Kısacık ömre sığdırılan yüzyıllar ve koca bir ülke

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk Harp Okulundan 1902’de teğmen rütbesiyle mezun olduğunda 21 yaşındadır...

Çanakkale zaferini kazandığı 1915’te 34...

Ülke elden gidiyor diyerek kelle koltukta Samsun’a ayak bastığı 1919’da 38...

Türkiye Büyük Millet Meclisinin açıldığı 1920’de 39...

Cumhuriyeti ilan ettiği 1923’te 42...

Ve aramızdan ayrıldığı 1938’de 57...

36 mı, 19 mu, 15 mi?

36 yıl, Atatürk’ün öğrenciliğinin bittiği ve bir anlamda hayata atıldığı 1902’den vefat ettiği 1938’e kadarki zamana işaret ediyor.

Ama belki başlangıcı artık kendi inisiyatifiyle hareket etmeye başladığı 1919 olarak, Samsun’a çıktığı yıl olarak almak gerekir. O durumda 1919’dan 1938’e, yalnızca 19 yıllık bir zaman diliminden söz etmiş oluyoruz.

Kim bilir bir bakış açısıyla başlangıcı daha yakın zamana, Cumhuriyeti ilan ettiği 1923’e çekmek daha doğrudur. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte taşlar yerine oturmuş ve son Türk devleti kurulmuş, o devleti ayağa kaldırma dönemi de başlamıştır. Ama Büyük Önder için yalnızca 15 yıl vardır.

Gerçek inisiyatifin elde olduğu o 15 yılda koskoca bir Cumhuriyet yaratmak ve kimi ülkelerin yüzlerce yılda ancak yapabildikleri reformları bu süreye sığdırmak...

Hem de öyle bir yaratmak ki, yıllar yılı dıştan olduğu kadar, belki daha fazla içten yıkmaya çalışanlara direnebilen, ayakta kalabilen bir Cumhuriyet...

Siz o yaşlarda ne yapıyordunuz?

Büyük Önder Atatürk olağanüstü zor şartlarda, düzenli bir ordusu yokken, arkasında kendisini destekleyen bir siyasi otorite olması şöyle dursun, yok olmaya yüz tutmuş o otorite tam tersine destek yerine köstek olurken başarmış bütün bunları.

Üç beş dakikanızı ayırın ve hatırlamaya çalışın!

30’lu, 40’lı yaşlarda ne yapıyordunuz?

Örneğin 38 yaşında, Atatürk’ün Samsun’a çıktığı yaşta?

Örneğin 39 yaşında, Atatürk’ün TBMM’yi açtığı yaşta?

Örneğin 42 yaşında, Atatürk’ün Cumhuriyeti ilan ettiği yaşta?

Hayatta ne yapmış, neyi başarmıştınız?

Yalnızca ülkesi için yaşamış...

1881-1938; 57 yıl... Bakıyorum da Atatürk, Mustafa Kemal olarak neredeyse hiç yaşamamış!

Ömrü önce cephelerde geçmiş, ardından Türkiye Cumhuriyetinin temelini atıp inşa etmekle...

O Cumhuriyet ki işte 100 yılı geride bıraktık.

Sağından solundan, içeriden dışarıdan onca çekiştirmeye rağmen 100 yılı geride bıraktık.

Her ne kadar Mustafa Kemal’e Atatürk soyadı 1934’te verilmişse de bu kararın 1923’te verildiğini varsayabiliriz. Kararın ruhu o çünkü.

Büyük Önder, önce ülkeyi kurtarmaya, sonra cephelerde elde ettiği bu zaferleri uluslararası anlaşmalarla perçinlemeye ve ardından ülke kalkınmasına adamış kendini.

1902-1919 dönemi; askerlik yılları ve savaşlar...

1923’e kadarki dönem; Türkiye Cumhuriyetini kurabilmek için verilen mücadele yılları...

Ve 1923’ten vefatına kadar ülkeyi ayağa kaldırma, kalkındırma çabasıyla geçen yıllar...

1923’ten 1938’e kadar geçen 15 yıl...

Kimi ülkelerin ancak aşama aşama ve üstelik Türkiye Cumhuriyetinden çok sonra yapabildikleri bir dizi reform yalnızca 15 yıla sığdırılmış.

Söylesenize... Atatürk, kaç yıl Mustafa Kemal olarak yaşamış!

Atatürk, tüm ömrünü bu ülkeye adamış. Bazıları algılayamıyorsa, algıladığı halde bazıları da görmek istemiyorsa bile gerçek bu!

Bize bu toprakları, bu vatanı, bu Cumhuriyeti armağan eden Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü 85’inci ölüm yıl dönümünde saygı ve minnetle anıyorum.

“Tam bağımsızlık ancak ekonomik bağımsızlıkla olur”

Büyük Önder, Türkiye’nin gerçek anlamda özgür, bağımsız ve güçlü bir ülke olabilmesinin temel koşulu olarak ekonomik güçlülüğün önemini hep vurgulamıştır.

Atatürk’ün ekonomiyle ilgili genel yaklaşımını ortaya koyan açıklamalarından küçük bir derleme aktarıyorum. Özellikle son bölümde yer alan ifadelere dikkatinizi çekerim.

- Siyasi ve askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsunlar ekonomik zaferlerle taçlandırılmazlarsa kazanılan zaferler kalıcı olmaz, az zamanda kaybedilir. Ekonomisi zayıf bir millet fakirlikten ve yoksulluktan kurtulamaz, toplumsal ve siyasi felaketlerden yakasını kurtaramaz.”

-Yeni Türkiye devleti temellerini süngüyle değil, süngünün de dayandığı ekonomi ile kuracaktır. Yeni Türkiye devleti cihangir bir devlet değil, bir ekonomi devleti olacaktır.

- Adli, mali veya askeri kapitülasyonların hiçbirini tanımıyoruz. Kapitülasyonların Türk ulusu için nasıl bir yük olduğunu tanımlayamam. Bunları diğer şekil ve isimler altında gizleyerek bize kabul ettirmeyi başaracaklarını planlayan ve hayal edenler aldanıyor.

- Türk tarihi incelenirse bütün yükselme ve gerileme sebeplerinin bir iktisat sorunundan başka bir şey olmadığı anlaşılır.

- Çalışmadan, öğrenmeden, yorulmadan rahat yaşamanın yollarını aramayı alışkanlık haline getirmiş uluslar önce onurlarını, sonra özgürlüklerini, daha sonra da geleceklerini kaybetmeye mahkumdur.

- Yolunda yürüyen yolcunun yalnızca ufku görmesi yeterli değildir. Muhakkak ufkun ötesini de görmesi ve bilmesi gerekir.

- Türkiye Cumhuriyetinin özellikle bugünkü gençliğine ve yetişmekte olan çocuklarına hitap ediyorum. Batı senden, Türk’ten çok geriydi. Her alanda böyleydi. Eğer bugün Batı teknikte bir üstünlük gösteriyorsa bu kabahat senin değil, senden öncekilerin affedilmez ihmalinin sonucudur.

Tüm yazılarını göster