İlk yazıda, “kasa kültürü” dediğimiz zaman “ne anlamamız gerektiğini” birey ve toplum davranışlarına yansıyan bileşenlerle tanımlamaya çalıştık. İkinci yazıda kasaba kültürünün “plan disiplinini” devre dışı bırakarak nasıl kaynak israfı yarattığı üzerinde durduk. Üçüncü yazı, artan bağlantılar, iletişim-etkileşim ve işbirlikleri bağlamında alış-verişin omurgasını oluşturan “güvenin” yaratılması için “hukuk sisteminin güçlenmesi ve hukuk bilincinin yükselmesinin” kasaba kültürü zehrinin panzehri olduğu genellemesini sorguladık. Bu yazıda, kasaba kültürünü besleyen tarihsel gelişimin bugüne yansıyan etkilerini tartışmaya açacağız. Bu yazının merkez düşüncesini “İşiyle ilgili yetkinliklerine güvenmeyen, şans eşitliği yaratan ortamda başkalarıyla rekabeti göze alamayan, sistem boşluklarından yararlanarak, eş-dost kayırmacılığından beslenen, değer katmadan, toplumun ürettiği pastadaki payını büyütmeye çalışan kifayetsiz muhterislerin kasaba kültürüne sığınır” varsayımı oluşturuyor.
İhtiras aşır güçlü istek demektir. Türkçe karşılığı tutkudur. İlkeli tutku, bir hedefe ulaşmak için insan enerjisini güçlü biçimde odaklayarak başarıya götürür. İlkesiz tutku, özellikle de “kasaba kültüründe” yaygındır; değer üretmeden ve katmadan servet ve sermaye, makam ve mevkii sahibi olma peşinde koşar. Kifayetsiz muhterisler ne denli geniş yaşam alanına sahipse, toplumun kaynakları o denli israf edilir; eşitsizlik ve adaletsizlik de o denli artar. Kaynaklarımızı etkin ve verimli değerlendirerek refahı artırmak istiyorsak, kifayetsiz muhterislerin beslendikleri kaynağı, kasaba kültürünü toplumsal dengeleri bozan etkilerini en aza indirmeliyiz.
“Kıt menfaat toplumu”
Ersin Kalaycıoğlu (1), ülkemizdeki geçim örgütlenmesinde yarı-yasal, yarı-resmi kayıt dışı yapının çok uzun bir tarihi olduğunu belirtiyor: Bizim toplumumuzda bin yıllardır süren servet ve gelir eşitsizlikleri yerleşik bir düzen haline gelmiştir. Osmanlı döneminde de iki grup ya da zümre vardır: Biri, siyasi iktidar sahibidir; ülkeyi yönetir. Bu grup vergi vermeyen, üretim yapmayan askeri zümredir. Eşraf, ayan ve ağa-yanaşma ağı toplumun derinliklerine yayılmıştır. Toplumun sahip olduğu ve ürettiği servet ve sermaye padişah, saray ve askeri zümre ile onlarla yerel hayatta güçlü ilişkiler kuran “eşraf” diye tanımlanan dar bir zümrenin elinde birikmiştir. Diğeri, üretim yapan, vergi veren, askeri giden “reaya”. Reaya büyük ölçüde topraksız köylü, küçük çiftçi ve göçebelerden oluşur. Reaya sayıca çok büyüktür, ama servet ve sermaye edinme bakımından tam bir yoksulluk içindedir. Reayanın hayatta kalmak için iktidardaki zümreye sığınmaktan, ondan yararlanmaktan başka çıkar yolu yoktur.
Kalaycıoğlu analizinde, servet ve sermaye dağılımının çok eşitsiz olduğu toplumlarda, çok büyük çoğunluk için “kıtlık içinde yaşam mücadelesi vermenin temel varlık stratejisini” oluşturduğu belirtiliyor. Antropologların bu yapılanmayı “kıt menfaat toplumu” olarak tanımladıkları anlatıyor. Kıt menfaat toplumu üyeleri olan bireyler ahlâk, etik, ilke, kural ve yasaya uygun davranmalarının onların hayatta kalmalarını olanaksız kılabileceği belirtiliyor. Kalaycıoğlu’nun gönderme yaptığı antropolog Edward Banfield’in anlatımıyla, kıt menfaat toplumlarında bireyin varlık stratejisi lâ ahlâki bireycilik, ya da en fazla ahlâki ailecilik olabilecektir. Birey kendisinin ve ailesi olarak benimsediklerinin hayatta kalması için gerekenleri hiçbir ahlâk, adalet, hukuk gibi sınırları düşünmeden ve dikkate almadan yapacaktır: “Gemisini kurtaran kaptandır”, “ Karda yürüyerek izini belli etmemek” beceriklilik..
