Korona sürecinde kapanan ekonomiye getirilen 20’den fazla paket içinde belki de en faydalısı; kısa çalışma ödeneği oldu. Süresi 1 ay daha uzatıldı. İş dünyası; yılsonuna dek uzatılsın istiyordu. Ancak görünen o ki 1’er aylık partiler halinde, daha uzun süre hayatımızda olacak.
İyi de olacak. Zira kapanan işletmelerde evlerine gönderilenler, işsizlik denen sosyal sorunu daha da beter hale sokuyordu. Geliri düşen veya sona eren şirketler bu sayede işçi çıkarmadı, ücreti kesilenler de kısa çalışma ödeneği sayesinde bir miktar gelire sahip olabildiler.
Burada sorun, işsizliğin yapışkan hale gelmesidir. Yapışkan, çünkü bırakın mevcut işsizliği azaltmayı, daha da büyümemesi için kısa çalışma ödeneği gibi yöntemler geliştirdik. Oysa nüfus artışına bağlı olarak zaten her yıl 950 bin yeni iş pozisyonu üretmemiz gerekiyordu.
Kredi patlaması ile ekonomiye getirilen canlılık, suni teneffüs mü yoksa kalıcı mı olacak, bunu bilmiyoruz. Yatırıma dönüşmeyecek krediler ile 2021’i şimdiden inşa ettiğimizi görüyorum ve bu inşaatın karakteri; 2001’e benziyor gibi…
Büyüme yarışının, korona süreciyle birlikte “küçülmeme gayretine” dönüştüğü dünyada, mevcut sektörlerin iş pozisyonu üretme becerisiyle işlerin yürümeyeceğini görüyorum. İşsizlik derdi olan ve bunu kendine dert edinen ulusların cevabını aradığı soru bu…
İŞSİZLERİMİ NE YAPACAĞIM?
Korona sonrası dünya, bu soruya cevap arıyor. Bizler de sık sık sormamıza rağmen bulabildiğimiz cevapların tümü, yüksek büyüme hızına bağlı oldu. Oysa şimdi küçülmeme telaşındayız ve bu noktada işsizler ordusu terhis etmek daha da zor olacak.
Acaba bizdeki düşünce kuruluşları, bu hayati soruna cevap aramak için birlikte çalışamaz mı? Zira sorun bizim ve çözümü de biz bulmak zorundayız.