Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin ilanından itibaren kırk yıl geçmiş bulunuyor. İlanın hemen ardından, bazı gözlemciler birleşme müzakerelerinin devam ettiğini, uluslararası camianın çoğunluk itibarile iki bölgenin federal bir devlet çatısı altında birleşmesi ümidini koruduklarını ve dolayısıyla bağımsızlık ilanının erken olduğunu ileri sürdüler. Diğer yandan Rum tarafının Türkleri sadece azınlık olarak görmeyi kabulleneceklerini ileri sürenler de vardı ama aralarında benim de yer aldığım çoğunluk adanın birleşmesi için samimi bir gayretin gösterilmesinin yerinde olacağını düşünüyordu.
Bilindiği gibi, Ada’yı İngilizler 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşının bitiminde, Rus tehlikesi def edildikten sonra iade edilmek üzere devralmışlar, Birinci Dünya Savaşından sonra sömürgeleştirmişler, İkinci Dünya Savaşından sonra sömürgelerini tasfiye ederken Ada’nın Rum nüfusu İngiliz yönetimine karşı isyan etmiş, uzun bir iç mücadeleden sonra da bağımsızlık ilan edilmişti. Zaman içinde zaten azınlık durumuna itilmiş olan Türk nüfus, Rumların girişimleri karşısında, kendilerinin de Ada’nın geleceğinin tasarlanmasında hesaba katılacak bir nüfus oluşturduklarını ileri sürmüşler, bu süreçte Türkiye ve Yunanistan da kendi soyundan gelenler yanında mücadeleye katılmıştır. O dönemde Ada’nın iki ülke arasında paylaştırılması da düşünülmüş fakat nüfusun çok karmaşık olan yerleşme yapısı karşısında fikirden vazgeçilmiştir.
Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’yi kapsayan üçlü bir mücadele sürerken, uluslararası toplumda da çözüm bulma çabaları devam etmekteydi. Dönem Soğuk Savaş dönemi olduğundan Türkiye ve Yunanistan’ın müttefik statülerini korumaları, bağımsız Kıbrıs’ın ise Sovyetlere yanaşmamasını sağlamak gerekli görülüyordu. Uzun müzakereler sonucu Londra ve Zürih anlaşmaları ile 1960 yılında Kıbrıs bağımsızlığına kavuştu. Ülkenin bağımsızlığını İngiltere, Yunanistan ve Türkiye garanti edeceklerdi. Rum tarafı hiç vakit kaybetmeden kurulan anayasal düzenin elini kolunu bağlayarak hükümeti mefluç kıldığından yakınmaya başladı. Seneler ilerlerken, Rumların egemenliğindeki hükümet bir yandan anayasanın Türkleri korumaya matuf maddelerini görmezden, diğer yandan da Türk karşıtı terörü hoş görerek, Ada’daki Türk nüfusun katl ve göç yoluyla azaltılmasına çalıştı. Türkiye’nin kendi soundan olanları koruma girişimleri ittifakın birlikteliğini korumaya çalışan Amerika tarafından engellendi. Gelişmeler 1974’te bir çatışmayı engellenemez duruma getirdi. Temmuz’da Yunan hükümeti Ada’ya el altından soktuğu güçleri ve yerel bir maceraperesti kullanarak, seçimle göreve gelmiş Rum yönetimini de karşısına aldı ve Kıbrıs’ı Yunanistan’a katmaya kalkıştı. Türk hükümeti, diğer garantör devlet İngiltere’yi birlikte müdahaleye davet etti, İngiltere’nin daveti kabul etmemesi üzerine tek başına devreye girdi.
Türkiye’nin müdahalesi, Ada’daki Türk mevcudiyetini sonlandırmayı amaçlayan Rum eylemlerini de sona erdirdi. Ada Türkleri Kuzey’e yerleşerek Türkiye’nin koruması altına girerken, Rumlar’da Türklerin yönetimine kalmamak için Ada’nın Güneyine sığındılar. Müteakip on yıl Ada’da iki etnik unsurun eşit konumda olacağı bir formülle birleştirilmesinin yollarını aramakla geçti. Bu yöndeki gayretler başarı sağlayamadı. Rum tarafının Ada Türklerinin Rumlarla eşit konumda olmasını bir türlü kabullenememesinden bıkan Türk tarafı, Türkiye’nin de desteğini alarak bağımsızlık ilan etme yoluna gitti. Kurulan yeni devlet iki bölgeli bir federal devlet kurulması fikrini reddetmiyordu. Birleşik bir Kıbrıs kurma çabaları devam etti ama ilerleme sağlanamadı. Rum tarafı Türk devletinin eşit statüde olacağı bir ortaklığı bir türlü kabullenemiyordu.
Geriye doğru bakıldığında, Rum tarafının federal bir birlik kurma konusunda istekli olmadığı, Kıbrıs Türk liderlerinin, özellikle de rahmetli Rauf Denktaş’ın eşitlik konusundaki ısrarını vesile ederek, Türk tarafının makul çözümleri engellediğini ileri sürdükleri berraklaşıyor. Bu süre içinde Rum yönetimi Yunanistan hükümeti ile işbirliği içinde Avrupa Birliği’ne üye olmak için başvuruda bulundu. Yunanistan, Varşova Paktı cenderesinden kurtulan Doğu Avrupa ülkelerinin AB’ye üye yapılma sürecini sabote edeceği tehditlerini savurarak, diğer üyeleri Birliğin temel şartlarından birini ihlale zorladı. Aslında aday bir ülke, çözülmemiş ulusal birlik sorunlarını sonuçlandırmadan üye olamazken, Kıbrıs Rum Yönetimi üye yapıldı. Eski bir üye ülke başbakanının bana söylediğine göre, bu adım birleşmeyi hızlandırırmış. Herhalde AB ülkeleri, Türkiye’nin üye olma arzusuna kapılarak, Kıbrıs’ta ödün vermesini bekliyorlardı. Ancak gelişmeler tamamen aksi yönde olmuş, Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs’ın bağımsızlığını koruma kararlılığı daha da artmıştır. Aradan geçen kırk yıl içinde Kuzey’de bağımsız bir Türk devleti olduğu fikri yerleşiklik kazanmıştır. Kimbilir, belki pek de uzak olmayan gelecekte Türkiye yanında başka ülkeler de Kuzey’deki bağımsız Türk devletini tanıma zamanının geldiğine karar vereceklerdir.