığı DÇM uygulamasında sonuçta faturanın Hazine’ye kesildiğine dikkat çekiyor. Yani sonuçta bir fatura çıkıyor; bu kaçınılmaz ve bu faturayı birinin ya da birilerinin ödemesi gerekiyor.

Özyıldız'ın bloğunda 1 Mayıs 2017'de yer verdiği dövize çevrilebilir mevduatla ilgili yazısını kısaltarak aynen aktarmak istiyorum.

★★★

J.J.Rousseau’nun güzel bir sözü vardır; “Tarih, okuyana kendi gözünün görme derecesine göre yol gösterici bir kılavuzdur” der.

Bu deyişten yola çıkarak, içinde bulunduğumuz dış borç ve hazine garantileri sorununa bakışınızı (Özyıldız’ın 2017’deki duruma işaret ettiğine dikkatinizi çekerim) biraz daha netleştireceğine inandığım için sizi 1970’lere götüreceğim. Hani meşhur deyişle “70 cente muhtaç olduğumuz” yıllara...

O dönemde Türkiye katı bir kambiyo (sermaye hareketleri) kontrol rejimi uygulamaktadır. Ülke ekonomik sınırları içine dövizle işlem yapmak yasaktır.

İlk DÇM hesabı 1967'de açıldı

Döviz açığı o yılların da ana sorunudur. Dışarıdan döviz gelmesini sağlamak amacıyla dövize çevrilebilir mevduat (DÇM) hesapları ilk kez 1967 yılında açılır. Yurtdışında çalışan işçiler, serbest meslek sahipleri, müstakil iş sahipleri ve dışarıda yerleşik gerçek ve tüzel kişilere yurt içindeki yetkili bankalarda döviz hesabı açma hakkı verilir. Açılan hesaplardan, hesap sahibine dövizli işlem hakkı tanınır.

Başta Almanya olmak üzere Avrupa’da çalışan işçilerimizin oradaki bankalarda düşük faizle tuttukları paralarını Türkiye’ye getirmeleri teşvik edilir. Merkez Bankası ile yirmi yerli banka arasında protokol imzalanır ve açılan DÇM hesaplarındaki dövizler Merkez Bankası’na devredilir.

DÇM’ye kur garantisi veriliyor

Ancak burada çok hayati bir karar alınır. Merkez Bankası, hesaplara Hazine adına kur garantisi verir. Diğer bir deyimle oluşacak kur farkları bütçeden ödenecektir. Çünkü bu bir kısa vadeli dış borçlanma yöntemidir.

Başlangıçta pek ilgi görmeyen DÇM’ler bir süre sonra hızlanır. İşçisi, ithalatçısı aklınıza gelebilecek herkes hesap açmaya başlar. Toplamı 3.5 milyar doları bulan döviz Türkiye’ye akar. Rakamı küçümsemeyin. Artışın hızlandığı o yıllarda yıllık cari işlemler açığı 200 milyon dolar, toplam ithalat 10 milyar dolar civarındadır.

Yani DÇM’lerden gelen kaynak o yıllar için önemlidir.

Öneminin bir nedeni de 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nın sonrasına denk gelmesidir. Yani ambargo yılları. Dışarıdan borçlanmanın zorlaştırıldığı yıllar. Türkiye’ye baskı uygulanan dönem.

Dış borçlanmada böylesine önemli rol oynayan DÇM’ler, bankaların dövizlerini TCMB’ye devredip TL almaları ve bu yerel para kaynağını krediye dönüştürmeleri sonucunda içeride bol bol kredi dağıtılır. Kredilerin çoğu yatırım yerine işletme sermayesi olarak kullandırılır.

DÇM enflasyona yol açmaya başlıyor

Gün gelir, DÇM’lerin para arzı artışına ve enflasyonun hızlanmasına neden olmaya başladığı değerlendirilir ve kullanımına sınırlandırmalar getirilir. Ancak 1977 yılının ilk aylarından sonra yeni hesap açılması çok yavaşlayınca TCMB ve bankalar, eski DÇM’lerin vadesi gelenlerinin geri ödemesini yapmakta zorlanmaya başlar.

Daha önemlisi, DÇM’lerin anapara ve faiz ödenmeleri, verilen kur garantisi nedeniyle, Hazine'ye aşırı yük olmaktadır. Sonunda uygulama 1978 yılında bitirilir.

Sonrası daha ilginçtir. Bu borçlar, 1981 yılından sonra devlet tarafından üstlenilir. O tarihte 2.5 milyar dolar kadar olan tutar Merkez Bankası veya devlet borcuna dönüştürülür.

Kısacası dövize olan bağımlılık, önce yurt dışında çalışan işçilere, ithalatçılara, ihracatçılara, Hazine’nin kur garantisi verdiği döviz hesabı açma yetkisi verilmesine, sonra da borcun tamamının Hazine tarafında ödenmesine yol açmıştır.

★★★

Hakan Özyıldız Türkiye’nin DÇM serüvenini anlattığı yazısına bir de son söz ekler. Özyıldız yazısını Mehmet Akif Ersoy’un şu sözüyle bitirir:

“Tarih tekerrür ediyor diye tarif ediyorlar, ibret alınsaydı tekerrür eder mi?”

1967’de başlatılan DÇM’den, 2021’in KKM’sine...

İbret alınmadığı çok ortada değil mi...

Aslında ibret almak isteyen için öyle yarım yüzyıl önceye dönmeye de gerek yok! Üç beş yıl öncesine baksalar yeter; Merkez Bankası’nın 2018 ve 2020’de yaptıklarına...

Tüm yazılarını göster