Kime göre demokrasi, neye göre zirve?

Zeynep GÜRCANLI Yedi Düvel

ABD, Başkan Joe Biden’ın seçim kampanyası vaatlerinden olan demokrasi zirvesinin ikincisine ev sahipliği yapıyor bu hafta.

Ancak Washington yönetimi belli ki 2021 yılında gerçekleşen ve “dağ fare doğurdu” sözünü doğrulayacak kadar etkisiz kalan ilk zirveden ders çıkarmamış: Sanal ortamda gerçekleşen zirvede konuşulanlardan çok, kimin “davet edilip”, kimin edilmediği konu oldu uluslararası basında.

ABD’NİN DIŞ POLİTİKA ÖNCELİKLERİ DAVETE YANSIMIŞ

Ukrayna savaşında ABD’yle birlikte hareket eden Avrupa ülkelerinin, yaşlı kıtadaki demokrasi standartları da gözönüne alındığında, Biden tarafından demokrasi zirvesine çağrılmış olmaları herkes tarafından normal karşılandı.

Tuhaf olan, mesela ana muhalefet lideri Rahul Gandhi’nin Parlamento’dan yaka paça denilecek şekilde atılmasını sağlayan Hindistan Başbakanı Modi’nin de “demokrasi zirvesine” davetli olması.

Keza, geçen ay ülkedeki seçimleri izleyen kurulun parasını kesen, bürolarını kapatıp, iş yapamaz hale getiren Meksika’nın popülist Cumhurbaşkanı Obrador da davetli listesine girmeyi başarmış.

Listede, yüksek mahkeme başta olmak üzere, yargı kurumlarını hükümetin kontrolüne sokmak için yasa çıkartmaya kalkan, yüzbinlerce İsrailli’nin yaklaşık bir aydır süren protestolarının hedefi haline gelen İsrail Başbabakanı Netanyahu bile var.

“Ülkelerindeki demokratik kurum ve değerlere tırpan vurmakta olan bu liderler niye davet edildi” sorusunun yanıtı, Amerikan dış politikasında gizli; Soğuk savaşın Asya’ya kaydığı küresel ortamda, Hindistan’ın Çin’in etki alanına “kaptırılma” endişesi, İsrail’in ABD’de seçimlere dahi etki edebilen güçlü lobi etkisi, Meksika’yla “komşuluk hukuku.”

Yine zirve çerçevesinde düzenlenen toplantılarda ana gündem maddelerinden birinin Ukrayna savaşı olması da, Washington’un dış politika önceliklerini yansıdır nitelikte.

TÜRKİYE YİNE DAVETLİ DEĞİL

Türkiye ise, ilk zirve toplantısında olduğu gibi, bu ikinci zirve toplantısına da davetli değil. Biden’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik soğuk duruşunun değişmediğinin somut işareti bu. Amerikalılar, “Türkiye’deki seçimlerde ABD’nin, olumlu ya da olumsuz şekilde kampanyanın bir parçası olmasına izin vermeyeceğiz” politikasına bağlılıklarını sürdürüyorlar olmalılar ki, muhalefetten de kimse davetli değil zirveye.

Oysa Çin’in davetli olmadığı zirvede Tayvan resmen temsil ediliyor. Hatta zirve toplantısına Uygurlar bile davetli.

Benzer bir durum Belarus için de geçerli; Rusya Lideri Putin’in en büyük destekçisi konumundaki Belarus’tan muhalifler, zirvenin liderler bölümüne olmasa bile, hukukun üstünlüğü, ifade özgürlüğü gibi konuların ele alındığı, pek çok ülkeden sivil toplum örgütlerinin konuşacakları toplantı ve panellerde boy gösterecekler.

Türkiye, zirveye davet edilmeyen tek NATO ülkesi değil; Otokratik eğilimleri giderek daha çok kendini gösteren Macaristan Başbakanı Victor Orhan da davetliler arasına girememiş olması dikkat çekici.

ABD’NİN DEMOKRASİSİ NE KADAR GÜÇLÜ ?

Zirveye ev sahipliği yapan ABD’nin, bir zamanlar “şampiyonluğunu” yaptığı demokratik değerlerin ne kadarını korumayı başardığı da ayrıca tartışma konusu. Donald Trump’ın Başkanlık döneminde erozyona uğrayıp, eski haline dönemeyen medya özerklik ve özgürlüğü de, kürtaja yasak getirilmesinin önünü açan Yüksek Mahkeme kararıyla tırpanlanan kadın hakları da, hemen her gün örnekleri ortaya çıkan ırkçılık örnekleri de, Amerikan demokratik değerlerinin ne halde olduğunu ortaya koyuyor.

Böyle bir ortamda yapılan “demokrasi” başlıklı küresel toplantı da, “kime göre demokrasi, neye göre zirve” sorularının sorulmasını hak ediyor…

Tüm yazılarını göster