“Eşitsizlik öldürür”
Dünya Ekonomik Formu (WEF) Davos gündemi oturumları öncesinde yayınladığı “Eşitsizlik Öldürür” raporunda, eşitsizliğin günde en az 21 bin kişinin ya da her 4 saniyede bir kişinin ölümüne yol açtığı belirtiliyor. Giderek artan aşırı eşitsizlikte, ayrıcalıklı azınlıkların varlıklarını artıran ve gücünü koruyan politikalar ve siyasi kararlar, sıradan insanların büyük çoğunluğuna ve gezegenimize zarar veriyor. Bu aşarı eşitsizliklerin “ bir ekonomik şiddet biçimi” olduğu belirtiliyor.(2)
Eşitsizliklerin yarattığı olumsuzları analiz edenler iki ayrı tepkiyle karşılaşıyor: Biri, hemen savunma kalkanlarını kaldırarak, ulaşılan yargıların, yapılan genellemelerin yanlış olduğunu iddia etmek. Diğeri, alıcı bir ruhla tarihin derinliklerinden bugüne taşındığı ileri sürülen “kıt menfaat toplumu davranışlarını yönlendiren yapıyı dönüştürecek “ yol ve yöntemleri aramak. İkinci yolu seçmeli ve yüzleşmeliyiz ki üretim örgütlenmesinin yerleşik ekosisteminde hangi bileşenlerin “besleyici ve geliştirici”, hangilerinin “asalak” etkiler yaptığını anlayabilelim.
Yararlı olanı yandaşa olana yeğlemek
Eşitsizliği azaltmak, insanlarımızı “kul olmaktan yurttaş olmaya” taşımak istiyorsak, kasaba kültürünü besleyen kaynakları kurutmalıyız: Öncelikle topluma değer katmadan, pastayı büyütmeden mevcut pastadan büyük pay kapmaya çalışan kasaba kültürü kurnazlıklarına prim verilmemeli. “Yandaş” olan, “yararlı olana” tercih etmemeli. Kapsayıcı ve üretken kurumlar yerine, kaynak israfına yol açan sömürücü kurumları ikame etmekten sakınılmalı. Kendine yatırım yaparak yetkinliğini artırma yerine kurnazlıkları öne çıkaran iklim yaratılmamalı.
Servet sermayenin eşitsizliği ve Sezen Zorlu Melik’in de özenle üzerinde durduğu toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yıkıcı etkilerini en aza indirmek için sistem temelli bir dönüşüm gerekiyor. (3)
İnsanların zihninde “Gayeye ulaşmak için bütün yollar meşrudur” algısı yer edinmemeli.
Üreten, pastayı büyüterek kendi payını da büyüten anlayış ve algıyı toplumun büyük çoğunluğunun zihninde yerli yerine oturtmalı.
Piyasa üst göstergelerini durmadan usanmadan bütün medya kanallarında tartışırken, ”kıt menfaat toplumu koşullarının” dün ve bugün nelere mal olduğunu hesaplamalı. Ülkemizin geleceğini inşa etmenin büyük engeli olan kasaba kültürü tuzaklarından uzak durulmalı.
Toplumda eşitsizliklerin yarattığı aşarı bağımlılıklarında sürdürülmesinde sık başvurulan araçlardan biri de “ilkesiz gizliliğin aşarı değerlendirmesi” tutumudur. Kasaba kültürü çok ciddi biçimde ilkesiz gizlilikten yararlanarak eşitsiz gelişmeyi daha da derinleştirir.
GELECEK HAFTA: Kasaba kültürü “ilkesiz gizlilikten” de beslenir.
----------------
- Reyhan Oksay, “Ülkede demokrasi neden yerleşemiyor? Seçmen için neden dürüstlük daha az önemli” Dr. Ersin Kalaycıoğlu ile söyleşi, HBT, Sayı: 309, 24 Şubat 2022
- “Eşitsizlik” Dünya 17 Ocak 2022
- Didem Eryar Ünlü, “ Eşitliği sağlamak için sistem temelli bir dönüşüm gerekiyor” Dünya, 24 Şubat 2022