Kentsel ısı adasında yaşıyorum

Şeref OĞUZ ÖNERİ - YORUM

Tuhaf bir tanım ama gerçek… İstanbul’dan söz ediyorum aslında… Peki, bu kentsel ısı adası ne ola ki? Dünya Kaynakları Enstitüsü (WRI- World Resources Institute) Türkiye, 12’nci Yaşanabilir Şehirler Sempozyumu’nda bu konuyu irdeledi ve yenilikçi çözümleri ele aldı. Netice; Kentim ısı adası olmuş

Kamu, özel ve sivil toplum uzmanların katıldığı etkinlikte, WRI Türkiye Direktörü Dr. Güneş Cansız, özellikle yaz aylarında şehirlerin kırsala göre 1-3 derece daha sıcak olmasına dikkat çekiyor; “Bu fark büyük kentlerde 10 dereceye çıkabiliyor, önlem alıp kentlerin iklimle adaptasyonunu sağlanmalı.”

Şehirleri soğutmak gerek

Enstitü Kentsel Hareketlilik Yöneticisi Cemil Oğuz, Kadıköy’deki pilot uygulamayı anlatırken; “Artan nüfus, insan faaliyetleri, araçlar, endüstriyel yapılarla ısınan semtte yürünebilirlik başlı başına sorun. Bu yüzden yeşil alan eksikliği gidermeli, doğa tabanlı çözümlerle kenti soğutmalıyız” diyor.

Uzmanları dinliyorum, dinledikçe kentsel ısı adası kavramının yaşanabilir şehirler için önemini daha derinden kavrıyorum. Sahi, ben neden yazları İstanbul’da duramıyor ve yaylaya firar ediyorum ki? Aslında uzmanlar bunu izah ederken çözüm önerilerini de peş peşe sıralıyor. Hepsi de doğa tabanlı

İKİ SORU İKİ CEVAP / Stratejiye dair…

Isı adası tehlikeli mi?

Evet, hatta ölümcül…  Delegasyondan Jessie Thomson, aşırı sıcakların her yıl, iklim kaynaklı diğer afetlerden daha fazla insan kaybına yol açtığını belirtiyor. Özellikle kent yoksulları bunun acısını daha çok çekiyor. Hatta kent planlamacılarına “şehirler için ısı dalgası rehberi” geliştirdiklerini söylüyor.

Yeşil Dönüşüm çare mi?

Ulaştırma Bakanlığı’ndan Dr. Tijen İğci, bakanlığın konuya dair çalışmaları olduğunu söylüyor. Ancak ne zaman bakanlıkların sunumlarını izlesem, takılıp kaldığım şudur; neden bu çalışmaların hayata yansıyan çözümlerini göremiyor, hissedemiyorum. Sanırım bizde söylem çok ama eylem pek yok

not / Termal konfor nasıl sağlanacak?

Yaşanabilir şehir denilince benim zihnimde uyanan kavram; iklime ve coğrafyaya dair olandır. Her ne kadar İbni Haldun; “coğrafya kaderdir” diyorsa da şehri yaşanabilir kılmanın bizim tercihlerimize de bağlı olduğunu düşünüyorum. Sonuçta şehri yaşanabilir kılamıyorsak, tarih sahnesinden silinecektir.

Dünyada 1 milyon yerleşke, 19 bin turizm destinasyonu var. Ayrıca 1000 yıldan eski 100 kent, 100 yıldan eski 1000 kent söz konusu… Bir şehri yaşanabilir kılan 3 temel dinamik var; 1-tarihi kültürel miras, 2-doğal kaynaklar ve 3-yerel kabiliyetler… Bu 3 faktör aynı anda var olunca şehir yaşanabilir.

Değilse? Tarihe bakın, kurulmuş, büyümüş ve yok olmuş binlerce şehir söz konusu… Bir kentin geleceği, kentin karar vericilerinin zihninde yatıyordur. Eğer o şehri gelecekte de yaşanabilir kılmak istiyorsak, sadece belediyecilikle değil, tasarımında gelecek tasavvuru da hesaba dâhil edilmeli.

Termal konforu arzu eden biri olarak gördüğüm şudur; çok az şehrimiz bunun bilincindedir. Termal konfor şansı az olan şehirlerde yaşıyoruz. Yaz-kış ısı farkları oluşmasında yapılaşmanın alt yapının ve kentin genel planları düşünülmüyor. İmar affediyor ama deprem, afet, termal şartlar affetmiyor.

Sempozyumdan aklımda kalan WRI ağının, daha dirençli şehirler için kapsayıcı çözüm arayışlarının; hem insanlar hem de gezegen için daha iyi bir yarına dair faydalı şeyler üzerine çalışıyor oluşlarıdır.

Tüm yazılarını göster