Geçen sene bu zamanlar COVID-19 sonrası global talep nereye düşer diye endişelenirken bugün büyük arz kısıtlarıyla karşı karşıyayız. Adeta kıtlık çağına girdik. Google’da kıtlık (shortage) kelimesinin aranma sayısı Aralık 2020’den beri 10 kat artmış. İlk kıtlığı geçen sene maske tedarikinde yaşamış, maske gibi “dandik” bir ürünün tedarik zincirinin bile anlık talep artışına cevap veremediğini görmüştük. Maske alımının karneye bağlanması meğer ileride yaşayacaklarımızın küçük bir işaretiymiş.
Tabii şu an arzında en büyük kısıt yaşanan ürün COVID-19 aşısı. Kimisi kabahati patent korumasına atıyor. Türkiye’deki aşı tedariki problemi için Uğur Şahin’i suçlayan toplumsal adaletçiler bile çıktı. Oysa bir ürünün patentine erişmekle o ürünü üretebilmek farklı şeyler. Patent dediğiniz bir tür tarif. Mesela elinizde bir kek tarifi varsa, ama fırınınız yoksa o keki yapamazsınız. Kaldı ki mesela benim gibi hayatta hiç fırın yakmamış biriyseniz hem tarifiniz hem fırınınız olsa bile yine kek yapamazsınız. Yani keki yapmakla ilgili bir hüner, bir kabiliyet de gerekiyor. Aşıyı üretmek için de patentte yazanların dışında kabiliyetlere ihtiyaç var. Bu kabiliyetlerin bir kısmı üreticide bir kısmı başka tedarikçilerde. Tedarik zinciri kurup, kompleks ürünler üretmek hem üretime hem de organizasyona dair kabiliyetler gerektiriyor. Aşı bu kompleks ürünlere güzel bir örnek.
Geçen ay ülkemizdeki bazı otomotiv fabrikalarının üretime ara verdiğini duymuşsunuzdur. Nedeni otomobillere koyacak çipleri tedarik edememeleri. Artık otomobil üretmek için çip gerekiyor. Çip üretmek içinse ayrı imalat ve organizasyon kabiliyetleri. Bu kabiliyetleri bir araya getirmek kolay olmadığı için, COVID-19 ile herkes eve hapsolup içinde çip olan yeni telefonlar ve tabletler alınca arabalara konacak çip üretecek fabrika kalmadı. Dünyadaki çiplerin büyük kısmı Güney Kore ve Tayvan’da üretiliyor. Önümüzdeki yıllarda çip üretim kapasitesini artırmak için Tayvan 100 milyar, Güney Kore 450 milyar dolar yatırım yapacaklarını açıkladı. Bu ülkeler ABD veya Avrupa’da tasarlanan çipleri de üretiyor. Hem otomobil hem de çip farklı ülkelere yayılan tedarik zincirlerine dayanan kompleks ürünler. Bu kompleks ürünleri üretebilen ülkeler kıtlık ekonomisinde avantajlı olacak.
Kıtlık ekonomisinde Türkiye’nin durumu ne olur? Hep Türkiye’nin güçlü imalat sanayiiyle övünürüz. Harvard Üniversitesi’nde yapılan Ekonomik Komplekslik Atlası’nda bir ülkenin ürettiği ürünlerin ne kadar az sayıda ve ne kadar zengin ülke tarafından üretildiğine göre ne kadar kompleks olduğu ölçen bir endeks var. Son 10 yılda Türkiye 53.’lükten 43.’lüğe yükselmiş. Filipinler’e yakın bir yerdeyiz. Polonya, Çin ve Tayland ilk 30’da. Yani imalat sanayiimiz güçlü ama o kadar da güçlü değil. Dahası artık ekonomimizin çoğu imalat sanayii değil hizmetler sektöründe. İzak Atiyas ve Ozan Bakış’ın çalışmasına göre, hizmetler sektöründeki istihdam 1980’de toplamın %30’uyken, 2018’de %55’e çıkmış. İmalat sanayii küresel rekabete açık olduğu için verimliyken, hizmetler sektörü tabiatı gereği yerel dinamiklere dayandığından son otuz yıldır hizmetler sektörümüzde verimlilik sürekli düşüyor. ABD’de ve Avrupa’da merkez bankaları para basıp talebi artırdığı zaman oralardaki hizmetlere talep artıyor, bizdeki hizmetlere değil. Hizmetler sektörünü dijitalleşmeyle modernize etmekte yavaş kalırken, üretimin değer kazanacağı kıtlık çağına da orta ayar sanayiyle girmiş bulunuyoruz. Buna da orta gelir tuzağı deniyor.