Birçok kişiye göre 20. yüz yılın en büyük iki ekonomisti. 1883 yılında birkaç ay aralıkla doğdular. John Maynard Keynes bir İngiliz. Joseph Alois Schumpeter Avusturya doğumlu. İkisi de bir süre bankacılık yaptı. Kapitalistler fakat kapitalizmin nasıl işlemesi gerektiğine dair fikir ayrılıkları var. İkisi de makroekonomi çalışıyor ama yoğunlaştıkları alanlar biraz farklı. Keynes daha çok istihdam, faiz ve para politikalarına odaklanırken Schumpeter kalkınama ekonomisi çalışıyor. Dolayısıyla kıyaslamak doğru olmayabilir ama farklı düşündükleri noktaları hatırlamak ve bu ekolleri bugünün koşullarında yeniden yorumlamak geleceği tasarlarken fayda sağlayabilir. Ayrıştıkları başlıkları açmadan önce ikisinin de klasik ekonomi teorilerine karşı olduklarına belirtelim. Para politikalarında benzer görüşlere sahipler. Para akışının kendiliğinden olamayacağını ve gelir dağılımının ekonomik yapıyı değiştireceğini söylüyorlar. Paranın difüzyonunun nasıl olduğu ekonomik işleyişte radikal değişimlere yol açar diyorlar. Bankacılığın ve kredi piyasalarının önemine vurgu yapar ikisi de. Schumpeter klasik ekonomi teorisindeki arz-talep dengesinin statik yapısının aksine ekonomik gelişmenin dinamik bir süreç olduğunu belirtmiştir. Eski dünyada arz, talebi yaratır (Say Yasası) tezinin aksine üretim kararlarının ve yatırımların tüketici tercihlerinden etkilendiğini söyler. Bugün bu fikirler enteresan gelmeyebilir ama yaklaşık 90 yıl önce ABD ve İngiltere gibi en kapitalist ekonomilerin en büyük firmalarında dahi henüz “pazarlama” nedir bilinmezken, müşteri ilişkileri departmanları yokken tüketici tercihlerini vurgulamak ve yenidünyada arz-talep ilişkisinin nasıl farklılaşacağını doğru şekilde kuramlaştırmak takdiri hak ediyor. 1930’ların dünyasında tüketicinin çok fazla seçim hakkı olmadığını hatırlayalım. Temel ihtiyaçlara ciddi bir talep varken üretici sayısı azdı. Arz oyunun kurallarını belirliyordu bir bakıma. Ya ata binmeye devam edecektik ya da Ford’umuz olacaktı. Hibrit, elektrikli ya da hidrojen gibi seçeneklerimiz yoktu.
Klasik modellere göre faiz esnek oluğu için yatırım ve tasarruflardaki değişim üretim fazlasına ya da açığına neden olmaz. Temel belirleyici unsur, faiz oranıdır. Keynes tasarruf ve yatırım oranlarının faiz ile birlikte tüketici eğilimleri gibi pek çok faktör tarafından belirlendiğini söyler. Keynes işçilerin daha düşük ücretleri kabul ettiğinde işsizliğin ortadan kalkacağını savunan klasik teorilerin yanlış olduğunu bize göstermiştir. Bugün aslında pek çok kişi işi beğenmediği için değil ücretin düşüklüğüne kıyasla trafik vb. faktörlerin eklenmesi ile ciddi bir zaman harcamak istemediği için çalışmıyor. Ya da yeni mezun dahi olsa bir mühendis asgari ücreti onuruna yedirmediği için kendi girişimini başlatmak gibi alternatifler arıyor. Schumpeter ekonomik gelişim için statik arz-talep dengesinde yaratıcı yıkımlar olması gerektiğini söyler. Yıkımlar inovasyonlarla gelir. İnovasyonun başrolünde elbette girişimciler vardır ama Schumpeter buna bankaları ve kredi piyasalarını da ekler. Bugün yaşasaydı girişim sermayesini (VC) ve melek yatırımcıları da mutlaka paranteze alırdı. O zamanlar yatırımcılara “pitching” yapan startuplarımız yoktu. Keynes’e göre yeni yatırımlar tüketici eğilimlerinden bağımsız olarak istihdamı artırır. Schumpeter yeni girişimler ve yatırımlar olsa dahi istihdamın her zaman artmayabileceğini söyler. Çünkü inovasyonlar özellikle yıkıcı inovasyonlar birçok şirketi pazardan silip attığı için yok olan firmaların çalışanları işini kaybedecektir. Robotların olmadığı bir zamanda bunu söylemek oldukça ileri bir fikir.
Bu iki büyük ismin fikir ayrılıkları yaşadığı esas mesele; devletin müdahalesinin nasıl ve ne dozda olacağıdır. Esasında Schumpeter katıksız bir liberal olarak kamu müdahalelerine tamamen karşı. Keynes ise kapitalist ekonominin sürdürebilmesi için kamu politikalarının gerekli olduğuna inanır. Keynes’e göre gelir dağılımı ve talep düzeyi kamu tarafından kontrol edilmelidir (planlı ekonomi, DPT vb). Schumpeter eğer üretim ve dağıtım devletin müdahalesine bırakılırsa bunun yüksek vergiler ve ağır yaptırımlar gibi sonuçlar üreteceğini ve bu sonuçların da girişimcileri kaçıracağını iddia eder. Kuşkusuz bu iki ismin teorileri iktidarların ekonomi politikalarında önemli etkilere neden olmuştur. Fakat unutulmamalıdır ki hayatın dinamizmi, olayların akışı, pek çok kompleks faktörün, kurumların ve farklı oyuncuların ortaya çıkardığı sinerji, tek bir kişinin görüşlerinden daha belirleyicidir. Dolayısıyla önemli düşünürlerin fikirleri hayatımızı etkilediği gibi kendileri de yaşadığı zamanın çocuklarıdır. İçinde bulundukları koşullar ve sosyal yapılar fikirlerini şekillendirir. Bugün yaşasalardı teorileri belki farklı olabilirdi fakat her şeye rağmen geleceğe ışık tuttukları ve insanın gelişimine katkı sundukları için bu çarpıcı fikirlere saygımızı sunmalıyız. İnsanlığın serüveninde geldiği nokta, özellikle Scumpeter’in görüşlerinin zamanının ne kadar ilerisinde olduğunu gösteriyor. İnovasyon profesyonelleri, tüm yaratıcı sektörler ve dünyanın her yerinde büyüyen girişim ekosistemleri olarak kendisine teşekkür borçluyuz.